1. GİRİŞ
Milyonlarca insanın açlıkla veya açlık riskiyle karşı karşıya kaldığı günümüz dünyasında, iklim değişikliği insanlığın temel gereksinimlerini doğrudan etkileyen bir krize dönüşmüştür. Dünyada artan sıcaklıkları, değişen yağış düzenleri ve aşırı hava olaylarının sıklığındaki artış, küresel tarım sistemlerini derinden etkilemektedir . Günümüzdeki iklim değişikliği, özellikle Sanayi Devrimi sonrasında, enerji talebindeki artışa bağlı olarak fosil yakıt kullanımının yoğunlaşmasına bağlanmaktadır. Bu değişikliğin temel sorumlusu olarak “sanayileşen insan faaliyetleri” gösterilmektedir.
Hızlı küresel nüfus artışı ve iklim değişikliğinin olumsuz etkileri, gıda sistemlerinin sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulmasını zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda, gıda güvencesi ve iklim değişikliği kavramları, yalnızca küresel ölçekte değil, Türkiye özelinde de stratejik bir öneme sahiptir. İklim değişikliğinin gıda üzerindeki etkileri, öncelikle gıda üretiminde ve ürün verimliliğinde beklenen zorluklar çerçevesinde incelenmekte ve artan dünya nüfusunun yeterli beslenmesi açısından endişe yaratmaktadır.
Mevcut durumda, dünya toplam gıda üretimi ihtiyacın oldukça üzerinde olmasına rağmen, 2000 yılından bu yana her yıl 800 ila 900 milyon arasında insan yetersiz beslenmekte ve 2 milyardan fazla insan besleyici içerik açısından kıtlık yaşamaktadır. İklim değişikliği, insan tüketimine uygun gıdanın mevcudiyetini azaltarak, hem gıda güvenliği hem de gıda güvencesi açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu bağlamda alınacak önlemler, toplumların sosyal refahı ve ekonomik istikrarı üzerinde doğrudan etkili olacaktır. Türkiye’de iklim değişikliğine bağlı ortaya çıkan gıda güvencesi tehdidi ve sorunun çözümü için önlem alınması kaçınılmazdır.
İklim Değişikliği
“Hava durumu” terimi, atmosferin belirli bir bölgede kısa bir süre, genellikle saatler veya günler boyunca nasıl davrandığını ifade eder.
“İklim”,
“yeryüzünün herhangi bir yerinde uzun yıllar boyunca yaşanan ya da gözlenen tüm hava koşullarının ortalama durumu”
İklim değişikliği,
“karşılaştırabilir zaman dilimlerinde gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan veya dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan faaliyetleri sonucunda iklimde oluşan değişiklikleri”; küresel iklim değişikliği ise “fosil yakıtların kullanımı, arazi kullanımı değişiklikleri, ormansızlaştırma ve sanayi süreçleri gibi insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera gazları birikimlerindeki hızlı artışın doğal sera etkisini kuvvetlendirmesi sonucunda yerkürenin ortalama yüzey sıcaklıklarındaki artışı ve iklimde oluşan değişiklikleri”
olarak tanımlanır.
Fosil yakıtların (kömür, petrol ve doğal gaz) ağırlıklı enerji kaynağı olarak kullanımının sonucu olarak atmosfere salınan ve sera etkisi yaratan gazların dünya sistemi tarafından geri emilememesi nedeniyle iklimin küresel olarak değişmeye başlaması 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren giderek artan bir şekilde gündeme girmeye başladı. Daha önce ağırlıkla ‘Küresel Isınma’ olarak anılan olgu giderek yerini ‘Küresel İklim Değişikliği’ terimine bıraksa da günümüzde içinde bulunduğumuz durumu tanımlamak için ‘İklim Değişikliği’ yerine ‘İklim Krizi’ [Climate Crisis] terimlerini kullanmaya başlanmıştır.
Küresel iklim eşi benzeri görülmemiş bir hızla ısınmaktadır. Fosil yakıt yakımı, ormansızlaşma ve tarım gibi insan faaliyetlerinin bu artışın başlıca nedeni olduğu yönünde çok sayıda kanıt bulunmaktadır21. Bu faaliyetler, karbondioksit, metan ve nitröz oksit gibi sera gazı (GHG) emisyonlarının salınımına yol açarak, güneş ısısını hapsedip atmosferi ısıtmaktadır. Bu durum, “sera” etkisine adını vermektedir. İnsan faaliyetleri, sera gazı konsantrasyonlarındaki son dönemdeki artışın baskın nedeni olarak kabul edilmektedir. Küresel olarak, hayvancılık üretimi, insan faaliyetleriyle ilişkili sera gazı emisyonlarının yaklaşık %14,5’ini oluşturmaktadır. İklim değişikliği, gelecek nesillerin halk sağlığı, ekosistemler ve ekonomi açısından en büyük tehditlerinden biridir.
