Geçmiş dönem filmlerinde sıklıkla karşılaştığımız bir sorudur “Okuman yazman var mı?”. Okuma yazma oranlarının düşük olduğu yıllarda belki de memur olmak için tek başına yeterli bir meziyetti “okuma yazma bilmek”. Günümüzde ise okullaşmanın artması ve devlet politikalarının etkisiyle okuma yazma oranları yüzde yüze yaklaşmış durumda.
Okul sözcüğü tahmin edeceğiniz üzere “okumak” kelimesinden geliyor. Haliyle İlkokul, ilk okumaların yapıldığı yer, Ortaokul orta seviye okumaların yapıldığı yer demek. Lise ve Üniversite için ise ileri seviye okumaların yapıldığı yerler desek hata yapmış olmayız diye düşünüyorum. Okullar elbette sadece okumayı değil aynı zamanda okumaya eşlik eden yazmayı da öğretiyor. Belli bir donanıma ulaşan öğrenci başta okuduğunu sonra duyduğunu, gördüğünü, düşündüğünü yazıyor.
Okumak ve yazmak kültürümüzde ve inancımızda da çok önemli bir yere sahip. Peygamberimiz Hazreti Muhammed’e indirilen ilk ayetlerde Yüce Allah şöyle buyuruyor “Yaratan Rabbinin adıyla oku! – O, insanı bir alaktan yarattı. – Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. – Ki O, kalemle yazmayı öğretendir. – İnsana bilmediğini O öğretti.” Bu ayetler hem okumayı, hem ibret alarak düşünmeyi, hem yazmayı hem de bilginin asıl kaynağının rahmani olduğunu bildiriyor. Bu ayetlerin tesiriyle İslam âlemi çok erken bir dönemde bilimin gelişmesine önderlik ediyor. Cebir, Astronomi, Tıp hatta Felsefe alanında çok değerli bilim insanları medreselerde öğrenciler yetiştiriyor.
Okuma ve yazma gündelik hayatımızın da tam ortasında yer alıyor. Sabah uyandığımız vakitten gece uyumaya varana kadar hepimiz farklı şeyler okuyoruz. Mobil telefonlarımıza düşen bildirimleri, görselleri ve mesajları okuyor ve izliyoruz. Ayrıca gelen mesaj veya içeriğe yorum yaparak kendimiz içerikler oluşturarak yazma konusunda da bir şeyler yapıyoruz devamlı şekilde. Ödevimizi yaparken, notlarımızı hazırlarken, sunum hazırlarken, projelerimizi incelerken, sevdiğimiz bir romanı takip ederken de hep okuma yazma eylemi içerisinde bulunuyoruz.
İnsanoğlunun okuma ve yazmayı öğrenmesinden hemen sonra başlayan okuma-yazma-bilgilenme ve bilgilendirme son dönemde hızlı bir evrim geçirmiş durumda. Bir yandan bilgisayarların icat edilmesi ve bilgi üretiminin kolaylaşması diğer yandan internetin ortaya çıkarak bilgi dağıtımının kolaylaşması en sonunda da sosyal medya ve web 2.0 teknolojisi ile herkesin içerik üretimine katıldığı günümüzde bu evrim gerçekleşmiş ve ihtiyaç fazlası bilgi dolaşıma sokulmuş durumda bulunuyor. Yapay zekâ ve büyük dil modellerinin ortaya çıkmasıyla birlikte de durum tam evlere şenlik bir hal almış vaziyette. Var olan onca bilgi yetmezmiş gibi bir de o bilgiye dayalı olarak ve adına üretken yapay zekâ dediğimiz teknikle yeni bilgiler üretilmeye başlandı. Kullanıcı ile etkileşim içerisinde ve bir dost gibi bize veri üreten etkileşimli yapay zekâyı da es geçmeyelim. Bilgi bu kadar artınca kötü mü olur? Duruma göre değişir. Öncelikle bilimsel çalışmalar bağlamında bilgiye erişim her zaman için avantajlıdır. Bununla birlikte bomba yapmanın bile bilgisi erişilebilir durumdaysa bu durum çok önemli bir dezavantajdır hatta güvenlik sorunudur. Merak ettiğimiz şeyleri hızlıca bulmak konusunda avantajlıdır ama her şeyi hazır vererek bizi tembelleştirdiğinde bir dezavantaja dönüşür. Doğru bilgi kaynakları söz konusu olduğunda iyidir fakat uydurma haberlerle manipülasyon durumunda kötü sonuçları olacaktır.
Avantaj ve dezavantaj konusunu beyinle ilişkili olarak da ifade etmek mümkün aslında. Beyin araştırması yapanların en önemli bulgularından birisi şu, “beynimiz çalıştırıldıkça güçleniyor”, diğer organlarımız gibi. Beynimizdeki nöronlar arası bağlantılar bilginin tekrar edilmesiyle güçleniyor. Öğrenmekte zorlandığımız şeyleri tekrarla öğrenmemiz tam da bu durumla alakalı. Yani aslında beynimize yapabileceğimiz en büyük iyiliklerden birisi onu çalıştırmak yormak. Peki, her şeyin hazır geldiği, her yerden bilginin fışkırdığı günümüzde beyin gelişir mi? Maalesef. İnsan doğası gereği belli bir miktarda bilgiyi emek vererek, deyim yerindeyse hak ederek öğrenince unutmuyor, ya günümüzdeki bilgiye erişim ve bilgi kazanımı.
Okuma ve yazma, kendimizi bildiğimizden bu yana yaptığımız iki eylem. Okuyup derleyip harmanlayıp bunları yazıya döküyoruz. Şu anda bu yazıyı üretirken de aynı serüven devam ediyor. Bunun yerine moda yöntemle yapay zekâ çıktısı bir metin üretseydim inanın yazı belki sözdizimi açısından daha mükemmel olabilirdi ama asla bu kadar samimi olmazdı.
Teknolojik gelişmeler okuma ve yazma kavramlarını derinden etkilese de özgün kalabilmek için klasik olan okuma ve yazmayı terk etmeden ama teknolojiyi de dışlamadan yola devam etmek lazım.
Saygılarımla,