Bilindiği üzere doçentlik akademik kariyerin en önemli aşamalarından biridir. Bu aşamaya ulaşmak ve doçent ünvanını almak her akademisyenin hayalidir. Ancak ne var ki bu sürecin sağlıklı işlemesi hem süreci yöneten otoritelerce hem de aday açısından üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir konudur.
Ülkemizde doçentlik şartları ile ilgili duruma bakıldığında istikrarlı olmayan bir vaziyetin olduğu görülür. Sıkça ve aniden yapılan değişiklikler adayları zor durumda bırakmaktadır. Esasen doçentlik sistemi yükseköğretimin yapısal sorunları ile birlikte ele alınması gereken bir konudur. Ancak söz konusu sorunlar bu yazının konusu olmadığından bunlara değinmeyeceğiz.
Öte yandan doçent adayı öğretim üyesi meslektaşlarımızdan üretkenlik beklenirken, otoritenin niteliği ıskalayan bir tutum içine girdiği anlaşılmaktadır. Puan cetveline bakıldığında adayların eserlerinin niteliğinden ziyade daha fazla puan getirmesine bakıldığı görülmektedir.
Diğer taraftan sosyal bilimlerin çeşitli alanlarında çalışan meslektaşlarımız SCI-SSCI yayın isteği ile karşılaşmaktadırlar. Oysa ki bu kategoride yayın yapmak İlahiyat gibi bazı temel alanlarda müşkildir. Ya da farklı sıkıntılar içermektedir. Bazı yabancı dergilerin yüklü meblağlar talep etmeleri de bu yayınları yapma konusunda öğretim üyelerini zorlamaktadır. Ayrıca bazı yabancı dergi editörlerinin önemli bir isimle birlikte ya da kendi ismiyle birlikte söz konusu makaleyi yayımlamak istemeleri gibi tuhaf teklifler de anlatılan yaşanmışlıklardır. Bunun yerine özellikle ilahiyat alanı ile ilgili ifade edecek olursak TR Dizin ve diğer yabancı indekslerde (hakiki) taranan dergilerde istenen yayın sayısını artırmaktır.
Doçentlik başvuru şartları ile ilgili olarak ifade edilmesi gereken diğer bir konu da bugün gündemde olmamasına rağmen dil konusudur. Dil puanın makulün de altına çekilmesi ile artık 2018 öncesindeki doçentlik dil puanı diyebileceğimiz bir puan fiilen ortadan kalkmıştır. Burada önerimiz ise doktora döneminde dil için enstitülerin destek vermeleri suretiyle makul ve en az üç dil yeteneğini (Okuma-anlama, yazma dinleme, dinleme) gerçekleştirecek bir şekilde dil sınavı yapılması ve doçentlik aşamasında dil puanı istenmemesidir.
Yeni başvuru şartlarında öngörülenlerin yayın sayısını kontrol eden ve puan hedefli bir anlayışı pekiştirdiği anlaşılmaktadır. Bu şekildeki uygulama niteliksiz yayın sayısını da artırabilecektir. Bu durumda önerilerimiz şunlardır:
- Bu haliyle ilahiyat alanı için ifade edecek olursak Arapça bilmeyen bir kişi başkalarının yardımıyla makale yayımlayabilir ve doçent olabilir. Bunun önüne geçebilmek için sözlü sınavın geri getirilmesi ve video kaydıyla gerçekleştirilmesi gerekir.
- İlave olarak doktoradan sonra doçentliğe başvurabilmek için dört yıl başvuru süresi konulmalıdır.
- Niceliğe değil, niteliğe dayalı bir değerlendirme sisteminin olması gerekir.
- İlahiyat başta olmak üzere sosyal bilimler alanlarında kitap şartının zorunlu olması gerekir. Kitap bölümü/bölümleri kitap ile aynı kategoride yer almamalıdır.
- İlahiyat alanının indeksleri belirlenmiş değildir. Uluslararası muteber İslam ilahiyatı ile ilgili yayın indeksleri mevcut değildir. İndekslemede sosyal bilimler fen bilimlerinin oldukça gerisindedir. Bu da akademik olarak subjektif bir algıyı beslemektedir.
- Konferans ve paneller puan olarak değerlendirilmelidir. Zira sosyal sorumluluk, topluma ve kurumlara katkı sunmak akademisyenin görevleri arasındadır.
- Kitap yayın hakemliği, makale hakemliği gibi önemli faaliyetlere puan verilmelidir.
- ÜAK etik yönergesi gözden geçirilmeli, daha somut şekilde etik ihlali durumları, yoruma imkân vermeyecek şekilde düzenlenmelidir.
- Başvuru şartlarını sağlamayan adayların en az bir dönem başvuramamalıdır. Bunun için sağlam yasal zemin oluşturulmalıdır. Zira eksiklerini gidermesi için bu süre gereklidir.
- Türkçe’nin bilim dili olarak kullanılması özellikle özendirilmeli, yabancı yayın yapan akademisyenlerimizin mutlaka TR Dizin ve diğer yerli dizinlerde yayın yapmaları da teşvik edilmeli ve özendirilmelidir.
- Akademik dünyadaki her uygulamayı yurtdışına göre düzenlemenin birtakım mahzurları dikkate alınarak Türkiye’ye özgü uygulama ve değerlendirmeler geliştirilmelidir. Bununla beraber yurt dışındaki örneklere bakılarak doçentlik yeterliliklerinden ülkemize uyan uygulamaların uyarlanması da akademik gelişme için faydalı olabilir.
- Doçentlik için öğretim yeteneği de gereklidir. Zira artık bir doçent ilgili üniversitenin daimî kadrosunda hoca olmuştur. Bunun da sınavlarda yerinin olması gerekir. Doçent adayının öğretim yeteneklerinin sistem tarafından ihmal edildiği açıkça görülmektedir. Oysa ki Türk üniversiteleri eğitim-öğretime dayalı olarak kurgulanmıştır. Alana iyi insanlar yetiştirmek akademisyenin görevlerinden biridir. Bunun için öğretim üyeliğine geçişte ve doçentlik aşamasında takdim dersi uygulamasına geçilmesi isabetli olur.
- Adaylar sözlü sınavın kaldırılmasından sonra niceliğe yönelerek çokça yayın yapmaya yöneldiler. Bu durum beraberinde nitelik sorunlarını getirdi. Alan dışı yayınlar bile dosyada öncelikli çalışmalar arasına serpiştirildi. Oysa ki jüri üyeleri hangi çalışmanın alanla ilgili olup olmadığını pekâlâ bilirler. Adaylar şayet böylesi yayınlar yapmışlarsa bu yayınları diğer çalışmalar kısmında göstermelidirler.
Daha iyi yarınlara ulaşmak için akademiye, eğitime yapılacak her türlü katkı çok önemlidir.
Eğitim ve öğretime önem ve özen gösteren, aynı zamanda üreten tüm akademisyenlerimizi sevgi ve saygı ile selamlıyorum.