İklim değişikliğinin gıda güvencesi üzerindeki etkileri, birden fazla cephede kendini göstermektedir:
- Tarım Ürünlerinin Veriminde Azalma: Kuraklık ya da aşırı yağışlar sık ve şiddetli gerçekleştiğinde tarımsal kayıplar artmaktadır. Üretim miktarında görülecek değişimler tarımsal ürün fiyatlarını etkilemektedir. Kuraklık ve sel gibi aşırı hava olayları da tarım arazilerinde telafisi mümkün olmayan hasarlara yol açmaktadır.
- Biyoçeşitlilik Kaybı ve Gen Kaynakları : İklim değişikliğinin hayvan türlerinin dağılımını değiştirmesi ve aşırı hava koşullarının adaptasyon güçlükleri yaratması, biyoçeşitlilik kaybına yol açmaktadır. Bazı araştırmalar, hayvan ırklarının %16’sının bu süreçte kaybedildiğini göstermektedir. Bu genetik çeşitlilik kaybı, olumsuz koşullara daha dirençli olabilecek yerel gen kaynaklarının gelecekteki tarımsal potansiyelini zedelemektedir.
- Su Kaynaklarının Tükenmesi: Sıcaklıklardaki artış, buharlaşmayı artırarak sulama suyu hacmini düşürmektedir. Ayrıca, sıcaklık artışları kar yağışının zamanını ve süresini etkileyerek, yaz döneminde ihtiyaç duyulan su miktarını azaltmaktadır.
- Hastalık ve Zararlıların Yayılması: Küresel ısınma, tarım ürünlerine zarar veren böceklerin ve bitki hastalıklarının yayılmasını kolaylaştırmaktadır. Daha sıcak ve nemli iklim koşulları, bu zararlı organizmaların yeni bölgelere göç etmesine ve çiftçiler için yeni sorunlar yaratmasına neden olmaktadır.
- Balıkçılık ve Hayvancılık Sektörleri Üzerindeki Etkiler: Okyanusların ısınması ve asitlenmesi, deniz ekosistemlerini bozarak balık stoklarını azaltmaktadır38. Sıcaklık artışıyla birlikte hayvanlarda ısı üretimi ve kullanımı arasındaki denge bozulabilmektedir39. Bu durum, ölüm oranı, yem tüketim oranı, canlı ağırlık artışı ve süt üretimi üzerinde olumsuz etkiler yaratabilmektedir.
Bunlara ek olarak, iklim değişikliği nedeniyle deniz suyu seviyesinin yükselmesi, sahil şeridindeki tarım alanlarının sel ve tuzlu su baskınlarına maruz kalmasına yol açmaktadır. Bu durum, söz konusu alanlarda verimliliği azaltabilmektedir. Artan fırtına ve sel olayları, tarıma elverişli toprakların erozyon nedeniyle zarar görmesine sebep olabilmektedir. Bu problemler, yeraltı su kaynaklarını da olumsuz yönde etkileyebilir. Diğer yandan, yüksek sıcaklıklar ve kuraklık, orman yangını riskinin artmasına, zararlı haşerelerin çoğalmasına ve tarım alanlarının çölleşmesine neden olabilmektedir45. Bu etkiler, kısa vadede aşırı iklim olayları aracılığıyla ortaya çıkarken, uzun vadede sıcaklık ve yağış rejimlerindeki değişikliklerle gıda güvenliğini ve güvencesini riske atmaktadır.
Bu etkiler kısa dönemde, aşırı iklim olayları nedeniyle ortaya çıkabilirken, uzun dönemde sıcaklıklardaki ve yağış rejimlerindeki değişmelerle gıda güvenliğini ve güvencesini risk altına sokmaktadır. İklim değişikliği gıda güvencesini dört şekilde etkilemektedir.
1- Gıdaların tedariki,
2- Gıdalara erişilebilirlik,
3- Gıdaların etkin kullanımı
4- Gıda sistemlerinin stabilizasyonu
Dünyadaki çiftçilerin çoğu için, kuraklık, sel, kasırga, sıcak hava dalgaları ve zararlı böcekler gibi iklim değişikliğinin etkilerinin, yetiştirebilecekleri gıda miktarını azaltması bekleniyor. Tarıma olan etkiler ise gıda fiyatlarının artmasına yol açabilir.
Gıda Güvencesi (Food Security)
Günümüzde gıdaya erişim eksikliği ve gıda güvencesizliği, ülkelere göre farklılık gösteren ve küresel ölçekte önemli sorunlar arasında yer alan bir konudur54. Yapılan çalışmalar, dünya genelinde her on kişiden birinin (%9,3) ciddi gıda güvencesizliği ile ilişkili durumlardan etkilendiğini ortaya koymaktadır.
