Tüm partilerin illerdeki aday adaylığı başvuruları rekor sayılara ulaştı, adeta aday patlaması yaşanıyor. Gerek Ak Parti, gerek CHP, gerek MHP, gerekse İyi parti başta olmak üzere ittifakları oluşturan tüm partilerde aday patlaması yaşanıyor. Üstelik sürenin dar ve kısıtlı olmasına rağmen…
Peki neden bu kadar talep var?
Para kazanmak mı? Statü beklentisi mi? Dokunulmazlık mı? Hizmet aşkı mı? Yoksa “Sen Benim Kim olduğumu biliyor musun?” deme arzusu mu?
Öncelikle milletvekilliğinin tanımına bakalım: “Bir ülkenin milletvekili bir parlamentoda oy veren kişileri temsil eden siyasal kimliğe sahip kişiyi ifade eder” Peki milletvekilliği beraberinde ne gibi avantajlar getirir? O ilin protokolüne dahil olursunuz, dokunulmazlık alırsınız. Yani bir nevi “VIP” vatandaş oluyorsunuz. Elbette statüsel olarak çok cezbedici bir görev, ancak kaçı hizmet aşkıyla yanıp tutuşuyor dersiniz?
“Seçilme hakkı kişinin kendisinin devlet yönetimine seçilebilmesini mümkün kılan, böylelikle kişinin devlet yönetimine katılımını sağlayan, siyasal nitelikteki hakkı ifade eder.” Sözünü ettiğiniz adaylar bu hak çerçevesinde elbette aday olabilirler ancak, çatışma ve uzlaşabilme performansları, etki-tepkileri hesap edebilme, en önemlisi de medyatik mekanizma geliştirebilme yetenekleri tartışmalıdır.
İnsan sosyal bir varlıktır, tabii siyasi aktörler de öyle. Bu aktörlerin seçmenlere tutarlı görünme konusunda sosyal kaygıları olduğunu, belirli bir durumda en büyük ödülleri sağlayan davranışlarda bulunmaya meyilli olduklarını öne sürerken Festinger’in bilişsel uyumsuzluk teorisine vurgu yapmak istiyorum. Bu aktörlerin aday olmalarını, başkalarınca sosyal açıdan çekici algılanmak amacıyla stratejik bir davranış gösterdiği kanaatindeyim.
Machiavelli’nin Prens kitabında şu cümle geçer: “Başarılı bir prensin nasıl olması gerektiğini ve bununla beraber daha ziyade nasıl görünmesi gerektiği önemlidir”. Başka bir deyişle iyi bir hükümdar olmaktan ziyade, iyi bir hükümdar gibi görünmenin yeterli olduğuna vurgu yapılır. Bu tür faydacı yaklaşımları nitelemek için de adını sık sık andığımız yazar 1500’lerde olumlu izlenimlerin iyi bir hükümdar gibi görünme amacı ile kullanılması yönünde öğütler vermiştir.
Son olarak toparlamam gerekirse iddiası olmayan bu isimlerin aday olmalarındaki motivasyon, sosyal ya da maddi fayda maksimizasyonu, kişinin kendi saygısını kazanması ve istenen kimliğin inşası; yani izlenim yönetimidir.