Doğal kaynakların ortak kullanımı bakımından devlete düşen rol vardır. Doğal kaynaklar, nerede olursa olsun devletindir zaten… Toprak, mera, ormanlar, su kaynakları gibi kendiliğinden var olan potansiyel herkesin yararlanacağı şekilde planlanmalıdır. Buradan meydana gelen çıktı ise gelir farklılıklarını giderme için bir araç olarak kullanılabilir. İslam hukukunda mülkiyetin Allah’a ait kabul edilmesi, sözgelimi toprağı belli bir süre işlemeyenin elinden alınması gibi bir sonucu-hakkı doğurmuştur. Bugünkü anlayışla izahı güç olan böyle bir uygulama ekonomik potansiyeli harekete geçirmesi bakımından değerlendirildiğinde anlamlı hale gelmektedir.
Nitekim kapitalist felsefe ‘sınırsız’ tasarrufu önerdiğinden değerlendirilmeyen ekonomik potansiyel için bir yaptırım öngörmez. Faiz gibi yaygın enstrümanlarda birçok zaman somut bir karşılığın olmaması ise ekonomik krizleri tetiklemektedir. Faiz çalışmadan-üretmeden harcama imkânı verdiğinden, kişiye herhangi bir ekonomik değer üretmeden harcama imkânı vermektedir. İnsanların kazanmadan harcaması mikro düzeyde aile facialarına, kapitalizmin baskın yapısı nedeniyle bu durumun yaygınlaşması ise makro düzeyde ekonomik krizlere yol açmaktadır.
Kapitalizm kendi içerisinde ilginç bir paradoks yaşamaktadır. Bir yandan üretimin devamı için tasarrufları bir araya getirme çabası vardır, ki sermaye birikimi anlamına gelen kapitalizm ve kapitalizmin vazgeçilmezi olan bankalar bunun için vardır. Diğer tarafta ise tüketim sürekli pompalanmaktadır. Kapitalizm = tüketim dense yeridir.
Tasarrufların ekonomideki yerini hiçbir ülke göz ardı edemez. Hatta ülke içi tasarrufların yetersiz olduğu zamanlarda kimi zaman sermaye piyasası vasıtasıyla, kimi zaman da borçlanmak suretiyle uluslararası sermayeye müracaat edilmektedir. Her ikisinin de ortak yanı faize dayalı olmasıdır. Bu sistemi profesyonelce işletip yıllarca kazanç sağlayan ülkeler varsa kriz bazen öylesine büyük olabilmektedir ki, bu ülkeler de krizin dışında kalmayı başaramamaktadır. Bunun temel nedeni faiz-tasarruf-tüketim paradoksudur. Ama nihai olarak global çapta güçlü ülkeler lehine sonuç doğuran bu sistem ülke içerisinde ise yine parasal durumu güçlü kişi ve kurumlar lehine sonuç doğurmaktadır. Kaybeden ise her zaman olduğu gibi olup-biteni bir türlü çözümleyemeyen geniş halk kitleleri olmaktadır. Bu kesim sadece elindekini kaybetmemekte, yeni vergiler ya da kemer sıkma gibi çeşitli ekonomik politikalarla hem parasal bedel ödemekte, hem de yaşanan enflasyon nedeniyle hayatı kısıtlanmaktadır.
Emek aslında üretici birimin adeta hammaddesidir. Oysa sermaye kimi zaman herhangi bir karşılık gerektirmez. Rant böyledir mesela… Bir anda on kat, yüz kat, bin kat nominal bir değer artışı ortaya çıkar ama reel bir karşılık söz konusu değildir. Örneğin hastane yapıldığında etraftaki arsaların değerinin artması böyle bir şeydir. Bir çok zaman da içeriden bilgi alma (insider trading) rant kollama (rent seeking), tüyo gibi yöntemlerle elde edilen şey, haksız rekabete dayalı haksız kazançtır.