Gıda güvencesi; tüm bireylerin her zaman, aktif ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilmeleri için gerekli olan yeterli, güvenli ve besleyici gıdaya ekonomik ve fiziksel erişimlerinin bulunmasını ifade eden geniş kapsamlı bir kavramdır. Bu yaklaşımın temel bileşenleri, çiftlikten çatala kadar olan süreçlerin sürdürülebilirliğini içermektedir. Gıda güvencesi, dört temel unsurdan oluşur:
- Gıdanın var olması (availability): Tüm insanlara her zaman yetecek düzeyde gıdanın varlığı,
- Gıdanın erişilebilir olması (accessibility): Ulusal veya uluslararası düzeyde yeterli miktarda gıda tedarik edilmesi, herkesin her zaman mevcut gıdaya fiziksel ve ekonomik olarak ulaşabilmesi,
- Gıdaya erişimin istikrarlı olması (stability): Sürdürülebilir gıda yönetimi ve üretimi,
- Gıdadan faydalanılması (utilization): Bireylerin yeterli enerji ve besin alması, vücudun çeşitli besin maddelerinden en iyi şekilde yararlanması, herkese yetmesi.
İklim değişikliğinin gıda güvenliğinin bu dört temel unsuru üzerinde ciddi etkileri olduğu bildirilmiştir. Bu etkilerin hâlihazırda küresel gıda pazarlarında hissedildiği, tedarik zincirlerinin kesintiye uğradığı, fiyatların arttığı, satın alma gücünün düştüğü, insan sağlığının tehlike altına girdiği ve bu etkilerle baş edemeyecek insanların olduğu kentsel ve kırsal bölgelerde şiddetli hissedileceği aşikârdır.
FAO’nun resmi verilerine göre, 2024 yılı itibariyle yeterli gıdaya erişemeyen kişi sayısı 821 milyon olup, toplam nüfusun yaklaşık %11’ne denk düşmektedir. Günümüzde gıda güvence(sizliği), dünya nüfusunun %11,7’sini etkileyen ciddi bir sorundur. 2050 yılına kadar dünya nüfusunun 9,8 milyara ulaşması öngörülürken, bu artışı karşılamak adına gıda üretiminin mevcut seviyeye göre %60 oranında yükseltilmesi gerekmektedir.
Çözüm Önerileri ve Geleceğe Yönelik Adımlar
Bu küresel krize karşı koyabilmek için hem yerel hem de uluslararası düzeyde acil ve koordineli adımlar atılması gerekmektedir:
- İklim Dostu Tarım Uygulamaları: Karbon salınımını azaltan ve toprağın sağlığını iyileştiren rejeneratif tarım yöntemlerinin teşvik edilmesi gerekmektedir. Toprak işlemesiz tarım, ekim nöbeti ve ara ürün yetiştirme gibi uygulamalar, tarımın iklim değişikliğine karşı direncini artırabilir.
- Su Yönetiminin İyileştirilmesi: Damla sulama gibi verimli sulama teknolojilerinin yaygınlaştırılması ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi için politikaların geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır.
- Dayanıklı Bitki Çeşitlerinin Geliştirilmesi: Kuraklığa, yüksek sıcaklığa ve hastalıklara dayanıklı genetiği geliştirilmiş veya geleneksel ıslah yöntemleriyle elde edilen yeni bitki çeşitlerinin araştırılması ve çiftçilere sunulması gerekmektedir.
- Gıda Tedarik Zincirlerinin Güçlendirilmesi: Gıda israfının azaltılması, yerel gıda üretiminin desteklenmesi ve lojistik ağlarının çeşitlendirilmesi, gıda şoklarına karşı direnci artırabilir.
Sonuç
Sonuç olarak yüzyılın stratejik sektörleri arasında bulunan gıda sektörü, iklim değişikliği tehdidi ile karşı karşıyadır. Yapılan araştırmalar, kuraklığın somut olarak günümüzde başladığını ve ilerleyen zamanlarda daha da artacağını, tarımsal verimliliklerin düşeceğini, gıda fiyatlarında ciddi artışların olacağını öngörmektedir. Bu nedenle iklim değişim süreci, sürdürülebilirlik ve gıda güvencesinin birbirinden ayrı tutulmaması gereken üç konu olarak, birlikte değerlendirilmeyi gerektirmektedir.
İklim değişikliği ve gıda güvencesi arasındaki ilişki, geleceğin şekillenmesinde belirleyici olacaktır. Bu sorun, sadece çevresel bir endişe değil, aynı zamanda ekonomik, sosyal ve insani bir krizdir. Gıda sistemlerimizi iklim değişikliğine karşı daha dirençli hale getirmek, küresel işbirliği, yenilikçi politikalar ve sürdürülebilir uygulamalarla mümkün olacaktır. Bu stratejiler, gıda sistemlerinden kaynaklanan emisyonları azaltma ve mevcut kaynakları daha verimli kullanma hedefine hizmet etmektedir.
Gıda güvencesi krizi, sadece hükümetlerin ve şirketlerin çözebileceği bir sorun değildir; bireysel ve toplumsal davranış değişiklikleri de sistemik direnci artırmak için kritik öneme sahiptir. Bireylerin gıda tercihlerinin iklim üzerindeki etkileri konusunda bilinçlendirilmesi ve sürdürülebilir beslenme alışkanlıklarının teşvik edilmesi, gıda sistemi kaynaklı sera gazı salımlarının azaltılmasına doğrudan katkı sağlayacaktır.