Hemen herkesin fikir birliği ettiği konu, eğitimin önemidir. Güncel değişle toplumların bekası, eğitimin doğru ve yeterli bir kapsamla ve yaygın olarak uygulanması ile mümkündür.
Öğrenimi, okul öncesi dönemden başlayarak ilk, orta, lise ve yükseköğrenim olarak sıralıyoruz. Aslında öğrenim, eğitimin en önemli ögesi olarak çok iyi planlanması gereken bir süreçtir ve devamlılık gerektirir. Her bir aşama kendi içinde önemlidir ve özellik gösterir. Ancak kanımca bu sürecin en önemli aşaması öğrencinin meslek seçiminde tercihlerini belirleyip yetenek ve kapasitesine göre yönlendirilmesidir. Bu konu belli bir plan ve programı gerektirir ve sadece ailenin sorumluluğunda olan bir konu olmamalıdır. Eğitim sistemi, konu ile ilgili bilgilendirme ve destek sunmalıdır. Eğitim uzmanları, pedagoglar, okul yönetimleri ve ailelerin işbirliğini gerektiren bu yönlendirme, bilimsel temellere dayanan bir danışmanlık mahiyetinde olmalıdır. Kesinlikle bağlayıcı bir nitelik taşımamalıdır. Yönlendirmenin her zaman sağlıklı olmayabileceğini de söylemek gerekir. Bu nedenle konu, çoklu bir değerlendirme gerektirir ve bu süreçte aile ve okul iş birliği son derecede önemlidir. Özellikle daha ilköğretimin bitiminde yapılması halinde yönlendirmenin hata payı daha fazla olabilmektedir. Her ne kadar ülkemizde ortaokul mezunlarının seçebileceği meslek okulları olsa da, bu yönde bir düzenleme yapılmamaktadır. Sonuçta 18-20 yaş grubu çoğu lise mezunlarından oluşan gençler yükseköğrenim kapılarında birikmektedir. Bu dershaneler, özel dersler ve yüklü harcamalarla bir büyük yarış başlamasına neden olmaktadır. Yönlendirme, Almanya’da orta öğrenim seviyesinde ve okullar aracılığı ile uygulanmaya çalışılmaktadır. Amerika Birleşik Devletlerinde durum daha farklıdır; meslek liseleri olduğu gibi, lise mezunları tercihlerine göre yüksekokullarda ve üniversitelerde eğitimlerini sürdürebilmektedirler. İki yıllık yüksek meslek yüksekokulları tercih edilerek daha kısa yoldan meslek hayatına atılmak mümkündür. Ancak herhangi bir yönlendirme kesinlikle söz konusu değildir.
Şüphesiz bir yönlendirme programı bazı şartlar gerektirir; Her şeyden önce öğretmenlerimizin öğrencilerini iyi tanımaları ve değerlendirmeleri gerekir. Sınıflardaki öğrenci sayısı son derecede önemlidir. Öğretmenlerin konu ile ilgili eğitim almaması, yeterli sayıda ve konu ile ilgili eğitimli pedagogların olmaması, ilk bakışta ortaya çıkabilecek sorunlar olarak görünmektedir. Peki ülkemizde hangi meslek grubunda ne kadar açık var, mezunların iş bulma olasılığı nedir? Buna ait verilerimiz var mı? Ülkemizin geleceğe yönelik, meslek gruplarına göre saptanmış ihtiyaçları belli mi? Açıkçası bu konuda güncel bilgi kaynağı var mı, bilmiyorum. Tüik, emo.org.tr sayfasında mesleklere göre işsizlik verilerinin açıklandığı tablo 2009 yılına aittir. Güncel bilgi ve geleceğe ait herhangi bir öngörü yoktur.
Bu aşamada, yükseköğrenimdeki birikmeyi önlemek için yapılacak en büyük hata, yükseköğrenime özel sektör kapılarını açmaktır. Bu yöndeki bir uygulama ile sorunun çözümü söz konusu olamaz, olamamıştır. Eğitim konusunda hep Finlandiya örneği verilir. Bu ülkede eğitim, öğrenim tamamen devlet eliyle gerçekleştirilmektedir. Eğitimde özelleştirme söz konusu değildir.
