Tarihte, toplum, ordu ve devlet yönetiminde, çeşitli düzeylerde görev alan insanların, bu görevlere liyakata uyularak gelmiş olmasının önemini belirten, pek çok örnekler bulunmaktadır.
Birçok alanda liyakat ile ilgili olarak; “yeterlik”, “yetenek”, “nitelik”, “beceri”, “bilgili” vb tanımlar yapılsa da, “adalet” ve “başarı” ile özdeş bir anlam taşımaktadır.
“Liyakat” kavramına dikkat eden toplumlar ve yönetimler, görev verilen “adaletli” kimselerin, daha “başarılı” olacağını bilmektedir. Günümüzde ise, bu değerlendirmede, toplumun “demokrasi kültürü” de önemli bir etkendir.
Bu nedenle, bu ilkelere önem veren toplumlar ve bunların kurmuş olduğu devletler ve kuruluşlar, tarihsel süreç içerisinde, her alanda, daha başarılı ve daha saygın olmuştur.
İnsanlık tarihi ve Türk tarihi boyunca; özellikle devletlerin, “liyakatli” ve iyi eğitimli yönetimlerin liderliğinde giriştikleri işlerde, daha başarılı sonuçlar alınmış, toplum her alanda ilerlemiş, “refaha” kavuşmuş, bu ilkeye uyulmayan durumlarda ise, “kuşaklar boyu süren”, “ağır yıkımlar” , “geri kalmalar” ve “büyük acılar” yaşanmıştır.
Bu yazının amacı; tarihsel süreç içerisinde, bulunduğumuz coğrafya bölgesinde yaşanmış, “ibretlik” tarihsel olaylardan birkaç örnek vererek, liyakatin ve liyakatli liderlerin, toplumsal yaşam açısından, güncel önem ve değerini belirtmektir.
1) Pers Kralı III. Dariyus, İskender ve İssos Savaşı (İÖ 333)
İskenderun Körfezi kıyısında yapılan İssos Savaşı’nda, Pers Kralı III. Dariyus, güçlü ordusu ile Suriye’den gelerek, bir yandan Amik Ovası ve Belen Geçidi’ni tutmuş, diğer yandan Amanos Dağlarını kuzeyden geçerek, Erzin Ovası’na ulaşmış, deniz kıyısında bekleyen İskender’in Ordusunu kuşatmıştır.
Deniz kıyısı ile Darius askerleri arasında sıkışan İskender, doğrudan “paralı askerlerin” koruduğu Persler’in merkezine saldırmıştır (Fotoğraf 1).
Bu saldırısı karşısında şaşkına dönen Darius’un “paralı askerleri” dağılmış, savaş birkaç saatte bitmiştir.

2) II. Gıyaseddin Keyhüsrev, Baycu Noyan ve Kösedağ Savaşı (3 Temmuz 1243)
Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev ve Anadolu Selçuklu Ordusu, Baycu Noyan yönetimindeki Moğol Ordusu ile 3 Temmuz 1243 günü, Kösedağ Savaşı’nda karşılaşmıştır.
Genç II. Gıyaseddin Keyhüsrev yetersiz kalmış, güçlü Selçuklu Ordusu, deneyimsiz ellerde, birkaç saat içinde dağılmıştır (Fotoğraf 2).
Anadolu Selçuklu Devleti dağılma sürecine girmiştir.
Beylikler Dönemi başlamış, Türkçe dışında dil bilmeyen Beyler güçlenmiş, “Eski Anadolu Türkçesi” ile yazılmış kültür, tıp, sağlık yazmaları, çeviriler, kitaplar ortaya çıkmıştır.

3) Hafız Mehmet Paşa, İbrahim Paşa ve Nizip Savaşı (29 Haziran 1839)
Hafız Mehmet Paşa ve Osmanlı Ordusu, Fırat Nehrini geçerek, Nizip Ovası’na konuşlanmış, Halep’ten yola çıkan İbrahim Paşa’yı ve Mısır Ordusunu beklemiştir (28 Haziran 1839, Cuma).
II. Mahmut’un (Fotoğraf 3 ) 30 yıllık çabasının ürünü olan “Çağdaş donanımlı ve eğitimli” Osmanlı Ordusu’nda, Alman Asker danışmanlar da bulunmaktadır.
Hafız Mehmet Paşa, Fırat nehrini geçmemesini söyleyen Alman danışmanları dinlememiştir.
Hafız Mehmet Paşa, uyarılara karşın, yoldan gelen, yorgun ve dağınık Mısır ordusuna karşı, “28 Haziran 1839 Cuma günü”, anında saldırı emri vermemiş, “istihareye yatacağını” söylemiştir.
İbrahim Paşa, beklediği olası saldırı olmayınca, doğrudan merkeze baskın yapmış, Hafız Mehmet Paşa’nın askerleri dağılmış ve 4 saat içinde bozguna uğramıştır.
Bunun üzerine, Alman Moltke (1800-1891) (Fotoğraf 4 ) anılarında şöyle yazmıştır:
“Türkler hurefaya yenildi.”
Avrupa’yı örnek alarak, bir dizi reform yapan, çağdaş eğitim, yenileşme, ordunun güçlenmesi için 30 yıl çalışan II. Mahmut, 1 Tem. 1839 günü üzüntü içinde ölmüştür.
Bu dönemde, eğitim, sağlık, teknolojide yenileşmeye karşın, ”cehalet” ile savaş, “entelektüel” gelişme, ve “liyakat” konusunda yetersiz kalınmıştır.

