Devletler de tıpkı binalar gibidir. Binalar sağlam temeller ve onun direkleri üzerinde yükselirler. Devletler de öyle. Devletlerin üzerlerinde oturduğu altı ana yapı vardır. Bunlar sırasıyla:
- Adalet
- Güvenlik ( ordu-polis güçleri )
- Eğitim
- Sağlık
- Üretim (endüstri, tarım)
- Aile ve sosyal yaşam
Akademik akılda, nisan ayının konusu olarak, ‘Türkiye’nin en temel sorunları ve çözüm önerileri’ konusu belirlenmiş. Yukarıda yazdıklarım arasında, en önemlisini seçemiyorum. Benim gözümde hepsi de ayni.
Bir binanın temelindeki direklerden, şu çok önemli, bu daha az önemli ayırımı yapılamayacağı gibi, devletlerin ana direklerinde de birden fazla en önemli vardır. Sırasıyla bunları biraz açalım. Demokrasilerde, adaletin düzgün oluşabilmesi için öncelikle, yasalara ve onu yapacak bir meclise gereksinim vardır. Önce temel olan anayasa oluşturulur. Yasalar, anayasaya bağlı kalacak şekilde hazırlanır. Yasaları uygulayacak olanlar, hakimler ve savcılar, sadece ve sadece devlete karşı sorumludurlar. Yasalar, ülke insanını koruyup kollayacak ve düzeni sağlayacak olan metinlerdir. Günümüz Türkiye’sinde, adalet terazisinin düzgün olduğunu söylemek çok zor. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay ve diğer tüm hakimlerin atamaları ve tayinleri, üst merciler, HSYK ve iktidar tarafından yapılıyor. HSYK’yı da, iktidar belirliyor. Hükümet beğenmediği hakimleri istediği gibi değiştirip, isterse her gün tayin edebiliyor. Şu halde, hakim teminatı ve yargı bağımsızlığı sadece lafta kalıyor.
Güvenlik: eskiden Türk ordusunun kendi iç tüzüğü, sınavları, adli yargı sistemi vardı. Ordumuz ve genel kurmay başkanları, başbakanlığa bağlı olurdu. Şimdi, Milli Savunma Bakanlığına bağlandı. Sıkleti düşürüldü. Askeri liseler giriş sınavlarında tezgahlanan oyunlar, soruların çalınması, terör örgütü ve tarikatın içeriye sızması, terfi etmesi beklenen başarılı subayların önceden elimine edilerek, fetocuların önlerinin açılması ve terfi ettirilmelerini ibretle yaşadık. Jandarma, TSK’dan ayrılıp, tıpkı polis teşkilatı gibi İçişleri Bakanlığına, yani iktidara bağlandı.
Eğitimdeki içler acısı durumumuz, OECD sınavlarında zaten açıkça görülüyor. Sık değiştirilen bakanlar. Her yeni gelen bakanın farklı uygulamaları ve devamlı değiştirilen sistemler sayesinde Milli eğitimimiz, kördüğüm haline geldi. Üstüne üstlük son salgın da işlere tuz biber ekti. Fakir çocuğu devlet okuluna, parası olan özel okula gitsin görüşü, giderek egemen oldu. Neredeyse, ‘devlet, eğitimi özel sektöre devretse de çıkmazdan kurtulsa’ deniliyor gibi. Özel kurslar açılır, bunlar sakıncalı görülünce kapatılmaya çalışılır. Onlar da çareyi, kursları okul haline dönüştürmekte bulurlar. Apartman altı olmasa da, villa gibi ufacık binalarda, dip dibe liseler. Test sorusu çözmeye odaklandırılan bir gençliğimiz var artık.
Gelelim sağlığa; önceleri, onu da özel sektöre devretmeye çalıştılar. Sonra ne olduysa oldu. İki uyanık İngiliz, -‘bize bu işleri yapmamız için İngiltere’de izin vermiyorlar, ülkenizde size yeni hastaneler yapalım. Siz bize, işi kotaracak yerli şirketler bulun gerisini biz hallederiz. Hastaneleri, icabında otuz yıl işletiriz. Sonra devrederiz’ dediler. Şehir hastaneleri de, böyle ortaya çıktı. Bu işi bilenler, arkadaş bunlara ödenecek para ve faizler, dudak uçuklatıyor dedilerse de aldıran olmadı.
