Yalan, doğru olmayan söz, gerçeğin aksi, haksız söz, söylenmeyen bir sözü söylenmiş gibi göstermek manalarına gelmektedir. Yalan söz olduğu gibi eylem de olabilir. Sağlıklı olmadığı halde sağlıklı görünmek ya da şekli olduğundan farklı göstermek de yalan olarak kabul edilmektedir. Peki, bir insan ne için yalan söyler?
Toplumdan topluma yalanlar farklılık göstermekle beraber yapılış amacı hemen hemen aynıdır. Dindar toplumlarda yalan söylemenin şekil ve içeriği dini figürlerle oluşturulurken liberal toplumlarda ise yalanlar toplumun genel kabul gördüğü popüler kavramlar üzerinden oluşturulmaktadır. Peygamber efendimizi rüyasında gördüğünü ve kendisine bazı bilgiler ilettiğini söyleyen kişilerin söylemiş olduğu yalanlar daha çok dindar gruplar arasında yayılıp kişileri ve toplumu istenen yönde yönlendirirken bazı tarihi şahsiyetler, bazı bilim adamları tarafından söylendiği iddia edilen destekleyici sözlerle de liberal topluluklar istenen yönde yönlendirilmektedir.
Bir de geçmişe dair rivayet edilen ama referansı olmayan olgular var. Ülkemizde farklı grupların kendi ideolojik görüşü doğrultusunda oluşturdukları tarihi olaylardan bazılarının referansı olmamasına rağmen anlatılış şekli kendi ideolojik görüşünü desteklediği için doğruymuş gibi yayılmaktadır. Söylenen bu tarihi olayların aksine dair söylemler kabul edilmek istenmez ve görmezden gelinir. Cumhuriyet tarihi ve Osmanlı tarihi ile ilgili bazı hususların referansları olmamasına rağmen dilden dile anlatılır. Kişiler de referansına bakmadan kendi istediği görüşe yakın olan anlatımı doğrudan alıp kabul eder.
Bilgisi yetersiz kişilerin çeşitli menfaat temin etmek amacıyla söylemiş olduğu ya da çeşitli şekillerde oluşmuş ve halkın ekseriyeti tarafından kabul edilmiş ama gerçek olmayan hususlara da Galat-ı meşhur denmiş bizim toplumda. Aslında Galat-ı meşhur da bir çeşit yalandır. Şeriat ile yönetilen Osmanlı devletinde ölen padişahın yerine oğullarından/kardeşlerinden birinin geçmesinin helal ve hak olduğu en meşhur Galat-ı meşhurdur. Oysa İslam, babadan oğula bir devlet başkanlığını emretmez ve tavsiye etmez.
Ülkemizde öğrencilerin kopya çekmesi de farklı bir Galat-ı meşhurdur. Kopya çekmek doğrudan haksız bir menfaat olmasına rağmen din adamları da toplumun geneli de kopya eylemini haram/yalan olarak sınıflandırmaktan kaçınır. Haram/yalan olarak sınıflandırılmadığı için kopya çekmek Müslümanların oluşturduğu ülkemizde yaygındır. Doktora sonrası araştırma yapmak üzere bulunduğum Norveç’te gözetmensiz sınav yaptıklarını görünce şaşırmıştım.
Hem ülkemizde hem de Dünyanın genelinde bir olgunun “yalan” olarak sınıflandırılabilmesi için yerel ve genel otoritelerin söz konusu eylem ya da olguyu yalan olarak sınıflandırması gerekmektedir. Mesela monarşi ile yönetilen İngiltere çağdaş bir demokrasi örneği olarak ülkemizde örnek verilir ve özellikle Arap monarşilerine karşı daha modern ve faydalı bulunur.
Yalan, haksız kazanç, sorumluluktan ya da cezadan kurtulma gibi durumlar toplumda adalet ve liyakati engelleyen başlıca sebeplerdir şüphesiz. Yalan, haksız kazanç gibi durumlar toplumda karamsarlık ve sinirli davranışı da arttırır. İnsanları çalışarak başarmaya, hakkederek kazanmaya sevk eden başlıca motivasyon unsuru yalansız bir toplumdur.
Hem Arap ülkelerinde hem de İngiltere’de monarşi yönetimi var, ancak kararları mümkün olduğunca geniş kitlelere danışarak, ve olabildiğince şeffaf ve tutarlı almak da yönetim biçimlerinin sorgulanmasını azaltacak ve insanların yönetimi sahiplenip destek olmasını sağlayacaktır.
Ülkemizde pazarcı esnafında, öğretmen, doktor, subay ve daha pek çok meslek grubunda dürüst, zerre miktar hakka riayet eden çok kişinin olduğu biliniyor. İçerisinde yüklü miktar para bulunan cüzdanların bulan temizlik görevlileri, taksici esnafı gibi kişiler tarafından sahiplerine teslim edildiği haberleri de basına yansıyor. O halde bazı alanlarda “galat-ı meşhur” gibi oluşumlara ya da öğrencilikte kopya çekilmesine yeterince tepki gösterilmemesine sevk eden sebep ne olabilir! Öğretmen ve öğretim elemanlarının ders anlatma şekli ve davranış biçimi de öğrencileri kopya çekmeye yönlendiriyor mudur acaba. Ölçme-değerlendirme yöntemi ve hocaların öğrenciye yaklaşımı da öğrencileri çalışarak öğrenmenin cazibesini yeterince veriyor ya da vermiyor olabilir mi!!!
İradesi yeterince güçlü olup her şartta yalan’a başvurmayı reddeden bir grup her toplumda vardır. İradesi yeterince güçlü olmayan kişilerin de doğruya yönlendirilmesi için karşılıklı gayrete ve arayışa ihtiyaç var…
1 yorum
Son cümleden bir alıntı “bir olgunun “yalan” olarak sınıflandırılabilmesi için yerel ve genel otoritelerin söz konusu eylem ya da olguyu yalan olarak sınıflandırması gerekmektedir.” Bence bu hüküm cümlesi Türkiye için geçerli değildir. Enflasyon oranı TUİK tarafından açıklanıyor, Hükümet dışında hiç kimse bu oranı doğru bulmuyor, açıkça yalan olduğuna inanıyor. Şimdi Hükümetin (siz genel otorite anlayın) açıkladığı/açıklattırdığı enflasyon oranı yalandır dememiz gerekir.
İsmet Özel’den alacağım bir atasözü açıklaması bence toplum olarak gerçeğin net olarak anlaşıldığını çok güzel anlatıyor.
Eğri oturalım, doğru konuşalım. Neden doğru konuşmanın ön şartı eğri oturmak olsun? Eğri oturan muhalefettir, genellikle doğruları söyler. Doğru oturan Hükümettir/Genel otoritedir. Genellikle yalan söyler. Çünkü haram yemekte/yedirmektedir. Hakkın rızasına aykırı kurallar koyarak da Müşriklik sıfatını kuşanmaktadır.
Ne diyelim, biraz ağır kaçtı bu yorum ama bazılarının uyanmasına vesile olur inşallah.