Akademiye adım atarken çoğumuz bilimsel merak, özgür tartışma ortamı, özgün ve üretken bir camia hayal ederiz. Ancak çoğunlukla gerçek daha sert bir yüz gösterir. Sessiz gruplaşmalar, kadro belirsizlikleri ve rekabetin ötesinde, en yıpratıcı unsurlardan biri de akademik zorbalıktır. Açık veya örtük şekilde uygulanan dışlama, ve emeğin görünmez kılınması, akademisyenlerin motivasyonunu kıran bir gelişmedir
Benim de bu süreçte yaşadığım deneyim, kişisel emeğimin ve çabamın değersizleştirildiği, akademik hiyerarşi üzerinden baskı kurulduğu anlar olması oldu. Önce saygıdan sessiz kalmayı seçmek sonrasında mücadele ile geçen bir sürece dönüşüyor. Bu tablo karşısında ne yapılabilir? Öncelikle mobbingi tanımak ve adını koymak önemli. İş yaşamında psikolojik yıldırma olarak tanımlanan bu durum, hemen herkesin belirli ölçüde yaşadığı bir durum aslında. Ancak neden böyle olsun ki sorusunu sormadan edemiyor insan.
Kurum içi etik kurullar, üniversite ombudsmanları ve sendikalar gibi mekanizmalar, şikâyet ve destek kanalları sağlasa da bu yolların her zaman kusursuz işlediğine yönelik safça inancımın bugünlerde zaman zaman yerini umutsuzluğa bıraktığını görüyorum. Fakat en azından resmi kayıt altına almak çabam var. Çok sınırlı da olsa meslektaş dayanışması, benzer deneyimleri yaşayanlarla iletişim ve psikolojik destek almak, bu süreci tek başına yüklenmemeyi sağlıyor. Belki de mesleki dayanışmanın daha fazla olması akademik ilerleme ve gelişmeyi de beraberinde getirebilirdi.
Akademi yönetimlerinin kendi yakın çevrelerinin etkisi ile hareket etmesi bu konuda sizin aleyhinize olabiliyor. Bölümlerde yönetimdeki hocalarımızın öncelikle daha yüksek başarılı öğrencileri önce kendileri ve kendi yakınlarına vermeleri ve sonra daha kendilerine rakip veya düşman gördükleri kişilere vermeleri ve yanısıra eşitlikçi olmayan tutumları elimine edilmeli ve daha şeffaf olmalıdır. Bir başka bölüme başvuran bir öğrencinin sizin danışmanlığınıza yazılması veya devamsız öğrencilerin size atanması kuşkusuz akademik veriminizi düşürecek şeylerdir. Bir sorunla karşılaştığınızda çözüleceğine dair rahatlığa sahip olmak bir lüks olmamalıdır. Bunun yerine aradığınızda cevap verilmemesi veya belirli bir zaman sonra dönüş yapılması çalışma verimini düşürmektedir. Akademide gençlerin ve özellikle kadın araştırmacıların görünürlüğünü ve güvenliğini artıracak mekanizmalar, sürdürülebilir bir bilim ortamı için vazgeçilmezdir.
Zorbalığın gölgesinde bile bilim üretmek mümkün olsa da daha verimli ve huzurlu bir çalışma yaşamı herkes için insanca yaşamanın bir karşılığıdır. Yaşadıklarımızı görünür kılmak çabası ile uğraşmak yerine verimli çalışmalar yapmak tercihimiz olsa daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Bu nedenle birbirimize destek olmak ve sistematik değişim için talepte bulunmak; akademiyi yeniden düşlediğimiz özgür ve saygılı ortama yaklaştırmanın tek yolu gibi görünüyor.