Atamızı 1938 yılında İzmir’de öğrencisi olduğum Kocatepe ilkokulu önünde Gaziemir Havaalanına uğurladık. Araba okulumuzun önünde duraklayarak Atatürk bizi selamladı. Bizler de el sallayarak karşılık verdik. Ben ilk okul birinci sınıf öğrencisi olarak o günkü kafamla Atamızın hastalığının son günleri olduğunu idrak edememiştim. Zaten kısa bir süre sonra ölümüyle ülke yasa boğuldu.
Selanik’te ulaşımı çok kolay bir yerde bulunan eve ulaştığımızda kapısında dalgalanan Türk bayrağını görmek oldukça heyecan vericiydi. Ayrıca eve giriş kapısında bulunan mermer bir plakanın üzerinde Türkçe, Yunanca ve Fransızca olarak “Türk milletinin büyük müceddidi ve Balkan ittihadının müzahiri GAZİ MUSTAFA KEMAL burada dünyaya gelmiştir. İş bu levha Türkiye Cumhuriyetinin onuncu yıldönümü münasebetiyle konulmuştur. Selanik, 29 Birinci teşrin 1933” yazılıydı.
Bahçede bir grup öğrenciyi marşlar söylerken bulduk ülkemizden zaten kulaklarımızda olan maşları huşu içinde asırlık bir nar ağacı altında dinlemeye başladık. Bakımı her yıl özenle yapılan nar ağacının Atatürk’ün babası Alı Rıza Efendi tarafından elleriyle dikilmiş olması değerini bir kat da artırıyordu. Bahçede Türkiye’nin her yerinden gelen yurttaşlarımızla oradaki heyecanı ve coşkuyu paylaştık. Öğrencilerin ise Tekirdağ’dan gelen yedinci sınıf öğrencileri olduklarını öğrendik.
Bu arada artık Tekirdağ’a geri dönmek üzere hazırlanan öğrencilerden bir grubuna yaklaşarak onlarla İlkokul birinci sınıfta Atatürk’ü gördüğümü söyledim. Hayret içinde bana bakmaya başladılar. Bu onların hemen sindirebilecekleri bir bilgi değildi doğal olarak…Ancak bizler de evden ayrıldığımızda öğrencilerin öğretmenleri kendisini çevreleyen bir “grup öğrenciyle bana yaklaşarak” Atatürk’ü gördüğünüzü duyduk ve çok duygulandık” dedi. Demek ki verdiğim bu bilgi hemen paylaşılmış. Bu da beni çok mutlu etti.
Dört kişilik Atatürk aşığı bir grupla yola çıktığımız andan itibaren başlayan heyecanımız bu ziyarette coşku mutluluk ve tüylerimizi ürperten duygulara dönüştü. Bunları herkesin yaşaması dileğiyle…