Günlük hayatımızda küresel ısınma ve iklim değişikliği sözlerini çok daha fazla duyuyoruz. Bu konuda hemen herkesin az ya da çok söyleyecek bir şeyleri var. Küresel ısınmadan atmosferdeki sera gazları sorumlu tutulurken, bunların oluşumundan ise başta karbondioksit, nitrik oksit ve metan gazı salınımına neden olan fosil yakıtlar sorumlu tutuluyor.
İklim Değişikliği sadece ısınmayı değil, hava olaylarında meydana gelen değişimler sonucu ekosistemleri ve insan faaliyetlerini de etkileyebilecek uzun vadeli değişimleri beraberinde getiriyor. Dünya yörüngesindeki yavaş değişimlerin, güneşle olan etkileşimde yarattığı farklılıklar sonucu, 4,5 milyar yaşındaki dünyanın daha önce de buzul çağı ve buzulların erimesi dönemlerini yaşadığını biliyoruz. M.S. 1450-1850 yıllarındaki Avrupa ve Kuzey Amerika ‘da yaşanan soğuk hava dönemi Küçük Buzul Çağı ( little Ace Age )olarak adlandırılıyor. Yani günümüzde de iklim değişimi döngüsü bir şekilde devam ediyor. Halen kuzey yarımkürede ısınma dönemi devam ediyor ve mevcut durumda sera etkisi ile de yeniden, küçük de olsa, bir buzul çağı dönemi pek de mümkün görünmüyor. Ancak bölgesel değişimler dikkat çekiyor. Ülkemizin yağış miktarı azalırken daha güneyde, Arap Yarımadasında sel baskınlarına neden olan yağış artışları meydana geliyor.
Fosil yakıt kullanımı ile artan karbondioksit salınımı direk olarak küresel ısınma ile ilişkili görünüyor. Artan deniz suyu sıcaklığı karbondioksit absorbe eden fitoplanktonların yaşamında olumsuz etkiler meydana getiriyor, resiflerde de bu etkiler görülüyor, karbondioksit salınımı birde bu yolla artıyor.
En yüksek karbon emisyonuna sahip ilk 10 ülke sıralamasında ilk sırada Çin , 2. Sırada ise ABD bulunurken Türkiye ne mutlu bize ki ilk 10 da değil. 2019 verilerine göre 15. sırada. Ancak artan elektrik kullanımı ve fosil yakıt kullanımının azalmasının son yıllarda arttığı göz önüne alınırsa güncel değerlendirmede daha iyi bir sıralama da olacağımız kanaatindeyim. Ancak 2024 yılında elektrik üretimimizin, %35,2’si kömürden, %18,9’u doğal gazdan, %21,5’i hidrolik enerjiden, %10,5’i rüzgardan, %7,5’i güneşten, %3,2’si jeotermal enerjiden, %3,2’si diğer kaynaklardan elde edilmiş. Bu durumda elektrik üretimimizin %54.1’i fosil yakıtlardan geliyor. Yani elektrikli araç kullanarak fosil yakıt kullanmadığımızı zannediyoruz ancak elektriğin yarısı fosil yakıtlardan elde ediliyor. Elektrikli araç kullandığımızda bile karbon salınımına katkıda bulunmaya devam ediyoruz. Yine de fosil yakıtlardan bir nebze olsun uzaklaşılmış olması umut verici. Özellikle güneş ve rüzgar enerjisi kullanımının artması, kurulum ve kullanımlarının teşvik edilmesi gerekiyor. Yaz ayları sıcaklık ortalaması 16-17 C olan Danimarka elektrik enerjisinin % 50 ‘sini rüzgar ve güneş enerjisinden elde ediyor. Biz ise yüksek kurulum maliyetleri nedeniyle bol güneşimize rağmen bu alanda oldukça gerideyiz. Eektrik üretimimizin sadece %18’ lik bölümünü rüzgar ve güneş enerjisinden elde ediyoruz.
İngiltere küresel ısınmaya karşı güneş ışınlarını yansıtan bulut Projesi üzerinde çalışıyor. ARIA olarak bilinen Araştırma Ajansı tarafından yürütülen jeomühendislik çalışması; güneş ışınlarının dünyaya ulaşımını azaltmayı , böylece dünyanın bir miktar soğumasını amaçlıyor. Ancak bu projeye karşı ekosistemleri ve bitkileri olumsuz etkileyebileceği görüşünü savunan bilim insanları bulunuyor ki bende bu görüşü benimsiyorum. Bu konuda açık hava deneyleri yapıldığı iddiasına karşı ajans kamuoyu ile paylaşılmadan açık hava deneyi yapılmayacağını söylüyor.
Enerjinin stratejik bir güç olarak görüldüğü ve “enerji savaşları” nın gündemde olduğu günümüzde; fosil yakıt hakimiyetini stratejik güç olarak kullanan ülkelerden gelen “güneş ışınlarının etkinliğinin azaltılması ” yönündeki çalışmalar fosil yakıt alternatifine karşı stratejik bir hamle olarak da düşünülebilir.
Son 2000 yıldaki iklim değişikliklerini çıkaran Paleoklimatoloji araştırmacıları, Son 50 yılda sıcaklıkların hiçbir dönemde olmadığı kadar arttığını ortaya koyuyor. Artık, her türlü kaosu fırsata çevirme alışkanlığı olan ülkeler dahil, tüm ülkelerin herhangi bir stratejik çıkar gözetmeden, birlik olup ciddi bir çözüm için, tam katılımlı olarak, sadece dünyamız için çalışma zamanı çoktan gelmiş olmalı.