Londra merkezli yükseköğretim derecelendirme kuruluşu QS, ilk 500 üniversiteyi belirlemiş. İlk 10 üniversitenin altısı ABD, dördü İngiltere’den ve Kıta Avrupası’ndan da Zürih Üniversitesi var. İlk 500 üniversite içine giren beş Türk üniversitesinin ilk üçü Bilkent, Koç ve Sabancı. Devlet üniversitelerinden de Boğaziçi ve ODTÜ ilk 500 üniversite içine girebilmiştir.
Kötünün iyisi olmuş da denilebilir. Ya tek bir devlet üniversitesi bile giremeseydi ilk 500’e? Herkesin bu durumu sorgulaması gerekir kanısındayım! Herkes üniversitesinin olağanüstü olduğunu iddia edebilir. Ama gerçek böyle midir? Bu değerlendirme kriterleri içinde kampüste öğrenci başına düşen alan, öğrenci başına öğretim üyesi gibi bazı kriterler de olabilir. Neyse ki vakıf üniversiteleri ve yüz ağartan devlet üniversitelerimiz var.
İlk üç üniversitedeki olanaklar ve öğretim üyesi niteliği herkesçe malum olan bir durum. Koç Üniversitesine, oradaki hocalardan birinin akrabası diye çatpat İngilizce konuşan, altyapısı yetersiz, yetenekleri sınırlı bir kişiyi öğretim üyesi kadrosuna alırlar mı? Emin olun ki almazlar! Alsalar da barındırmazlar! İki devlet üniversitesi de hepimizin çok iyi bildiği ve gurur duyduğu üniversiteler. En yüksek ÖSYM puanı (Sınav isimlerini öğrenmiyorum artık, nasılsa değişiyor, gereksiz görüyorum öğrenmeyi.) ile alıyorlar ve iyi yetiştiriyorlar. ODTÜ ve Boğaziçi’nde eğitimin niteliği ve hocaların kalitesi hakkında fikrim var. Ben hocayım diye kızımı Boğaziçi’ne almazlar. Kesin, net, acımasız kuralları var üniversiteye akademisyen olarak alınacaklar hakkında. “Bizim bölümü kimse seçmiyor, İngilizce koşulunu yüksek lisans için kaldıralım.” diyor mu kimse bu üniversitelerde acaba? Böyle bir konuşmanın tanığı olduğum için yazdım, yüksek lisans öğrencisi bulamayan bir üniversite yabancı dil zorunluluğunu kaldırdı! İlk 500’deki üniversitelere bilmem hangi siyasi görüşe, bilmem hangi aileye ve etnik/mezhebe ait diye kimse alınıyor mu? Alınmaya başlanırsa yakında bu üniversitelerin nitelikleri de düşer! Üniversitelere sadece mensubiyetler değil, akademik kurulda çoğunluk sağlamak, birilerine cephe açıp boğmak için de adam alınır. Rektörlük seçimleri kalktı Allah’tan, rektöre oy vereceklerin yakınları da ikinci dönem yatırımı olarak alınırdı eskiden, tabii olan oldu.
Bu, asla ve kat’a bugüne ait bir sorun değildir. Bir hoca, eskilerden, 80’li yılları anlattı. Öğretim üyesi olarak başvuru yapacağı sırada o üniversitenin genel sekreteri A.T, “Şekerim, bir kadro da eşine ayır, biz burayı ailemiz için kurduk.” demiş! O kadroya layık mı değil mi ne önemi var! Elbette kadroya layıksa kim olursa olsun alınsın… Sözüm layık olmayanlaradır! Liyakat nasıl belirlenecek? Hangi objektif ölçütler konulacak? Ülkemizin yaşadığı sarsıntılar göz önüne alınırsa, objektif ve nitelikli akademisyen seçmeye yönelik ortaya konulacak kriterlerin ne kadar hayati olduğu açıktır.
Üniversiteler arası hareketliliğin artırılması, mezunların aynı kurumda devam etmesi için yüksek lisans, doktora veya doktora sonrası başka üniversitelerde çalışma zorunluluğu getirilmelidir. Tıp fakülteleri içinse yardımcı doçent veya öğretim görevlisi atamaları mutlaka gözden geçirilmelidir. Tıpta uzmanlık eğitimi asla bir akademik eğitim süreci değildir. Tüm eğitim sürecinin aynı kurumda geçirilmesi bir tür körlük oluşturacak, kurum içi çarpık kurumsallaşmalar varsa bunlar süreç içinde olağan karşılanabilecektir. Eğer ülkemiz düzelsin istiyorsak kafamızı kumdan çıkarmak zorundayız! Görgüsüz adamdan/kadından, okumayı sevmeyenden, aptaldan, tembelden akademisyen olmaz! İçinde bilim ateşi olacak akademide olmak için, aklın hür olacak, biat etmeyeceksin! Biat etmezsen evet kafana kafana vuracaklar, doğduğuna pişman olacaksın. Ayakta kalırsan akademisyen olacaksın, kalamazsan da…
Akademide aslolan liyakat olmadıkça ve üniversitelerde yapısal bazı değişiklikler yapılmadıkça, bizim üniversitelerimizin dünyanın ilk 500 üniversitesi içinde yer alması oldukça zor görünmektedir. Adalet ve liyakat sadakate galip gelmedikçe hiçbir gelişme olmaz. Buna benzer başka yazılar da yazdım geçmiş zamanlarda. Artık herkesin elinden geleni yapma zamanı. Üniversitelerin silkelenme ve kendine gelme zamanı. Belki de üniversitelerde reform zamanı. Bunu sonraki yazılardan birine bırakalım.
Yeni eğitim-öğretim yılı iyi gelişmelere vesile olsun dileklerimle, saygılarımla…