Üretim ve finans işlerine bir göz atacak olursak, devlet tüm imkanlarını otoyol, tünel, köprü, stadyum, kullanılmayan havalimanları ve şehir hastaneleri gibi rantı bol, istihdam ve katma değeri az, para getirmeyecek tam tersine bütçeden bolca para söğüşleyecek milyarlarca dolarlık yatırımlara yönelttiğinden, yeni fabrikalar açılamadı. Olanlar da yabancılara satıldı.
Devletlerde, en büyük işveren yine devletin kendisidir. Özel şirketler, işletme ve fabrikalarına, üç yüz beş yüz işçi alırken, devlet bir hamlede binlerce öğretmen, polis, hakim, ve memur alıyor. Tarım ve hayvancılık, hükümetlerin gözünde zaten üvey evlat konumunda. Köstek çok, destek ise, yok denecek kadar azalmış durumda. Bakanlığın sadece adı var. Köylünün iş yaptığı traktörü bile haczediliyor. Soğan, patates mi pahalı oldu ‘dışarıdan ithal eder fiyatları düşürürüz zihniyeti’ hakim olmuş. İyi de, vatandaşın ürettiği pahalı bile olsa her kuruşu ülkemizde kalıyor, ithal edilene dolarla ödeme yaparsın onun da tamamı yurt dışına gider. Bilmem anlatabildim mi.
Devlet istihdam ve katma değer yaratacak yatırımlar ve fabrikalar yerine, işsizliğe çare olmayan rant getirici ölü yatırımlara yönelmiş. Vatandaş pazar artıklarını çöplerden toplar hale gelmiş. Köylünün, işçinin, memurun, emeklinin hali perişan. Gençler yurt dışına gidiyor, iş bulamayanlar çaresizlik içinde kıvranıyor, hatta intihar bile ediyor. İşsizlik ve enflasyon, TÜİK raporlarında bile gizlenemez hale gelmiş.
Oysa 2001 krizinden itibaren, dünyada müthiş bir para bolluğu yaşanmıştı, petro-dolarlar bizim gibi ülkelere aktı. Küreselleşme grevleri durdurdu. Bolca yatırım yapmalı, üretene, istihdam yaratana destek olunmalı, fabrikalar kurulmalı, üretip ihraç etmeli, işsizliğe çare bulmalıydık. İhracatımızı, özellikle gelişmiş endüstriyel ürünler gamında arttırmalıydık. Olmadı. Halkımız, tıpkı uyuşturucu verilmiş gibi tüketim ve lükse alıştırıldı uyutuldu.
Çareyi, orada burada aramamak lazım. Çare, kendi tarihimizde ve içimizde saklı. 1923’den itibaren ortada hiç para yokken, dışarıdan kredi alınmaksızın yapılanlara, açılan fabrikalara ve sanayi tesislerimize sonra da birer ikişer satıp kapattıklarımıza bakmamız yeterli. Dışarıda içeride, nerede olursa olsun kavgayı bir tarafa bırakıp, bu girdaptan nasıl kurtuluruz ona bakmalıyız. Onu şuraya tayin et, bunu görevden al, yerine başkasını değiştir gibi önlemler, yarayı sadece pansuman ederler. Kanayan yaraya neşteri vurup irini boşaltalım, bakın altında mutlaka sağlam dokular vardır. Ben ülkemden ve insanımızdan asla ümitsiz değilim. Ülkemiz insanının, mayası sağlamdır. Herkes üzerine düşeni yapmalı. Başarının % 99’u terdir derler. Bu yolda ve bu uğurda, çok terlememiz lazım.
2 yorumlar
Elinize sağlık Sayın Hocam. Neresinden tutsanız her yanımız lime lime olmuş…
Hiç bir kurum artık ayakta değil hatta devrilmiste değil paramparça devleti tekrar etmiyorum ortada zaten ben ümitli değilim hiç değilim inşallah sen haklisindir haldun