Uzun zamandan beri, her gün adı değişen ve hâlen hangi adla anıldığını bilemediğim Üniversite Giriş Sınavı konusunda ve gerek devlet üniversiteleri ile vakıf üniversiteleri gerekse fakülteler arasındaki büyük uçurumun, çok büyük haksızlıklara ve istikbale yönelik büyük sıkıntı ve çözümsüz problemlere yol açacağı hususunda makaleler yazmaktayım.
En basit ifade ile en yüksek puanla öğrenci kabul eden bir devlet üniversitesi tıp fakültesi ile en düşük puanla kabul eden özel bir tıp fakültesi arasındaki puan farkının, son edindiğim bilgiler ışığında iki yüz (200) puan kadar olduğu beyan edilmiştir.
Bu bir anlamda “Paran varsa, bir şekilde tıp fakültesine girmek mümkündür.” demektir. Buna, yatay geçiş gibi hâlâ bir türlü kabul edemediğim ve içime sindiremediğim, suistimali kolay bir yöntemi de ilave edersek durumun fecaati ortaya çıkar.
Belki, öğrenci kalitesinde yüz binlerle ifade edilebilecek makas açıklığı ortaya çıkacak, bu nedenle de, hekim düşmanlıklarının had safhaya uğradığı, sekteye ve zaafa uğratmak için ne gerekiyorsa yapıldığı tıp eğitimi, daha da vahim bir mecraya sürüklenebilecektir. Ayrıca, tıp eğitimi arzuladığı için gece gündüz çalışan, ancak ekonomik nedenlerle kayıt yaptıramayan on binlerce gözü yaşlı öğrencinin de hakları yenmektedir. Bunun hesabını acaba kim verebilecektir?
Son yıllarda çıkartılan kanunlarla, tıp fakültelerinin öğretim üyesi kadrolarında önemli derecede boşalmalar olmuş ve yerlerine tecrübeli, vasıflı ve kaliteli akademisyen bulmakta güçlükler ortaya çıkmıştır. Bozulan hiyerarşik yapıyı da buna ilave edersek, ayakların baş, başların da ayak olduğuna şahit olmamız kaçınılmazdır.
Ama olsun! İyi yetişmeyen, kendine güveni olmayan hekimler, hakarete, dayak yemeye, bıçaklanmaya, devletin kendi vatandaşına ödediği miktara nisbetle çok daha yüksek ve astronomik tazminatlara mahkûm edilmeye, horlanmaya, aşağılanmaya, karın tokluğuna çalıştırılmaya, insan yerine konulmamaya, hatta öldürülmeye daha tepkisiz ve daha dayanıklı olur. Bu da, bazı hasta ve hasta sahiplerini ve kendini bir türlü aşağılık ve hekim düşmanlığı kompleksinden kurtaramayan, libidosunu bu şekilde tatmin eden insan müsveddelerini memnun edecektir! Bir de, esaretinin farkında olmayan ve bir türlü doymak bilmeyen aç gözlü köleleri!
Şaka bir yana, tıp fakülteleri ile hukuk fakültelerine taban puan uygulaması getirilmiş. Çok geç alınmış bir karar…
Bu ülkede, devlet üniversitesinde doğru dürüst bir fakülteyi kazanamayıp da, parayı bastırıp özel bir tıp fakültesine veya adı sanı bilinmeyen üçüncü dünya ülkelerinden birinde tıp tahsiline başlayıp bitirenlerin hâlen doktorluk yaptıklarının bilmem kaç kişi farkındadır. Çeşitli entrikalar çevirerek yatay geçiş şaklabanlığı ile kendini bir devlet tıp fakültesine atanların ve buna sebep olanların da, ömür boyu bu ezikliği hissedeceği ve bunun vebalini taşıyacağı unutulmamalıdır.
Üniversite giriş sınavında tek bir matematik sorusunu bile çözemeden mühendislik tahsili yapıp mühendis unvanı alanların sebep olacakları sonuçlar da, bahsedilen vehametten farklı olmayacaktır.
Bu nedenle, istisnasız bütün fakültelere taban puan şartı uygulaması mutlaka ama mutlaka getirilmelidir. Devlet-özel (vakıf statüsünde) üniversite uçurumu sıfıra yakın bir şekilde daraltılmalıdır. Her geri zekâlıya üniversite diploması vermek mecburiyetinde değiliz. Her kontenjanı doldurup, zengini daha da zengin etmeye de zorunlu değiliz. Bırakın kontenjanlar boş kalsın! İnsanlara acıyalım biraz…
Ve bir KKNHHK HİCRAN Rubaisi ile bitirelim. (Ya Hayy!, Ötüken Yayınları, 2014, İstanbul)
KEFENSİZ NEFES’İM
(Mef’ûlu, Mefâîlü, Mefâîlü, Feûl)
Bir Yâr yaratıp kendime tensiz Nefes’im,
Cennet de Cehennem gibi Sen’siz Nefes’im,
Bin yıl sürecek, Hicrân’a mecnûn kuluyum,
Kabrimde çeken hicri, kefensiz Nefes’im.