Elbette her rant faiz değildir. Ama faiz olmaması haklı ve helal olduğu anlamına gelmez. Zira bir kazancın haram olması mutlaka faizli olmasını gerektirmez. Sözgelimi kamu kaynakları politik yakınlık gibi nedenlerle millete duyurmadan paylaşılıyorsa, bu da helal kazanç değildir.
Ekonomide asıl olan rant değil, mal ve hizmet üretimidir. Ancak faiz yaygınlığı ölçüsünde karşılığı olmayan değer üretir ve krize kadar giden makro ekonomik sorunların kaynağıdır. Kapitalist ekonomilerde sıklıkla yaşanan, bazı zamanlarda global bir etki oluşturan krizlerin bir nedeninin de faizli ekonomi olduğunu göz ardı etmemek gerekir. 2007 sonrası oluşan global krizin faiz tabanlı bir kredilendirme olan ‘mortgage’den doğduğu artık bütün iktisat çevrelerinin kabulüdür.
Bankaların yekûn teşkil eden diğer faaliyet alanları ise tüketici kredileridir. Bunun piyasada neredeyse hiçbir karşılığı yoktur ve kredi kartlarının yaygınlaşmasıyla ulaşımı çok daha kolaylaşmıştır. Öyle ki; kazanmadan harcama anlamına gelen böyle bir kredilendirmenin yol açtığı sonuç düşünülerek sınırlandırmaya gidilmiştir. Bizde daha kolay olan kredi kartı edinme ve limit artırımı Batı ülkelerinde sıkı koşullara bağlıdır.
Sermaye piyasalarının 1980’li yıllardan itibaren global düzeyde yaygınlaşmış olması, ilk etapta sermayenin küreselleşmesi ve fon fazlası ülkelerin fon açığı olan ülkelere sermaye transferi gibi anlatılsa da, söz konusu dönemden sonra düşük gelirli ve yüksek gelirli ülkeler arasındaki makas daha da açılmıştır. Dahası; sermaye hareketliliğini fırsat bilen kimi ülkeler ‘vergi cennetlerini’ oluşturmuş, kara para olarak ifade edilen yasadışı fonlar gözden uzak bu bölgelere aktarılmıştır. Dünya ekonomisini sarsacak düzeyde saptırıcı etki meydana getiren bu müesseseler hem global düzeyde krizlerin nedeni olmuş, hem de global düzeyde mücadeleyi gerekli kılmıştır.
Belli aralıklarla irili-ufaklı krizler kapitalist sistem içerisinde bu yüzden yaşanmaktadır. Zira bir karşılık olmadan dağıtılan faiz nedeniyle ekonomide ‘saadet zinciri’ benzeri bir yapı oluşmakta, piramit sürekli yükselmekte ve belli bir yüksekliğe geldiğinde piramit devrilmektedir. Piramidin yüksekliğine göre etkisi de farklılaşmaktadır. Bu bazen devlet bütçelerini de etkisi altına almakta, krizin aşılmasına devletlerin de gücü yetmemektedir. Konsolidasyonlar, konversiyonlar, moratoryumlar, bankalara dönük el koymalar, IMF vb örgütlerle iş birliğine gitme zorunlulukları hep bunun sonucudur. Halen dünyada dominant olan kapitalist ekonomi anlayışı yaşanan tecrübelerle bu tür durumları da öngörecek şekilde ulusal ve uluslararası kurumlar ihdas etmiştir. Uluslararası ekonomik kurumlar ve dünya çapında etkisi olan global kurumlar (OECD, IMF, Dünya Bankası gibi) bu amaca dönüktür.
Kapitalizm sermaye merkezli olduğundan bütün iş ve işlemler sermaye birikimine dönüktür. Sermayenin daha da büyümesinin bir üst sınırı olmadığından, hammadde ve işçi önemlidir. İşçi ihtiyacı geçmişte sömürgecilik ve köleleştirme yöntemiyle karşılanırken, günümüzde insanların büyük bir kısmı devletlerin garantisi altında da olsa hayatlarını işçi statüsüne idame ettirmeye zorlanmaktadır. Çünkü gelir durumundaki izah edilemez açık insanları zihinsel olarak işçi olmaya zorlamaktadır (devam edecek).