Teknolojik devrimlerin gündelik yaşamı yeniden biçimlendirdiği dijital çağ, aile yapıları ve toplumsal ilişkiler üzerinde benzeri görülmemiş bir dönüşüm başlatmış durumda. Akıllı cihazlar, sosyal medya, sürekli çevrim içi olma hali ve medya içeriklerinin etkisiyle bireyler arasındaki ilişkiler sarsılırken, özellikle aile içi bağlarda çözülmeler ve kuşaklar arası çatışmalar kaçınılmaz hale geliyor. Bu yeni sosyal gerçeklik karşısında ise insanın etik duruşunu ve toplumsal sorumluluklarını yeniden tanımlamak bir zorunluluk halini alıyor.
İslamî değerler, bu dönüşüme rehberlik edebilecek zamanüstü ilkeler sunar. Özellikle Hucurat Suresi ve Hz. Muhammed’in Veda Hutbesi, dijital çağın karmaşık yapısı içinde insan onurunu, adaleti, eşitliği ve barışı merkeze alan bir ahlaki pusula işlevi görmektedir. Bu iki temel kaynak, yalnızca bireysel ahlaka değil, aynı zamanda toplumsal huzurun ve aile içi dayanışmanın inşasına da katkı sağlayan ilkelerle örülüdür.
Ahlaki Temeller ve Aile İlişkileri
Kur’an-ı Kerim’in Hucurat Suresi’nde geçen “Zanda bulunmayın”, “Birbirinizi küçümsemeyin”, “Gıybet etmeyin” gibi uyarılar, sadece bireyler arası ilişkileri düzenlemekle kalmaz, aynı zamanda aile içi iletişimde saygı, anlayış ve güvenin temelini oluşturur. Nitekim bu değerler, bugün psikolojik sağlamlık ve duygusal güvenlik gibi modern aile terapilerinin de temel bileşenleri arasında yer almaktadır.
Hz. Muhammed’in “Kadınlar size Allah’ın emanetidir” sözü ise evlilik ilişkisini bir sahiplik ya da otorite zemini yerine, merhamet ve sorumluluk temelinde bir ortaklık olarak sunar. Bu yaklaşım, şiddetsizliği önceleyen, cinsiyet adaletini gözeten ve ortak sorumluluk anlayışını temel alan modern aile modelleriyle birebir örtüşmektedir.
Dijital Mahremiyet ve Ahlaki Sınırlar
Dijitalleşmenin bireysel yaşamı kuşattığı günümüzde mahremiyet kavramı, yalnızca fiziksel bir alanın korunmasıyla sınırlı kalmayıp; düşünce, duygu, iletişim ve dijital varlıkların da dâhil olduğu çok katmanlı bir alan haline gelmiştir. Sosyal medya platformlarının yaygınlaşmasıyla birlikte bireyler, özel yaşamlarına dair bilgileri bilinçli veya bilinçsiz biçimde kamusal alana taşıyarak mahremiyetin sınırlarını bulanıklaştırmaktadır. Günlük yaşamda sıkça karşılaşılan “phubbing” (telefonla meşgul olup karşındakini görmezden gelme), dijital gözetim, eşlerin birbirlerinin cihazlarını izinsiz kurcalaması gibi davranışlar; aile içi güveni sarsmakta, iletişim kopukluklarına ve psikolojik yabancılaşmaya yol açmaktadır.
İslam ahlakı bağlamında mahremiyetin korunması, bireyler arası güvenin ve saygının temel taşıdır. Bu bağlamda Nur Suresi 27. ayetinde geçen “Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere izin almadan ve selam vermeden girmeyin” emri, mahremiyetin yalnızca fiziksel sınırlarla değil; izinsizlikle ilişkili olan tüm alanlarda geçerli bir ilke olduğunu ortaya koyar. Bu ayetin mesajı, dijital çağda şu şekilde güncellenebilir: Başkasının özel mesajlarını okumak, telefonundaki fotoğrafları kurcalamak, sosyal medya hesaplarında izin almadan paylaşımlar yapmak ya da gizlice takip etmek gibi davranışlar; mahremiyet ihlalidir ve hem ahlaki hem de dini açıdan sakıncalıdır.
Modern ailelerde karşılaşılan en büyük sorunlardan biri, bireylerin birbirlerinin dijital sınırlarına saygı göstermemeleridir. Ebeveynlerin çocuklarının sosyal medya hesaplarına izinsiz girmesi, eşlerin birbirlerinin mesajlarını denetlemesi ya da gençlerin birbirlerinin özel dijital içeriklerini izinsiz paylaşması gibi durumlar, sadece güven kaybına neden olmakla kalmaz, aynı zamanda aile içi çatışmaları derinleştirir. Oysa İslam’ın temel ahlak anlayışı, bireyin özel alanına saygı göstermeyi, onun mahremiyetine müdahale etmemeyi esas alır.
Bunun yanı sıra, dijital içeriklerin kontrolsüz paylaşımı da mahremiyetin başka bir boyutunu oluşturur. Aile içinde çekilen fotoğrafların sosyal medya platformlarında diğer bireylerin rızası olmaksızın paylaşılması, özellikle kadın ve çocukların gizlilik hakkını ihlal eder. Bu bağlamda İslam, rızanın esas olduğunu vurgular. Peygamber Efendimiz’in, “Bir kimse, kardeşinin izni olmadan onun evine bakmasın” (Buhârî, İsti’zan, 11) hadisi, bu rıza ilkesinin dijital alanda da geçerli olması gerektiğini gösterir.
