İnsan, dünyayı yorumlama çabasıyla oluşturduğu dünya görüşünü bilincine yerleştirdiği kavramlarla gerçekleştirir.
Kavramlara yüklediği anlamlar, insanın hayatını yönlendirmekte en belirleyici niteliklerdir.
Örneklendirirsek; dünya kavramının içini doldururken “dünya düzdür” ya da “dünya yuvarlaktır” nitelemelerinden seçimimiz “düz” seçeneği olursa, aşamayacağımız bir engelle karşılaştığımızda dünyanın “sonu” göründü diyebiliriz. Ancak “yuvarlaktır” nitelemesini seçtiğimizde aşamayacağımız bir engel söz konusu olmaz; sürekli yeni, sonu gelmeyen “sonlar” görmeye başlarız.
Bilincimizdeki düz algısı bizi statikleştirir, yuvarlak algısı ise dinamikleştirir.
Atalarımızın “işleyen demir pas tutmaz, akan su kir tutmaz” gibi (doğal dünya düzeninin dinamiklik yasası) özdeyişleri yanında, “durgun su kokuşur” gibi (doğal dünya düzeninin statiklik yasası) özdeyişleri de vardır.
Demem o ki, kavramlar bilim felsefesi açısından çok riskli düşünsel / dilsel yapılanmalardır.
Liyakat kavramı da aynı riski taşıyan kavramlardandır.
Yöneticilerin dilinden düşmeyen bu kavram, Türk Dil Kurumunun kelime anlamıyla sözlüklere yansıttığı anlamıyla (layık olma/yaraşma/yakışma) içselleştirilip kullanıldığında, “özne / bireysel” olarak hayata geçmekte, “fiil / işlevsel” olarak niteliğini kaybetmektedir.
Oysa ki, yönetimde “özne”nin önemi ikinci plandadır; usulle ilgilidir, esasla değil.
Yüklemin /fiilin / uygulamanın / pratiğin önemi esas /üretim / eylemle ilgilidir. Liyakat, esasla ilgili değer olarak yerini aldığında işlevini hayata geçirebilir.
Kavramsal düşüncenin hayatımızda temel dinamik olduğunu varsayarsak (bize göre öyledir), herhangi bir yönlendirici kavramı doğal dünya düzeni açısından en az üç boyutlu olarak tanımladıktan sonra aklı işleterek düşünce üretmek ve kavramın fonksiyonel niteliğini hayata geçirmek kaçınılmaz olur.
Doğal dünya düzeni bağlamında hayatı okuyacaksak, düşüncemizin bilimsel, bağımsız ve evrensel niteliklerin bütünselliğini içermesi “olmazsa olmaz” olmalıdır.
Kavram, bilimsel bir temelden köken almalıdır.
Kavram, bağımsız bir düşünceden köken almalıdır.
Kavram, evrensel bir düşünceden köken almalıdır.
Bilimsel düşünceden kökenini alan bir kavram tanımlanırken, kavramın hayatımızı kuşatan biyolojik, fiziksel ve sosyal alanlara atıf yapan ve neden / niçin / nasıl sorularıyla felsefi derinliğe kavuşturulan bir “doğal tohum” denebilecek yaşamsal değer haline getirilip kullanılmalıdır.
Sözcüklerin kelime anlamlarına göre düşünce üretmek, eyleme geçildiğinde statik bir yapılanmaya ortam hazırlarken kavramsal anlamlarına göre düşünce üreterek eyleme geçildiğinde dinamik bir yapılanma sürecine girilmiş olur.
Liyakat kavramı, sosyal alan içeriğiyle insan ilişkilerindeki fonksiyonunu yerine getirecektir.
Liyakat kavramı, biyolojik alan içeriğiyle canlılar alemine karşı fonksiyonunu yerine getirecektir.
Liyakat kavramı, fiziksel alan içeriğiyle bulunulan ortama karşı fonksiyonunu yerine getirecektir.
Bu şekilde ele alınan kavramsal yaklaşım, en az üç boyutuyla hayatı kuşatan bir yaşam alanı sergiler.
Doğal dünya düzenini okumaya açılım getiren kavramlar; bireyi biyolojik olarak YETERLİLİK / YETENEK, sosyal olarak YARARLILIK / İŞLEVSEL, fiziksel olarak da KORUMACILIK / EMANET / SORUMLULUK nitelikleriyle yükleyeceğinden hayatı doğru okuma sürecinde bilimsel düşünebilir kılacaktır.
Liyakat kavramı, yeterlilik, yararlılık ve korumacılık niteliklerinin ortak çıkarımından köken almalıdır. Ancak bu yaklaşımla kavramsal anlam kazanır ve yönetimde bir değer olarak evrenselliğini koruyabilir.
Doğal dünya düzeni bağlamında felsefi yaklaşımla değerlendirmeyi önerdiğimiz kavramlardan LİYAKAT kavramını tanımlarsak:
Yeterlilik, yararlılık, korumacılık işlevini içeren, bilimsel süreçte hayatı yapılandırma yeteneğini tanımlayan bir değerdir.
Selam ve sevgiler.