Kur’an’ın anlatımında Firavun, sadece bir tiran değildir;
bir sistemdir, bir zihindir, bir mühendisliktir.
Onun mücadelesi Musa ile değil, umudun kendisiyledir.
Çünkü o bilir:
Umuda sahip bir halk yön bulur,
yön bulan secde eder,
secde eden ise artık özgürdür.
Bu yüzden ilk darbe geleceğe indirilir.
Erkek çocuklar öldürülür, kadınlar sağ bırakılır.
Görünüşte kadınlar korunur gibi olsa da,
aslında doğuracak olanın doğuracağına önceden bir kefen biçilir.
Çünkü gelecek artık ışıksızdır.
Doğum bir nefesten ibarettir, umut değil.
Rahimlerin bile umutsuzlaştığı bir toplum inşa eder Firavun.
Bir sonraki nesli doğmadan öldüren bir akıl kurar.
Sonra yönü karartır.
Musa’nın sesini bastırmak ister.
“Ben size Musa’dan daha hayırlı değil miyim?” der.
Liderin kendisini değil, taşıdığı yönü hedef alır.
Çünkü bilir ki umut, yönle mümkündür.
Ve yön taşıyan biri varsa,
halk secde etmeye hazırdır.
İşte bu yüzden Musa’yı halkın gözünde küçültür.
Umut taşıyanı basitleştirerek umudun ışığını söker.
Ama sadece itiraz yeterli değildir.
Korku da yerleşmelidir.
Ve bu korku geçici değil, sistematik olacaktır.
İşkence bir olay değil, bir politika hâline gelir.
Çaprazlama kesilen eller ve ayaklar sadece bedeni değil,
zihni sakatlar.
İtaat için değil;
umut etmeye cesaret edememek için yaşatılır bu ceza.
Her fısıltı bastırılır.
Her secde kırılır.
Her ışık boğulur.
Ve eğer biri umut taşırsa —
ister Musa, ister bir büyücü olsun —
hemen cezalandırılır.
“Ben izin vermeden mi inandınız?” der Firavun.
Çünkü ona göre iman bile izne tabidir.
Umudu dahi o kontrol etmelidir.
Yoksa iman, çıkışa dönüşür.
Ve çıkış, sistemin sonudur.
Ama Firavun sadece bastırmaz.
Oyalama da üretir.
Altından akan ırmakları gösterir.
Refahı, gücü, konforu sunar.
Yorgun halk düşünemesin ister.
Bugününü tüketirken,
yarının yönünü unutsun ister.
Umudu hayale,
hayali lükse,
lüksü mecburiyete dönüştürür.
Düşünce yerini alışverişe bırakır.
Secde, ekran ışığına.
Ve nihayet umut, düşmanlaştırılır.
Musa artık bir kurtarıcı değil,
“bozguncu” ilan edilir.
“Bu adam sizi toprağınızdan edecek!”
der ileri gelenler.
Yani umut artık
güvenlik tehdididir.
Korku o kadar içselleştirilir ki,
halk kendi kurtuluşunu tehdit olarak algılar.
Umut edenler hain olur,
umut verenler sapkın.
Firavun’un başarısı ordusunda değil;
bu zihinsel mühendisliktedir.
Onun asıl gücü halkı kendine secde ettirmesi değil;
halkı umut fikrine secde ettirmemesidir.
Ve işte bu yüzden,
Kur’an onu bir kral gibi değil,
şeytanî bir akıl gibi anlatır.
Çünkü bilir:
Umut yön verir,
yön iman doğurur,
iman secdeyle buluşur,
secde özgürlüğe yürür.
Firavun, zincirin en başını koparır:
umudu.
Bugün hâlâ aynı ses yankılanıyor:
“Kork. Boyun eğ. Umma.”
Ama biz biliyoruz:
“Hayır! Rabbim bizimledir.
Bize mutlaka yol gösterecektir.”
Ve o yol secdeyle,
secde umutla,
umut özgürlükle açılır
49
önceki yazı