İnternet denen sinir ağlarının sarıp sarmalayıp tek bir organizma hâline getirdiği dünyamızda artık hiçbir şey gizli kalmamaktadır. İşte bu nedenle, en küçük bir hadisenin cereyan etmesi ile dünyanın öbür ucunda duyulması aynı anda olmaktadır.
Her ne kadar, bazı tıp fakültelerinde öğrencilere tatbiki itfaiyecilik eğitimi(!) veriliyorsa da (Medimagazin Haberi, 18.02.205), gerek sosyal medyadan gerekse yazılı ve görsel basından öğrendiğimize göre, geçimini hekimlik mesleğinin dışındaki alanlardan sağlamaya çalışan meslektaşlarımızın sayısında artış olması, bize çok daha fazla farklı sahalarda icra-i sanat yapmamızın gerekliliğini bir kez daha hatırlatmıştır(!).
Nitekim uzman hekimler bir yana, yoğun ve yorucu eğitim programının ve politikasının tartışılması gerektiğine inandığım tıp fakültesini bitirdikten sonra, mesleğini icra etmek ya da mecburi hizmet yanında, gerek performansı yüksek ve gerekse can güvenliği korkusu ile hasta-hekim ilişkilerini asgari seviyede tutmanın mümkün olduğu branşların dikkate alınması sebebi ile tercihlerinin eskiye oranla ters düz, tepetaklak ve altüst olduğu Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS)’na girmektense, müteahhitliğin, ticaretin ve idareciliğin yeğlendiği görülmektedir.
TUS’ta yüksek puan alanlar ihtisası zor, nöbet, hırpalanma, hakarete maruz kalma, dayak yeme, katledilme ve tazminata mahkûm edilme katsayılarının(!) yüksek olduğu branşları haklı olarak tercih etmediklerinden, maalesef, eğitimi zor, nöbeti fazla, komplikasyon ve riskleri çok daha fazla olan bu ihtisas alanları çok daha az puan alan hekimlere düşmektedir.
Bütün bu düzeltilmesi gereken aksaklıklarla ilgili olarak, şahsen yüzü aşkın makale ve kitap yazıp, televizyon programlarına iştirak etmem yanında, yine de beyin cerrahlarının insanlığa çok daha iyi hizmet verebilmeleri için ihtisas ve eğitim programları üzerinde hassasiyetle durmaktayız.
Sağlık Bakanlığı tarafından, Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitim Yönetmeliği meri maddeleri gereği, uzmanlık alanlarının standartları, çekirdek müfredatları ve rotasyonlarını belirlemek üzere, Tıpta Uzmanlık Kurulunca tesis edilen, her branş için ayrı ayrı, Tıpta Uzmanlık Kurulu Müfredat Oluşturma ve Standart Belirleme Sistemi (TUKMOS) komisyonları oluşturulmuş ve çalışmalarına yıllardan beri devam edegelmektedir.
Benim de görevli olduğum Beyin ve Sinir Cerrahisi Komisyonu, on iki üyesi ile birlikte 16.02.2015 tarihinde Sağlık Bakanlığında bir araya gelerek, beyin ve sinir cerrahlarının çok daha yüksek düzeyde yetiştirilebilmeleri için ihtisas sürelerinin yanında, gerek eğitim alacakları üniversite ana bilim dalları ve eğitim hastaneleri kliniklerinin standartlarını ve gerekse kendilerinin mutlak bilmesi gerekenleri, kesinlikle yapması icap eden girişim ve ameliyatları tespit ettik.
Yüksek riskli cerrahi branşların araştırma görevlisi-asistan bulmakta sıkıntı çektiklerini bile bile, insan sağlığına daha iyi hizmet verilebilmesi adına, tavizsiz ve art niyetsiz, en ince detayına kadar düşünüp tartıştığımız, nokta ve virgül dâhil hiçbir şeyi göz ardı etmemek için ileri derecede hassasiyet gösterdiğimiz bu toplantıda, meslektaşlarımızın can güvenliği ve hayat standartlarını, insani ve muasır medeniyet seviyesine getirebilmek için kafa patlatabilecek bir kurulun varlığını ve faaliyetlerini sorgulayan bir kurt beynimi hep kemirip duruyordu!
İstanbul’da 15 Şubat 2015 Pazar günü icra edilen “Hacı Arif Bey” isimli Klasik Türk Musıkisi Konseri’nin açılış konuşmasında (https://www.youtube.com/watch?v=cnk432s36v4) ifade ettiğim gibi, bestekârın Kara Kuru Hınzır Kız (Kamer çehre peri ru tende canımsın/Nigarım, Dilberim, Ruh-i revanım…) sevdasının yüz kırk yıl sonra, yansıması olan bir KKNHHK HİCRAN rubaisi (Âfet-i Devran Ûdî; İsmail Hakkı AYDIN, HİCRAN, Rubailer, Öteki Adam Yayınları, 2013, İstanbul) ile bitirelim.
ÂFET-İ DEVRAN ÛDÎ
Kara kuru bir çatal, saçı, gözü simsiyah,
Derdime derman tabip, hem de yarama cerrah.
Gönül yakan, kalp çalan, Âfet-i Devran, Ûdî,
Zulmet gecelerime, apaydınlık bir sabah.