Özel yükseköğrenim kurumlarının çoğu, maalesef eğitim için gerekli alt yapı ve eğitici kadrolardan yoksundur. Yetersiz bir eğitim ve öğrenim söz konusudur ve önümüzdeki dönemde, oluşmakta olan diplomalı cahiller ordusu ülkemiz için yeni bir sorun olarak ortaya çıkacaktır. Belki tümü değil ama çoğu özel yüksekokullar ve üniversiteler herhangi bir şekilde bilimsel hedefi olmayan, tamamen ticari amaçlarla sürdürülen faaliyetler halindedirler.
Üniversiteleri denetlemekle görevli kurum Yüksek Öğrenim Kurumu’dur. Bu denetleme ne şekilde ve ne ölçüde yapılmaktadır? Bunun cevabını üniversitelerin gelmiş olduğu durumu değerlendirdiğimizde görmek mümkündür. Uluslararası alanda ilk 500’e giren kaç üniversitemiz vardır? Yüzlerce üniversiteden sadece üç tanesi ilk 500 içindedir. Sonuçta yetersiz altyapı, uygun olmayan yetersiz kadrolar ve yanlış veya sadece kağıt üzerinde kalmış uygulamalar birçok üniversite veya yüksek okul için söz konusudur. Üniversitelerin fizik alt yapı, eğitim kadrosu, uygulama yapma olanakları dikkate alınmadan yapılan kontenjan artırmaları, getirilen aflar eğitim kalitesini bozan eylemlerdir. Yeni üniversitelerin açılması veya üniversitelere yeni fakülteler eklenmesi bir uygunluk ve gereklilik konusu olmalıdır. Daha açık söylemek gerekirse bu son derecede masraflı ve emek gerektiren bu kurumlar memleket ihtiyaçlarına göre açılmalıdır.
Söz bu noktaya gelmişken siyaset kurumunun da eğitim konusundaki tutumunun da önemini hatırlatmak isterim. Her şeyden önce eğitim ve öğrenim milli olmalı, açıkçası ülke için planlanmalıdır. Gündelik hesaplardan uzak, çağdaş ve bilimsel olmalıdır. Siyaset kurumunun müdahalelerinden uzak, özerk olmalıdır. İstikrarlı, güven veren bir eğitim sistemi yurt genelinde söz konusu olmalıdır ve ülkemizin tüm eğitim kurumları belirli bir düzeyde yeterliliğe kavuşturulmalıdır. Bu maksatla işin ehli, eğitim ve öğrenim konusunda yeterli donanıma sahip kişilerin işin başında olması gereği vardır. Günümüzde Milli Eğitime memleket bütçesinden ayrılan pay maalesef son derecede yetersiz olup konuya verilen önemi yansıtmaktadır. Devlet, vakıf veya özel yükseköğrenim kurumlarında son yıllarda, gittikçe daha sık yaşanan başlıca olumsuzluklar popülist bir yaklaşımla getirilen aflar, yeni açılan üniversite ve/ veya üniversitelere eklenen fakülteler, sürekli artırılan kontenjanlardır. Bütün bu girişimler alt yapı, öğretim kadrosu ve diğer gerekli şartlar hiç dikkate alınmadan yapılmaktadır. Memleket ihtiyaçlarına yönelik herhangi bir değerlendirmenin yapılmadığı bu girişimlerin temelinde, siyasi müdahalenin olduğu kesindir.
Kırk yılı aşan meslek hayatımın otuz yıllık döneminde ayni zamanda bir akademisyen olarak çalıştım. Eğitimin, ülkemiz için, acilen gerekli düzenlemelere ihtiyaç duyulan en önemli konusu olduğu kanısındayım. Ülke gerçeklerine dayanan, bilimsel ve çağdaş bir yaklaşımla, işin ehli eğitim uzmanları tarafından, siyaset üstü bir anlayışla yapılacak düzenleme, yakın ve uzak geleceğimiz için elzemdir. Daha okul öncesi dönemden başlayacak bir bütünsel düzenleyici yaklaşım, birçok yönü ile olumlu etkisini göstermeğe başlayacaktır.
1 yorum
Yazdıklarınıza katılıyorum. Gündeme getirdiğiniz için teşekkürler.