7.1. Akla Hitap Eden Materyalist Eğitim
Kollektif çalışmaların ve öğrenci sırasında oturanların da öğretime ortak olma sorumluluğu taşıyan bir öğrenim yapılmalıdır.
Bunun için de slogan haline dönüştürdüğüm test ve tost nesli yetiştirmenin ülkeye muhakemesiz ve sağlıksız insanlar yetiştirdiği görülmelidir.
Burada üzerinde durmamız gereken bir önemli konu da çok tekrar ettiğim halen insanı tanıyamamamızdır.
Biz insanın aklını ve mantığını hedef almaktayız ve onları bile doyuramıyoruz.
Bu durumda insanı düşünen bir hayvan olarak telakki etmekteyiz.
Ama gerçek böyle mi?
Kesmeye götürdüğümüz bir tavuk, bıçağın verdiği acı ile bir ses çıkarır ve yanındakiler hiçbir acı ve endişe duymazlar.
İnsan öyle mi?
Bu tavuk bile insanı üzüntüye sevk etmektedir.
Aklın yanında kalbi, ruhu ve tesbit edilemeyen latifeleri vardır.
Kalbe ve ruha hitap eden bir eğitimi de işin içine dahil etmedikçe,
tahsil yapan çocuklarımızı tanıyamaz hale gelmemiz kaçınılmaz olacaktır.
Bu konuları yeterli detaylı bir şekilde ele almamız gerekmektedir.
Geçiştirmek önü alınmaz sonuçlara yol açacağını görmeye başladık.
Diğer taraftan bir başka hastalığımız, öğrenim sırasındaki öğrencilerin,
bilgi edinme ve birikim yerine, sosyal medya ve cep telefonu esaretine mahkum olmalarıdır.
Bu durum maalesef 3 yaşındaki çocuklara kadar hükmünü sürdürmektedir.
Soru soran bir öğrencinin, cevabını dinleme yerine telefonla irtibata geçmesi bize bir mesaj vermiyor mu?
Bu şartlarda müfredat ne olursa olsun, sosyal medya bunlar üzerinde hakimiyet sağlamayacak mı?
7.2. Ücret ve Değerlendirme Politikaları
Burada önemli bir faktör de ücret politikalarıdır.
Öğretim elemanlarının ders vermeleri biraz da ders ücretlerine dayanmaktadır.
Ders ücreti politikası da öğrencileri gereksiz dersler almaya mecbur etmektedir.
Bu durumda verilmekte olan bu bilgilerin kullanılabileceği veya bir işe yarayabileceği tartışma konusu olmaktadır.
Öğretim elemanları ilave öğretimler, uygulama ve laboratuvarlar ile lisans seviyesinde ders verdirilerek öğretimde başka türlü istihdam edilebilir.
Ülkemizde üniversite sayısının yeterli seviyelere çıkarılmıştır.
Hatta bazı fakülte ve bölümler öğrenci bulamadığı için kapatılmaya yüz tutmuştur.
Bunun nedenini burada dile getirdik.
Bu da bazı alanlarda öğrenim noktasında istihdam alanı açığı ve
bazı alanlarda da yetersizliği oluşturarak dengesizliğe yol açmıştır.
Bunun için dengesiz öğretim üyesi dağılımının planlı bir şekilde telafi edilmesi gerekir.
Bence bu ikmal edilebilir. Bu konu topyekûn üniversitelerin konusudur.
Problem yaşamayan üniversiteler bunun dışında bırakılamaz.
Oldukça kalıcı bir çözüm getirmemiz gerekmektedir.
Yetmezse göçmüş beyin gücünün kazanılması yoluna gidilebilir.
Üniversitelerimiz vakıf ve şirketler kanalı ile ticaret yapma yerine, uygun bir ücret politikası ile ve uygulanacak akıllı ekonomik politikalarla bu güçlerini kontenjanların artırılması ve kalitenin artmasına ayırırlarsa buna çözüm getirilebilir.
Üniversitelerimizde not değerlendirmesi farklılık göstermekte ve sürekli değişmektedir.
Bunun temelinde yatan kalite dengesizliği ise öğretim elemanları değişim ve yardımlaşması ile azaltılabilir.
Öğretim elemanın vereceği keyfi not tasarrufu, objektifliği bütün bütün kaldıracaktır.
Öğrencilerin devam zorunluluğundan dolayı derse gelme davranışları kaldırılmalıdır.
Dersi dinlemek istemeyen öğrenciler, öğrenmek isteyenlere de engel olmaktadırlar.
Öğrenci derse gelmeye, öğrenmeye kendini zorunlu hissetmemesi,
onun arzu etmediği veya bilmediği bir bölümde bulunduğunu göstermektedir.
Ya da bilgi, istidat ve yeteneğine uygun bir meslekte olmadığına işarettir.
Bu bir yıl içerisinde üniversiteler tarafından telafi edilmelidir.
Böylece yüksek öğrenime öğrenci ısındırılmalıdır.
Mutlaka üniversite okunması gerekmez.
Belki ara eleman boşluğu doldurmada daha faydalı da olabilir.
Ders vermekte olan öğretim elemanlarının sunabilecekleri kitap veya ders notu hazırlığı mutlaka önceden ortaya koyulmalıdır.
Kollektif ve aynı bilim dalı elemanlarının tecrübeli bir editör yönetiminde birlikte kitap telif etmeleri,
öğretim kalitesi ve birliği yönünden önem arz ettiğini söylemek isteriz.
Uygulamalı derslerin laboratuvar, atölye vb. gibi derse paralel olarak atölyede yapılmasına ders ücret politikasının engel olduğu artık görülmeli ve uygulama ve teorik yük politikası değiştirilmelidir.
Ben tekraren ders ücreti politikalarının yeniden ele alınması gerektiğini savunuyorum.
Akademik kariyerde piramit sivri ucu üzerine durmaya başladığından, her an bir felaketle karşı karşıya kalınabilir.
Bir bölümde 25 tane öğretim üyesi ve 3-5 tane araştırma görevlisi neyin habercisidir?
Araştırma Görevlisi seçimleri kesinlikle objektif kriterlerle olmalıdır.
Yetenekli gençler değil, destekçisi olan gençler üniversitelere girer ve
hatta unvanlar bilim müesseseleri dışında peşkeş çekilirse orada problemler vardır.
Merkezi sistem sınavıyla Araştırma Görevlisi alımı bütün bilim dallarında daha verimli çalışmalara imkân tanıyabilir.
‘Devlet Memurları Sınavı’ (DMS şimdi AGS, ÖABT), ‘Devlet İşçi Sınavı’ (TUD, DİS) gibi şaibesiz yapılabilecek sınavlar, birer prestij kaynağı olabilir. Ancak o kadar çok ve devamlı değişen sınavlar var ki ben takip edemiyorum.
Güven artırıcı ve aracıların yok olmasına yol açabilir. Fakat bir iki imtihanda hepsi bir araya getirilebilir.
Lisans üstü eğitimde yüksek lisansta dil şartı kaldırılabilir. Doktora öğreniminde aranabilir.
ALES (Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitime Giriş Sınavı) başarı yeniden değerlendirilmeli ve gerekirse kaldırılmalı ve sınavın birinci kademesi gerekirse şimdilik merkezi sistemle yapılmalıdır.
Öğrenimde kariyer arttıkça ALES’te başarı düşmektedir.
Bu üniversite öğrenimini inkâr etme anlamına gelmez mi?