Fotoğraf 4. Moltke H (Ggül KV, Ç). Moltke’nin Türkiye mektupları. Remzi Kitabevi, İstanbul, 2017;384 (Varlık Yayınları, 1967). Moltke Von H. (Çeviri Örs H) Moltke’nin Türkiye Mektupları. İstanbul: Remzi Kitabevi, 2016 (2010);384.
4) M. Kemal Paşa ve Afrin, Katma Savaşı (26 Ekim 1918)
Filistin’de, 1. Dünya Savaşı sonunda, Nablus’da (19-20 Eylül 1918), büyük yenilgiye uğrayan, Alman Liman von Sanders (Fotoğraf 5) yönetimindeki Osmanlı Ordusu dağılmış, kısa sürede, Filistin, Şam ve Halep düşmüştür.
İngiliz ve Faysalcı Arapların amacı, 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkesi öncesi; İskenderun Körfezi, Antakya, Adana ve Toros Geçitleri (Gülek Boğazı)’ne, ulaşmaktır.
İngilizler ayrıca, pamuk üretimi yapmak üzere, Amik Ovası ve Çukurova’yı ele geçirmek istiyordu.
M. Kemal Paşa, Halep’te tutunmayı denemiş, olmayınca, daha kuzeye çekilerek, elde kalan son askerler ve yerel halktan oluşan, yeni bir savunma cephesi kurmak üzere Katma Köyü’ne gelmiştir.
26 Ekim 1918 günü; M. Kemal Paşa, Katma Cephesi’nde (Afrin, Racu), motorize İngilizleri ve atlı Faysalcı Arapları durdurmayı başarmıştır.
M. Kemal Paşa’nın, büyük bir “öngörü” ve gayretleri ile elde ettiği bu başarı; Hatay’ın (İskenderun Körfezi, Amik Ovası, İskenderun ve Antakya) geleceğini belirlemiştir.
M. Kemal Paşa’nın o gün belirlediği; “Belen, Afrin, Racu, Katma, Münbiç çizgisi”, 100 yıl sonra da Türkiye için önemini korumaktadır.
1. Dünya Savaşında, Filistin Cephesi Osmanlı Orduları Başkomutanı Alman Liman von Sanders (Paşa), 31 Ekim 1918 günü, Adana’daki Ordu Karargahı’nda;
“- Yapacak bir şey kalmadı” diyerek,
Afrin’den yeni gelmiş olan M. Kemal Paşa’ya yerini bırakmış ve Adana’dan ayrılmıştır.
M. Kemal Paşa,
“- Bizim için yeni başlıyor” diye yanıt vermiş, sonrasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yolları açarak, “Atatürk” olmuştur (Fotoğraf 6).

Fotoğraf 6. Cumhurbaşkanı M. Kemal Atatürk.
Sonuç
Yukarıdaki örneklerle de anlatmaya çalışmış olduğum konu; “toplumun, yönetimlerin, liyakatli, becerili, eğitimli, entelektüel liderlerin öncülüğünde çalışarak, uygar dünya içerisinde saygın bir yer edeceği” gerçeğidir.
Tarihsel zamanlardan bu yana, nitelikli, yetenekli, yani “liyakatli” insanların yetiştirilmesi, toplum ve devlet yönetiminde, bu insanların görev alabilmesi, önemini, günümüzde de korumaktadır.
Toplum, çocukların “liyakatli” ve “adaletli” bireyler olarak yetişmesine gayret etmelidir.
Eğitimin, kültürel, bilimsel ve teknoloji alanında olması zorunludur.
Devlet yöneticilerinin, siyasetçilerin de bu eğitimlerden geçmiş olması gereklidir.
Avrupa ülkelerinin, neden “entelektüel” bilim insanı yetişmesine önem verdiğini, “anlamalıyız”.
Toplumlar, çağdaş eğitim ve öğretime önem verdiği ölçüde, uluslararası alanda saygı görürler.
Türkiye kendi yoluna gitmeli, Cumhuriyet’in “laik eğitim” ve “hukuk” düzeninde, “bilimsel düşünce” ve “demokrasi kültürü” geliştikçe, genç nüfusuna daha iyi eğitim verdikçe, daha başarılı olacağı açıktır.
Uzak ve yakın geçmişin ışığında; toplumun daha iyi eğitimli, daha iyi sağlık ve refah koşullarında yaşayan, daha çağdaş, daha liyakatli insanlardan oluşması, ikinci yüz yılına ulaşan Cumhuriyet devrinin geleceğini, kuşaklar boyu aydınlatacak en önemli konudur.
Kaynaklar
- İnce Y. II. Mahmud devri reformlarının tebaa tarafından algılanışı. Tarih İncelemeleri Dergisi 2017;32(2):427-457.
- Moltke H (Ggül KV, Ç). Moltke’nin Türkiye mektupları. Remzi Kitabevi, İstanbul, 2017;384 (Varlık Yayınları, 1967).
- Canda MŞ. Amik Ovası Efsanesi ve Hüseyin Ezer. Color Ofset, İskenderun 2020;7.
- Canda MŞ. Tıp Alanında, Türkçenin Yazılı Kaynakları. Ajans Bakırçay 11.10.2022.
- Canda MŞ. 104. Yılında (26 Ekim 2018), Katma (Afrin) Savaşı, Hatay, Mustafa Kemal Paşa. Ajans Bakırçay 26.10.2022.
1 yorum
Çok derin, yerinde, iyi araştırılmış, açık ve net bir dille liyakat ve gerçeği çok net bir şekilde ifade edilmiştir. Yazarı kutluyorum.