“Aynı Irmakta İki Kez Yıkanılmaz”
Heraklitos
İnsanı doğadaki diğer canlılardan ayıran tek özellik düşünmesi, fikir üretmesi ve fikirlerini gelecek kuşaklara iletebilmesidir. ”Cogito ergo sum” düşünüyorum öyleye varım der Descartes. İnsanoğlu bin yıllardır düşüncelerini hükmedenlerin baskıları, toplumsal normlar, dogmalaşmış kurallar ve sosyal bağlarla kendini bağlayan etkenlerden özgürleştirmekte zorluk çekmiş, mücadele etmiştir. Ancak ilerleme ise hep yeni düşüncelerin ortaya çıkması ve her türlüğü engellemeye rağmen mücadele ile yayılması ile mümkün olmuştur. O halde ilerleme için olmazsa olmaz şey eski şeyleri reddeden ya da yetersiz gören özgür düşünceden geçmektedir. Bunu yapabilen insan sayısı belki de çok az sayıda olmuştur ama bu kişiler aydınlanma tarihinde yerlerini almışlardır. Peki günümüze geldiğimizde insanoğlu yine aynı sorunlarla ilerlemenin önündeki engellerle mücadele etmiyor mu? Değişim, her zaman yapılan şeylerin değişmesi, farklılaşma her zaman herkes için çok zordur. Yıllardır çalıştığımız iş yerinden ayrılıp başka bir işe geçmek bile bizler için ne kadar rahatsız edicidir, hele ki belli bir yaşın da üzerindeysek konfor alanımızdan uzaklaşmak daha da korkutucudur. Yeni fikirler, düşünceler üretmek de o bir o kadar çaba gerektirir. Çünkü kendi kafamızda yerleştirdiğimiz aileden, eğitimden, toplumsal sosyal yapıdan, dini kurallardan gelen bir normlar örgüsü vardır. Bunları aşmak hiç de kolay değildir, ya çevremiz ne der, ya hocamız ne der, eşim, ailem ne der döngüsü bizi engeller. O halde yeni düşünceler üretebilmek için özgürleşmek ve kişinin kendini özgür hissetmesi gerekir. Bu saptamada şu soruyu sormak gereklidir; Özgür olmak yada özgür olduğunun bilincinde olmak nedir?
Zygmunt Bauman “Özgürlük” adlı kitabının giriş kısmında şöyle diyor; “Dilediğini söyleyebilirsin, burası özgür bir ülke. Bu ifade bize özgürlük halinde senin ve benim başka şartlar altında yapılması imkansız ya da riskli olanı yapabileceğimizi söyler. Özgür bir ülkede olmanın anlamı kişinin kendi yaptıklarından sorumlu olmasıdır. Kişi hedeflerinin peşinde koşmakta özgürdür, ama aynı zamanda hata yapmakta da özgürdür” (Zygmunt Bauman, ÖZGÜRLÜK, 3. BASIM). Fikir üretme hakkının ve ifade özgürlüğünün olduğu bir yerde insan özgürdür, istediği düşünceyi ifade edebilmesi zarar görmeyeceği anlamını taşır, bu en doğal insanlık hakkıdır. Peki kişinin düşünürken ve herhangi bir konuda fikir oluştururken sadece özgür bir ortamda olması yeterli midir? Kişinin kendini özgür hissetmesi ya da düşüncelerini serbest bırakması kolay mıdır? Kişinin özgür fikir üretebilmesi için bütün dogma, ideoloji ve bağlantılarından ayrı özerk birey olduğunun farkına varması gerekir. İnsan tabi ki inançları ile var olur, ya da ideolojilerin destekleyicisi olabilir, ancak objektif düşünerek fikir üretebilmek için serbest düşüncenin bilincinde olması gereklidir. Bütün prangalarımdan kurtulmuşsam kendimi özgürleştirdim demektir. O halde yeni fikirler üretebilirim ve fikirlerimi özgür bir toplumda yaşıyorsam başıma bir şey gelme korkusu olmadan ifade edebilirim demektir. Benim fikirlerime karşıt kişilerle özgür bir ortamda onları tartışabilirim, fikirlerimin yanlış ya da eksiklerini görebilirim demektir. O halde fikir oluşturma ve ifade etmek için özgür bir birey ve özgür bir toplum gereklidir. Özgür olmayan bir yerde yaşıyorsam yine de cesaretimle fikirlerimi ifade edebilirim ancak beni bekleyen şeylere karşı da hazırlıklı olmalıyım. Fikirlerimi ifade ettiğim için sürülebilirim, hapsedilebilirim, fiziki travma yaşayabilirim ya da toplumdan dışlanabilirim. Eğer bütün bu tehlikeler beni korkutuyorsa o zaman özgürce düşünüyor olsam bile fikirlerimi ifade etmekten çekindiğim için kendime otosansür uygularım, gazeteciysem havadan sudan konuları yazarım, toplumun yaşadığı sıkıntıları hiç konu yapmam, kamuoyunu bilgilendirmem. Ancak düşünce özgürlüğüne inanıyorsam başıma ne gelecekse gelsin fikirlerimi açıkça ifade etmek zorundayım, bu aydın olarak benim sorumluluğum ve görevimdir. Tartışma ortamları (medya, internet, dergiler, kitaplar vs) insanların fikirlerini paylaşabilmesi için gereklidir, bu ortamlar fikirlerin paylaşılacağı her yer olabilir. Üniversiteler ise fikirlerin sistematik tartışıldığı yerlerdir. Üniversiteler eğitimin yanında her türlü özgür düşüncenin üretildiği ve ifade edildiği yerler olmak zorundadır. Bilim adamları ise aydın olmanın sorumluluğu içinde özgür düşünceye açık olmalıdırlar. Ancak rektör ve dekanların siyasal erk tarafından atandığı kurumlar olduğu sürece özerk üniversiteden söz etmek mümkün olmadığı gibi üretken bir üniversiteden de söz etmek de olası değildir. Üniversite öncesi eğitim ise Cumhuriyetimizin kurucusu büyük Atatürk’ün dediği gibi “Aklı Hür Vicdanı Hür” kuşakların yetişmesi için sorumluluğunu yerine getirmek zorundadır. Eğitim sistemimiz ezbercilikten kurtarılıp yeni fikirlerin üretimine açık olacak insanların yetiştirilmesini sağlayacak şekilde düzenlenmelidir.
Sonuç olarak; Özgür fikir üretimi, düşüncenin korkmadan ifade edilmesi, yeni düşünceler siyasi, ekonomik ve toplumsal gelişmenin yapı taşlarıdır. İnternet çağının baş döndürücü bir hızla yol aldığı bu dönemde eski dogmaların, tutucu ve özgür düşünceyi yasaklayıcı hareketlerin gelecek dünyamızda yerleri olmayacaktır.
Saygılarımla