Günümüz dijital çağında bireysellik neredeyse kutsallaştırılmış bir değere dönüşmüş durumda. “ben bireyselim”, “kendi yolumdayım”, “sadece kendim için varım” gibi söylemlerle bezenmiş kendine dönük bir bireysellik ilanıyla kendi olmanın, farklı olmanın, özgün olmanın altı çiziliyor ve otantiklik adı altında birey özgürlüğünü ve kimliğini kendi elleriyle kurduğunu ilan ediyor. Ancak bu bireysellik söyleminin en sık dile getirildiği yer olan sosyal medya bu iddianın kendisiyle doğrudan çelişen bir mecra olarak karşımıza çıkıyor.
Sosyal medyada bireysel olduğunu vurgulayan ve bireyselliğin ne denli değerli olduğunu anlatan kişilerin bu anlatıyı kamuya açık bir şekilde paylaşmaları ciddi bir tutarsızlık barındırmaktadır. Şöyle ki bireysel olmak özünde içkin ve öznelliğe dayalı bir hâl olarak tanımlanır. Bireysellik başkalarının onayına ihtiyaç duymayan, kendiyle yetinebilen bir varoluş biçimidir. Ancak bu içkinliği alıp sosyal medya gibi kamusallığın merkezi bir arenasında sergilemek bireysellik iddiasını zayıflatan hatta onu çürüten bir eylem haline gelir.
Bireysellik gerçekten bireysellikse açıklamaya ve gösterilmeye ihtiyaç duymaz. Hele ki sosyal medya gibi en kamusal ve gösteriye açık mecralarda bir “kendilik sunumu”na hiç ihtiyaç duymaz. Bir kişinin “ben bireyselim ve bu bireyselliğim değerlidir” şeklindeki söylemini kamuya açık şekilde takipçileriyle paylaşması artık o bireyselliği bir öz-yeterlilikten çok bir onay ihtiyacına dönüştürmektedir. Eğer bireysellik gerçekten övgüye değer bir nitelikse ve kişi bu nitelikle yetinebiliyorsa neden bunu bir görsel ya da yazılı içerikle duyurma gereği duyar? Bu paylaşımın amacı nedir? Bilimsel bir makale mi yazmaktadır, felsefi bir argümanı mı savunmaktadır? Bir tez mi sunmaktadır? Toplumsal bir sorunu mu çözmeye çalışmaktadır da bu bireysel deneyimin başkaları tarafından bilinmesi elzem hale gelmiş gibi paylaşmaktadır? Hayır, yapılan şey “ben buyum” demekten öte “benim böyle olmam sizin için de anlamlı olsun” arzusudur. Birey olduğunu söylemekle birey olunmaz tam aksine bu söylem bireysellik iddiasının altını oyan bir gösteriye dönüşmektedir.
Yapılan şeyin özünde bir tür “benlik teşhiri” vardır ve bu teşhir öyle sanıldığı gibi kişisel bir duruş değil bilakis kolektif onay arayışının yeni biçimlerinden biridir. Birey olmanın, özgünlüğün, kendi başınalığın değerli olduğunu savunuyorsanız bu değerin sosyal medya denen kamusal vitrinle ne ilgisi olabilir? Sosyal medya tam da bireyselliği yutan bir makinedir ve bu makine kişiyi kategorilere ayırır, algoritmalarla yönlendirir.
Bireysel olduğunu düşündüğün her paylaşım aslında sistemin senden beklediği sunum biçiminin bir parçasıdır. O hâlde birey olduğunu haykırırken bile kolektif beğeniye, toplumsal bir yankıya muhtaçsın. Bu durumda artık bireysellikten değil bireysellik kisvesi altında kamusal bir imaj inşa etme çabasından söz edebiliriz. Bu çaba sosyal medyanın doğası gereği çift yönlü bir izleme mekanizmasına dönüşür. Kişi hem izlenendir hem de izleyendir. Bu yüzden bireysellik söylemiyle yapılan paylaşım yalnızca bireyin kendisini anlatma ihtiyacının değil başkaları tarafından anlaşılma, görülme ve takdir edilme arzusunun bir dışavurumudur. Böylece bireyselliğin iddia edilen özerkliğini ve içkinliğini sorgulanabilir hale getirir. Bireyselliğin bir övgü olarak sunulması da sorunludur. Çünkü övgü doğası gereği dışsal bir yönelim içerir. Kişi kendi bireyselliğini yücelttiğinde ve bunu övülesi bir nitelik olarak sunduğunda artık bireysellik bir içsel değer olmaktan çıkar bir performansa dönüşür ve bu performansın sergilendiği sahne sosyal medya aracılığıyla kolektif bir izleyici kitlesine sunuluyorsa burada bireysellikten ziyade bir aidiyet arayışı, bir kabul görme çabası sezilir. Daha da ileri giderek şunu söylemek gerekir sosyal medyada bireyselliği savunmak sahnede yalnız olduğunu iddia ederken sürekli izleyici çağırmaya benzer. “Ben yalnızım ve bu benim seçimim” diyen biri neden bunu bir fotoğraf eşliğinde yayınlama gereği duyar? Kime, neyi, neden kanıtlamaya çalışıyor? Eğer gerçekten yalnız ve kendiyle barışıksa neden başkalarının görmesini, bilmesini, beğenmesini istiyor?
Bireysellik övgüsünü kamusal mecrada paylaşan kişi istemeden de olsa bir çelişki içinde konumlanır. Çünkü bireyselliğin doğası ile onun sergileniş biçimi arasında bir uyumsuzluk doğar. Bu uyumsuzluk bireysellik iddiasını zayıflatarak onu bir tür gösteriye, bir “benlik pazarlamasına” dönüştürür. Bireysel olduğunu savunup bu savı sürekli paylaşanlar aslında kendi kendilerini çürütmektedir. Çünkü bireysellik bir kez dile geldi mi ve özellikle de teşhir edildi mi artık o kadar da “bireysel” değildir. Hele ki bunu herkesin görebileceği, yorum yapabileceği, beğenebileceği bir platformda yapıyorsan sen zaten çoktan birey olmaktan çıkmış bir içerik üreticisine dönüşmüşsündür. Kendi imajını yöneten, kişisel bir marka gibi davranan, “bireysellik” etiketini pazarlayan bir kullanıcı olmuşsundur.
Sonuç olarak bireysellik söyleminin sosyal medya üzerinden paylaşılması yalnızca bir ifade biçimi değil aynı zamanda bir paradoksun işaretidir. Bireysel olduğu ölçüde kamusal, kamusal olduğu ölçüde bireysellikten uzaklaşan bu tür paylaşımlar modern bireyin içinde bulunduğu kimlik geriliminin de bir yansımasıdır. Bu gerilim sosyal medya çağında birey olmanın ne anlama geldiğini yeniden düşünmeyi zorunlu kılmaktadır. Belki de bireysellik en çok konuşulmadığında ve en az gösterildiğinde hakiki bir anlam taşır. Bireysel olduğunu iddia eden ama bunu kamuya açıklamak isteyen herkes en azından şu soruyu kendine sormalıdır bu paylaştığım şey gerçekten bana mı ait yoksa sadece başkalarının gözünde nasıl biri olduğumu kontrol etme çabasının bir parçası mı? Gerçek bireysellik sessizdir. Kendisini anlatmak, onaylatmak, göstermek zorunda hissetmez. Çünkü bilir ki birey olmak çoğunlukla görünmez olmayı da göze alabilmektir.