Sahâbenin de insan olduğunu, bazı konularda onların da yanılabileceğini, hata edebileceğini, “toptan hepsini adil kabul etmenin” birtakım mahzurlarının olabileceğini, bu yüzden de seçici davranmak gerektiğini, onları korumak adına ortaya atılan bazı içtihatların/görüşlerin ciddi problemlerinin bulunduğunu yıllarca söyledik ve yazdık. Ancak her zaman olduğu gibi uyarılarımız ve önerilerimiz hem aklı başında olanlar hem de olmayanlar tarafından hiç ciddiye alınmadı, önemsenmedi, hatta dalga geçildi; üstelik şahsımız birtakım hakaretlere de maruz bırakıldı.
Görünen o ki “Bir musibet bin nasihatten evladır” sözü gerçek oldu; musibet başa gelince bazıları gaflet uykusundan uyandı; ancak hâlâ uykuda olanlar ve gerçeklere sırtını dönenler de mevcudiyetini korumaktadır.
Oysa hatalarıyla yüzleşmeyenlerin maddî ve manevî terakki sağlayamayacakları açıktır. Dolayısıyla hatalarını kabul edip yanlıştan vazgeçmeyenler, kendileriyle beraber peşlerinden sürüklediklerinin de yanlış kararlar almalarına neden oldukları için vebal altında kalacaklardır.
Ne demek istediğimizi bazı örnekler vererek açıklamaya çalışalım.
Beyinleri uydurma hadislerle, kabbalist/hurûfî/batınî/ezoterik yorumlarla ve çarpık din anlayışıyla yıkanmış bir sözde komutan askerlerine emir vererek “kendi kurumunu askerî darbeye karşı korumaya gelen masum bir vatan evladının arabasında şehit edilmesine” sebep oluyor. Şehit kanlar içinde yatarken bu yetkili bir bardak su istiyor ve istediği su kendisine getiriliyor. Bu şahıs yere çömeliyor, besmeleyi çekiyor ve suyunu üç yudumda içiyor. Etrafındakilerin; “Adama bak, az önce silahsız masum bir sivilin öldürülmesi emrini verdi, şimdi oturmuş sünnete uygun şekilde su içiyor, bu ne şaşılacak hâldir!” dercesine kendisine baktıklarını fark edince onlara şöyle söylüyor: “Ne var bunda? Hoca efendimiz/şeyhimiz/liderimiz/mehdîmiz bize şöyle bir talimat gönderdi ve dedi ki”: ‘Bizim ulvî davamıza/hareketimize/hizmetimize (!!!) engel olmaya çalışırken sizin öldürmek zorunda kaldıklarınız da şehittir. O yüzden sakın üzülmeyin! Kaldı ki siz de zaten şehadet şerbetini içmeye gidiyorsunuz, sizler de ölürseniz şehit olacaksınız. Sakın gevşemeyin, kimseye acımayın ve davamız için önünüze çıkan her türlü engeli ortadan kaldırmaktan/öldürmekten de asla çekinmeyin!’
Bu nedenledir ki aynı zihniyetle hareket edenler, tanklarla onlarca sivil insanı hunharca öldürürken, üzerlerinden acımasızca geçerken ölenlerin hepsinin cennete gideceğine inanarak bu meşum fiili işlediler.
Aynı zihniyetle hareket edenler, F-16 savaş uçaklarıyla milletin meclisini ve cumhurbaşkanlığı külliyesini bombalarken aynı sakat inanç ve duygularla hareket ettiler ve ölenlerin hepsinin cennete gideceğini düşünerek bu meşum fiili işlediler.
Aynı zihniyetle hareket edenler, savaş helikopterleriyle milletin üzerine ateş açarken, özel harekât merkezindeki elliden fazla polisi canice öldürürken aynı inanç ve duygularla hareket ettiler ve ölenlerin hepsinin cennete gideceğine inanarak bu meşum fiili işlediler.
Aynı zihniyetle hareket edenler, boğaz köprüsünün üzerinde makinalı tüfeklerle halkın üzerine ateş açarken aynı sakat inanç ve duygularla hareket ettiler ve ölenlerin hepsinin cennete gideceğine inanarak bu meşum fiili işlediler.
Aynı zihniyetle hareket edenler, üst düzey komutanlarına isyan ederken, millî iradeye başkaldırırken ve karşılarına çıkanları acımasızca öldürürken aynı sakat inanç ve duygularla hareket ettiler ve ölenlerin hepsinin cennete gideceğine inanarak bu meşum fiili işlediler.
Aynı zihniyetle hareket edenler, devletini korumak için sokağa çıkan ve darbeye direnen masum köylülerinin üzerine ateş açarken aynı sakat inanç ve duygularla hareket ettiler ve ölenlerin hepsinin cennete gideceğine inanarak bu meşum fiili işlediler.
Aynı zihniyetle hareket edenler, tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan milyarlarca liralık maddî serveti heba ederken, kendilerine emanet edilen silahları millete doğrulturken ve çocuk, kadın, genç, yaşlı demeden insanların üzerine ölüm yağdırırken aynı inanç ve duygularla hareket ettiler ve ölenlerin hepsinin cennete gideceğine inanarak bu alçakça fiili işlediler.
Görüldüğü üzere ortada problemli bir din anlayışının olduğu açıktır. Bu anlayışın arkasındaki nedenleri bilmeyenlerin, gerçeği araştırmayanların, problem üzerinde kafa patlatmayanların soruna makul ve mantıklı çözümler üretmeleri imkânsızdır. Dolayısıyla bize göre bu çarpık din anlayışının arkasında yatan inançlardan/nedenlerden sadece birisi şudur:
“Cemel savaşında Hz. Ali ve Hz. Âişe taraftarlarından ölenler de öldürülenler de cennetliktir. Zira sahâbenin tamamı adildir; onlar gökteki yıldızlar gibidir. Bile bile yanlış yapmazlar, yalan söylemezler, büyük günah işlemezler!”
