Birbirini seven iki insanın, bir süre sonra birbirini yok etmeye kalkıştığı bu ülke manzarası neyin göstergesidir? Türkiye’de kadın cinayetleri artık ne yazık ki “olağan haber” haline geldi. Medyada neredeyse her gün bir “eş, eski eş, sevgili, eski sevgili” cinayeti okuyoruz. Kimisi sokak ortasında, kimisi çocuklarının gözleri önünde. Adeta herkesin gözleri önünde işlenen ve görünüşte bireysel, ama esasen sistemsel olan bu cinayetler zinciri, ülkenin hem eğitim hem adalet hem de sosyal yapı alanlarında derin bir arızaya işaret ediyor.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, bu konuda ne yapıyor? Açıkçası ne yaptığını toplum bilmiyor. Çünkü etkili bir çözüm planı görünmüyor. Bu cinayetler sadece hukuki değil, psikososyal bir sorundur ve önleyici politikalarla ele alınmadığı sürece, cinayet sonrası ağlamak ve bağırmak dışında elimizde kalan sadece öfke oluyor.
Toplum olarak suça meyli artıran temel faktörleri gözden geçirmeliyiz: Ekonomik zorluklar, şehir yaşamının yalnızlaştırması, sosyal destek sistemlerinin zayıflığı, medyada sürekli pompalanan entrika ve kıskançlık hikâyeleri, niteliksiz eğitimin ürettiği empati yoksunu bireyler…
Şiddet olayları “ev içi öfke patlaması” gibi sunulsa da, bu patlamaların barutunu sosyal yapının kendisi sağlıyor. Aile, bir çocuğun ilk okuludur. Orada şiddeti değil sevgiyi, kıskanmayı değil empatiyi öğrenmelidir. O yüzden, evlilik öncesinde başlaması gereken bir danışmanlık ve eğitim programı şart. Bu eğitim yalnızca “mutlu evlilik” temalı değil, ruh sağlığı, öfke kontrolü, çatışma çözümü ve bireylerarası saygı başlıklarını kapsamalı.
Ayrıca, Aile Bakanlığı’nın bir televizyon kanalı düzeyinde, toplumun her kesimine ulaşabilecek yapıcı ve sürekli yayın yapan bir medya kolu kurulabilir. Çünkü mevcut diziler ne yazık ki hep aynı “aile içi tuzak” temalarını işleyerek toplumun zihinsel kodlarını bozmaktadır. Sürekli entrika, tehdit, kandırmaca! Aileyi korumak istiyorsak, hem eğlenceyi hem de eğitimi yeniden tanımlamalıyız.
Şu soruyu artık sormalıyız: Biz Kanada ve Almanya gibi yapıcı, güvenli toplumlara mı benzeyeceğiz; yoksa Brezilya, Venezuela gibi suçun ve güvensizliğin sıradanlaştığı ülkeler mi olacağız? Şu anki halimiz, ne yazık ki daha çok ikinci kategoriye yakın.
Ez cümle: Liyakat sadece devlette değil, aşkta da, evlilikte de, ailede de geçerlidir. Aklı ve vicdanı öncelemeyen bir düzen, sadece yıkım üretir.
Ve unutmayalım:
“Bir toplumun geleceği, çocuklarına sunduğu güvenli yuva ile başlar; o yuva şiddetin değil, sevginin ve aklın mekanı olmalıdır. Aileyi korumak, lafla değil liyakatle, eğitimle ve ortak akılla mümkündür.”
6
önceki yazı