Yeni akademik yıl bugünlerde başlıyor. Bunaltıcı sıcaklar belki de üniversitelerin açılmaması için iyi bir gerekçe oluşturabilirdi. Türkiye dünya tıbbında iyi bir yer buldu. Ancak bu, yeni buluşlar ve araştırma-geliştirme çalışmaları olmaktan oldukça uzak, başkalarının buluşlarını tekrar eden bir tıp anlayışıdır. Eğer geleceğin iyi olmasını istiyorsak, statükodan ve hipokritik tutumlardan uzak yeni bir anlayışa sahip olmalıyız.
Yönetici olmanın en iyi yönü, sorunları yansız bir şekilde ve birçok yönüyle görebilme şansına sahip oluyorsunuz. Tıp fakültelerinin var oluş amacının araştırma ve eğitim olduğu konusunda eminim ki herkes görüş birliği içindedir. Türkiye, artık eski Türkiye değil. Her ilde binlerce insana hizmet verebilecek nitelikte gayet donanımlı hastanelerin ve iyi eğitilmiş hekimlerin olduğunu biliyoruz. Bu övünülecek bir durumdur. Bu hekimler bizim fakültelerimizde değerli hocalarımızdan eğitim almışlardır. Bu eğitimler hem lisans hem de lisansüstü uzmanlık eğitimini içermektedir.
O halde artık tıp fakülteleri hizmet vermek zorunda değildir, olmamalıdır. Bizim öğrencilik yıllarımızda bir Hacettepe efsanesi vardı. “Bir hastalıktan iki hasta yatırmazlar.” denirdi. Ben karşı okuldan mezun olduğum için bilemiyorum. Ancak, kanımca doğru bir yaklaşımdır. Tıp fakültesi hastanelerinde hastaların varlık sebebi öğrencinin ve asistanların eğitimidir. Günümüzde hedef şaşmıştır. Tıp fakülteleri hizmet hastaneleri hâline gelmiş, gerçek varlık sebebini ihmal etme tehdidi ile karşı karşıya kalmıştır. Ülkenin her ilinde açılan tıp fakültelerinin eğitim düzeyleri ve olanakları yazık ki sınırlıdır. Devlet üniversiteleri içinse durum daha da ürkütücü hâle gelmiştir. Yüz öğrenci için planlanmış tıp fakülteleri 250-300 öğrenci almak zorunda bırakılmıştır. Hepimizin mutlaka sorgulaması gereken sorular vardır.
Bu kadar hekim gerekli midir? Her işi mutlaka hekim mi yapmalıdır? Yardımcı iş gücü ne kadar etkin kullanılmaktadır? Tıp fakültesi hastaneleri bolca hastaya hizmet vererek daha da mı batmaktadır? Bu batma hem kaliteden tavizi hem de ekonomik batışı hızlandırmakta mıdır?
Bir diğer sorun ise asistan sayısındaki azalmadır. Kişisel olarak, sistemin asistanlar üzerinden yürütülmesine şiddetle karşıyım. Ancak, bu şekilde kurulan sistem yeni bir modele dönüştürülmeksizin uzmanlık eğitiminin hızla eğitim-araştırma hastanelerine kaydırılması ne kadar doğrudur? Bu, ülkemizin geleceği bakımından ne kadar iyidir? Bugün tıbbımızın güçlü ve zayıf yönlerinin eğitim sistemimizle yakından ilintili olduğu açıktır.
Tıp fakülteleri asıl kuruluş amaçlarına dönmelidir. Yeni bir akademik modelin kaçınılmaz olduğu görüşündeyim. Tıp fakültelerinde araştırmaları sürükleyecek, dünya ile özellikle inovasyonlarda yarışacak bir model şarttır. Bu da ancak eğitime ve araştırmaya ayrılan sürenin daha da artması ile mümkün olabilir.
TÜBİTAK tarafından verilen destekler artmakla birlikte, yeterli değildir. Öğretim üyesinin her gün performans puanı kovalayarak, 50 kişilik dersliklere tıkıştırdıkları 100 öğrenci ile resmen mücadele ederek enerji harcaması üzücü bir durumdur. Bazı branşlarda hiç asistan olmaması, öğretim üyesini nöbet tutmak zorunluluğu ile karşı karşıya bırakmaktadır. İyi yetişmiş bir öğretim üyesinin ülkemize maliyeti nedir? Yeni Türkiye, yeni ve uzlaşmacı bir akademi modelini tartışmak zorundadır. Öğretim üyesinin ekonomik kaygılarla hasta hizmeti sunması geleceğimiz bakımından iyi bir durum mudur? Bu tablo içinde kâr amacı ile kurulmuş ve sayısı artık izlenemez hâle gelmiş özel hastaneden bozma tıp fakülteleri geleceğin ileri tıbbını oluşturmakta yeterli olacak mıdır? Bu fakültelere öğretim üyesi bulmak nasıl mümkün olacaktır?
İşte bu kadar çok soru ile başlıyoruz yeni akademik yıla! Ben asla umutsuz değilim. Çünkü yarım yüzyılı geride bırakmış biri olarak, ülkemin hangi yokluk ve yoksunlukları aşarak bugüne geldiğini biliyorum. Çok iyi işler oluyor, bu asla yadsınamaz. Ancak daha iyi, iyinin düşmanıdır. Neden daha da iyi olmasın! O halde hepimiz işimizi yapmalıyız ve en iyi bildiğimiz işi yapmalıyız. Umuyorum ki eğitim üniversitelerde yapılmaya devam eder. Bizim en iyi bildiğimiz iş budur. Sağlık Bakanlığı da umuyorum ki sağlık hizmetini aynı başarılı şekilde vermeye devam eder. Eğer tıp fakülteleri hizmet vermekte Bakanlık hastaneleri ile yarışmaya kalkarsa korkarım yetersiz kalır. Aynı şekilde Bakanlık da eğitim vermek konusunda tıp fakülteleri kadar başarılı olamaz.
Herkesin en iyi bildiği işi yapması ve sınırlarını çizebilmesi en büyük temennimdir. Tıp fakültelerindeki sorunların çözümü yine tıp fakültelerinde olacaktır. Yeter ki iyi niyetle ve açık fikirlerle çözüm arayalım.
Saygılarımla…