Bir önceki “Sağlık, Yaşam Kalitesi ve Huzur” başlıklı yazımda sözünü ettiğim “Maslow Teorisi” konusunu, bu gün yeniden ele almak istedim. Bu Teori önemli görünüyor ve günümüz gerçeklerinde önemli çıkarımların yapılabilmesine katkı verebileceği kanaatini taşıyorum. Öncelikle bu teorinin sahibini, Abraham Maslow’u kısaca tanımak uygun olacaktır.
1908 Yılında Brooklyn NewYork’ta dünyaya gelen Abraham Maslow, Rusya’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne göç eden bir Musevi ailenin yedi çocuğunun en büyüğüdür. Eğitime önem veren ailenin teşviki ile önce City College of New York’ta hukuk eğitimi almaya başlamış ve daha sonra ailenin göç ettiği Wisconsin’de, Wisconsin Üniversitesinde psikolojiye olan merakını fark ederek bu alana geçiş yapmıştır. Burada o dönem Rhesus maymunu yavrularının davranışları konusunda araştırmaları ile ünlü Harry Harlow ile çalışmalarına başlamıştır. 1934 Yılında psikolojide yüksek lisansını tamamlamış ve daha sonra Colombia’da insan cinsel yaşamı konularında E. L. Thorndike ile birlikte çalışmak üzere New York’a dönmüştür. Bir sonraki durağı Brooklyn College olmuş ve burada tam zamanlı öğretim üyesi olarak görev almıştır. Bu arada özellikle psikoloji konusunda çalışmaları ile önem kazanmış birçok isimle iletişim kurma şansını yakalamış, 1951-1969 yılları arasında Brandeis’te Psikoloji Departmanı başkanlığını üstlenmiştir. Burada ünlü “Kendini Gerçekleştirme (Self-actualization)” kavramını ortaya atan Kurt Goldstein ile karşılaşmıştır. “Humanistik Psikoloji” konusundaki çalışmaları yoğunluk kazanmış ve ünlü teorisini gerçekleştirmiştir. Takvim 1943 yılını işaret etmekteydi. Son yıllarını Kaliforniya’da yarı-zamanlı çalışmalarla geçirmiş ve 1970 yılında geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etmiştir.
Maslow teorisine gelince, hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir gerçek vardır ki, yaşamda bazı ihtiyaçlar diğerlerinin önündedir. Eğer hem susuz ve hem de aç iseniz, öncelikle su içmeye yönelirsiniz, çünkü susuzluğa dayanabilme süreniz açlığa göre çok daha kısadır. Dolayısıyla susuzluk açlığa göre daha öncelikli bir ihtiyaçtır. İşte Maslow teorisi ile, bir ihtiyaçlar hiyerarşisi hazırlamış ve bunu basamaklı bir piramit şeklinde sunmuştur. Maslow Teorisi bir insan psikolojisi teorisidir ve yayınlandıktan sonra da daha da geliştirilmiştir. Şimdi bu teorinin kapsamına daha yakından bakalım.
Maslow teorisine göre insan temel fizyolojik ihtiyaçları karşılandıktan sonra daha üst seviyelerdeki ihtiyaçlara yönelmektedirler. Buradaki hiyerarşi basamakları alttan yukarıya doğru şöyle anlatılmaktadır:
- Fizyolojik ihtiyaçlar; Susuzluk, açlık, barınma, uyku gibi temel hayatta kalma ihtiyaçları.
- Güvenlik ihtiyaçları; Fiziksel ve duygusal güvenlik ihtiyaçları, iş güvenliği, sağlık gibi ihtiyaçlar.
- Sosyal ihtiyaçlar; Ait olma, sevgi, arkadaşlık, aile gibi sosyal ilişkilerle ilgili ihtiyaçlar.
- Saygı ihtiyaçları, özgüven, başarı, saygınlık, tanınma gibi kişisel değer ve statü ile ilgili ihtiyaçlar.