Sıffin savaşında Hz. Ali ve Hz. Muâviye taraftarlarından ölenler de öldürülenler de cennetliktir. Zira sahâbenin tamamı adildir; onlar gökteki yıldızlar gibidir. Bile bile yanlış yapmazlar, yalan söylemezler, büyük günah işlemezler!”
Oysa bize göre böyle bir içtihat/anlayış/görüş/fikir/düşünce/kanaat son derece yanlıştır. Zira ortada bir çarpıklık vardır. Çünkü iktidar mücadelesinde bir taraf haklı, diğer taraf haksızdır. Siz, her iki tarafa da hak verirseniz büyük bir yanlışlık ve adaletsizlik yapmış olursunuz. O yüzden hakkı hak sahibine teslim etmek, zalimin değil mazlumun yanında yer almak zorundasınızdır.
Açıkça; “Cemel savaşında Hz. Âişe ve taraftarları haksızdı ve yanlış bir karar almışlardı. (Allah günahlarını affetsin!) Mezkûr savaşta Hz. Ali haklı idi, nitekim Hz. Âişe daha savaş başlamadan önce hatasını anlamış ve iddiasından vazgeçmişti” demez ve her iki tarafın da haklı olduğunu, bu yüzden de her iki kesimden ölenlerin cennetlik olduğunu ısrarla söyler ve savunursanız, bugün bu içtihadı kullanarak insanları kandıran bir vatan haininin eline büyük bir koz vermiş olursunuz. Bu nedenle o alçağın sebep olduğu vahşetten, ihanetten ve katliamdan da payınıza düşeni (kifli/günahtan payı) böylece almış olursunuz.[1] Ayrıca dökülen kanlardan dolayı ağlamaya ve sızlamaya da hakkınız olmaz. Zira siz de doğruları söylememiş ve yanlış görüşü savunarak “zalime dolaylı yönden destek” sağlamışsınızdır. (Hâlâ; “Ne var bunda? Her iki tarafta cennetlik demek neden kötü bir şey olsun ki?” diyorsanız kesinlikle bir psikoloğa/psikiyatriste gitmeniz artık şart/elzem olmuştur.)
Aynı şekilde “Sıffin savaşında Hz. Muâviye ve taraftarları haksızdı, yanlış bir karar almışlardı. (Yüce Allah günahlarını affetsin!) Orada da haklı olan Hz. Ali ve taraftarları idi” demez ve her iki taraftan ölenlerin cennetlik olduğu tezini ısrarla savunursanız bugün yaşanan kanlı darbe girişimlerinden dolayı sorumlu olur ve vebal altında kalırsınız.
Özetle, eksik araştırmaya dayalı hatalı içtihatlar insanı yanlış fiillere sürekler. Bile bile yanlışta ısrar etmek şeytanın en büyük özelliğidir. Hatadan vazgeçmek ve hakkı teslim etmek en büyük erdemdir. Dolayısıyla sahâbe de insandır ve onlar da hata etmişlerdir. Yaptıkları yanlışların hesabını mutlaka Yüce Allah’a vereceklerdir. Cennetlik olup olmadıkları başkalarının değil, sadece Yüce Allah’ın bileceği bir konudur. Bu bakımdan “Cemel ve Sıffin savaşlarında din kardeşlerini öldürenler suçsuzdur, yanlış yapsalar da Hz. Peygamber’i gördükleri ve sahâbe oldukları için cenneti elde edeceklerdir demek” temelsiz, tutarsız, mantıksız ve geçersizdir. Zira sahâbenin hepsi bir/eşit/adil değildir. Zalimlerin yanında olanlar da tıpkı onlar gibi zalimdir. Cinayet işleyenler de ahirette yaptıklarının hesabını mutlaka vereceklerdir. Haklının yanında olup hakkı destekleyenler haklıdır ve onlar da mükafatlarını alacaklardır. (Bu arada “Sahâbe’ye dil uzatıyor” diye şahsımıza saldıracak sefihler peygamberlerin de görevleri haricindeki konularda günah işlediklerini öğrenmek istiyorlarsa şu âyetlere bakabilirler: et-Taha 20/115, 121; el-Enbiyâ 21/87; el-Kasas 28/15. Dolayısıyla kimse günahtan korunmuş/masum/hatasız değildir. Peygamberler bile görevleri haricindeki konularda hata edebiliyorsa sahâbeden bazılarının da yanlış yapması mümkündür. Hâlâ bu gerçeği anlamayanlar sadece ve sadece sefihlerdir.)
Sonuç olarak, Kur’ân âyetlerine ve sahih sünnete bütüncül bakmadan bu tür eksik ve hatalı içtihatlar da bulunmak, seçici olmaktan uzaklaşmak çok tehlikeli sonuçlara yol açmaktadır. Bu nedenle zalimlerin, vatan hainlerinin, alçakların ve şeref yoksunlarının ellerine koz vermemek için doğru görüşleri/fikirleri savunmak ve hakkı tutup ayağa kaldırmak elzemdir. Aksi halde aynı delikten defalarca ısırılanların Hz. Peygamber’in ümmetinden oldukları iddiası bize göre içi boş bir söylemden öte herhangi bir anlam ifade etmeyecektir. (29.07.2016)
[1] en-Nisâ 4/85.