Dolayısıyla dijital mahremiyet, yalnızca teknik bir mesele değil; aynı zamanda ahlaki, psikolojik ve dini yönleri olan bir değer alanıdır. Aile bireylerinin birbirlerine karşı şeffaflık içinde, fakat saygı çerçevesinde sınırları gözeterek yaşaması, dijital çağın ruhuna uygun bir İslamî yaşam biçimi oluşturur. Bu farkındalığın artırılması için hem bireysel bilinçlenme hem de eğitim politikaları devreye sokulmalı; okullarda, aile danışmanlığı programlarında ve dini rehberlik hizmetlerinde dijital mahremiyet konusu açıkça ele alınmalıdır.
Nur Suresi 24:27‘nin sunduğu mahremiyet ilkesi, dijital çağda bireylerin sınırlarına saygı gösterme, özel bilgileri koruma ve izinsiz müdahalelerden kaçınma gibi tutumları teşvik eden zamanüstü bir etik çağrıdır. Bu ayetin dijital yaşama uyarlanması, hem aile içinde hem toplum genelinde güvene dayalı, sağlıklı ve ahlaki ilişkilerin kurulmasına katkı sunar.
Eşitlik ve Toplumsal Sorumluluk
Hz. Peygamber’in Veda Hutbesi’nde ifade edilen “Hiçbir Arap’ın Arap olmayana üstünlüğü yoktur” sözü, yalnızca etnik eşitliğe değil; ailede, eğitimde ve toplumda ayrımcılığın reddine yönelik evrensel bir bildiridir. Bu yaklaşım, günümüzde toplumsal cinsiyet eşitliği, etnik çoğulculuk ve birlikte yaşama kültürü gibi demokratik değerlerin İslamî temellerle nasıl örtüşebileceğini gösterir.
Toplumsal sorumluluk anlayışı da bu çerçevenin bir parçasıdır. Kur’an’ın “İyiliği emreden, kötülüğü men eden bir topluluk olun” çağrısı (Ali İmran, 3:104), bireyleri sadece aile değil, toplum nezdinde de aktif etik özneler olmaya davet eder. Bu ilke, günümüz sivil toplum kuruluşlarından eğitim politikalarına kadar pek çok alanda uygulanabilir niteliktedir.
Eğitim ve Kamu Politikalarına Entegrasyon
Günümüzde Malezya, Endonezya gibi ülkelerde uygulamaya konan inanç temelli medya okuryazarlığı ve aile danışmanlığı programları, İslamî değerlerin eğitim ve sosyal politika alanlarında etkin biçimde kullanılabileceğini göstermektedir. Aynı şekilde, Türkiye’deki dinî değerlerin müfredata entegrasyonu çalışmaları da genç nesillerin etik farkındalık kazanımında önemli rol oynamaktadır.
Hucurat Suresi’nde ve Veda Hutbesi’nde yer alan ilkeler; medya etiğinden dijital mahremiyete, toplumsal cinsiyet adaletinden aile içi şiddetin önlenmesine kadar geniş bir yelpazede kullanılabilecek güçlü bir ahlaki çerçeve sunmaktadır. Bu çerçevenin, modern hukuk, eğitim ve psikoloji yaklaşımlarıyla entegre edilmesi ise bütünsel bir toplumsal dönüşümün önünü açabilir.
Zamanüstü İlkelerle Dijital Geleceği Kurmak
Dijital çağda bireyler, sürekli veri akışı ve hızlı iletişim içerisinde kimliklerini yeniden inşa ederken; toplumsal ve ailevi bağlar çoğu zaman arka planda kalmaktadır. Bu bağlamda İslamî kaynaklar, yalnızca geçmişe ait normlar değil, aynı zamanda bugünün sorunlarına çözümler sunan etik rehberler olarak değerlendirilmeyi hak etmektedir.
Hucurat Suresi ve Veda Hutbesi, sevgi, adalet, merhamet, eşitlik ve sorumluluk gibi ilkelere dayalı bir yaşam anlayışını öne çıkararak; dijital çağda ahlaki pusulamızı yeniden kalibre etmemiz gerektiğini bizlere hatırlatmaktadır. Bu metinler ışığında, sadece bireylerin değil, ailelerin ve toplumların da daha dirençli, daha adil ve daha huzurlu bir gelecek inşa etmesi mümkündür.
Dijital çağın karmaşık yapısında aile değerlerinin korunması, bireylerin ahlaki sorumluluk bilinciyle donatılması ve toplumsal huzurun sağlanması ancak değer temelli bir yaklaşımla mümkündür. Bu bağlamda, Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamber’in sünnetinde yer alan evrensel ahlaki ilkelerin çağın gerekleriyle bütünleştirilerek yeniden yorumlanması büyük bir önem arz etmektedir. Temennimiz odur ki; dijitalleşmenin sunduğu imkânlar, insan onurunu ve mahremiyetini gözeten bilinçli bireyler ve sağlıklı aile yapıları inşa etmek için birer fırsata dönüşsün. İslam ahlakının sunduğu zamanüstü ilkelerle beslenen bireyler, hem kendi ailelerinde hem de toplum genelinde adalet, merhamet ve sorumluluk eksenli bir yaşam inşa ederek daha barışçıl ve dayanışmacı bir gelecek için öncülük etsinler.