- Kendini Gerçekleştirme İhtiyacı. Kişisel potansiyeli gerçekleştirme, yaratıcılık, problem çözme gibi daha üst düzey ihtiyaçlar.
Maslow Teorisi, insanların öncelikle temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra daha karmaşık ihtiyaçlara yöneldiğini ve bu ihtiyaçlarının karşılanmasının bireyin motivasyonunu etkilediğini belirtir. Dolayısıyla teori, ihtiyaç hiyerarşisi ile insan davranışlarını anlamak ve motive etmekte kullanılan bir yöntem olarak yol göstericidir. İnsan motivasyonunu anlamak için önemli bir çerçeve sunmaktadır. Pratik uygulamada iş hayatında, eğitimde, sağlıkta ve diğer alanlarda motivasyon bariyerlerinin saptanması ve farklı ihtiyaçların yerine getirilmesinde, strateji belirlemede faydalı olabilir denilmektedir.
Bu teoriye göre alt ihtiyaçlar karşılanmadan, üst seviyedeki ihtiyaçlar tam olarak hissedilemez. Kısaca ihtiyaçlar hiyerarşik bir düzen izler. İlk dört basamak ihtiyaçlar belirgin, eksiklik ihtiyaçlarıdır ve karşılanmadığı durumlarda ihtiyaç olarak hissedilir. İlk üç basamak sağlanmışsa kişi kendine biraz saygı duyulmasını arzu eder. Maslow, iki türlü saygınlıktan söz eder. Alt ve üst derecede saygıdeğer olma. Alt seviyede dikkate alınma, başkalarından saygı görme, tanınma ve takdir edilme söz konusudur. Üst seviyede ise, unvan, mevki, şan, şöhret, itibar hatta hakimiyet duygusu ve egemenlik vardır. Kendini gerçekleştirme, en üst seviyedeki ihtiyaçtır ve bireyin potansiyelinin tam olarak kullanması ile ilgilidir. Kendini gerçekleştirme bireyin potansiyelini fark etmesi, geliştirmesi, yaratıcılığını kullanması ve dolayısıyla yaşam amacını bulması sürecini ifade eder. Kendini gerçekleştirme çabası içinde sanatsal faaliyetlerde bulunma, topluma faydalı işler yapılması, özgün olunması, sorunlara çözüm bulmaya çalışması, başkalarına karşı anlayışlı ve saygılı olma gibi özellikleri içerir. Bu noktada bireyin elinden gelenin en iyisini ortaya koyabileceği söz konusudur ki bu durumun toplumda sıkça görülmediği belirtilmektedir.
Her toplumda bireylerin ihtiyaçları, talepleri ve beklentileri vardır. Farklı kültürel yapılar, yaşanan güçlükler, ihtiyaçların basamaklarında değişiklikler yaratabilir denilmektedir. Örnek olarak toplumsal yapının bireyci olması veya grup ihtiyaçlarının birey ihtiyaçları önünde tutulduğu toplumların ihtiyaçları gibi. Maslow teorisi halen ayakta duran ve üzerinde çalışmalar ve değerlendirmeler yapılan bir teoridir. En üst basamak olan kendini gerçekleştirme basamağı altına kognitif (algılama), estetik ve felsefe biliminde aşkınlık (aşırılık) anlamında kullanılan ihtiyaçların da eklenmesi gerektiği konusunda öneriler vardır. Teoriye eleştirel yaklaşanlar daha ziyade biyografik yaşam örnekleri, kültürel önyargılar, konu ile ilgili katı tutumlar veya esnek yaklaşımlar konularında yoğunlaşmakta ve bu teorinin bir kesin kural olmaktan ziyade bir başlangıç noktası olabileceğini bildirmektedirler.
Bu teori bizim popülasyonumuz ile ilgili neler sunabilir? Son zamanda ortaya çıkan sahtecilikler ve bu yöntemlerle sağlanan olanaklar, önemli ölçüde motivasyonu olumsuz etkileyen durumlar değil mi? Bunların hafife alınması ve üstünün örtülmesi daha da olumsuz bir etki yaratmaz mı?