Akupunktur uygulamaları geleneksel olarak etkili olduğu gözlenen ve bilinen, ancak, modern tıp yani kanıta dayalı tıp kavramı içerisinde deneysel koşullarda doğruluğu tekrarlanamadığı için kabul göremeyen tedavi yöntemlerinden birisi olarak görüldüğü için tamamlayıcı tıp kavramı içerisinde tanımlanmaktadır. Önceleri “alternatif tıp” olarak isimlendirilmesi ise hiçbir bilim insanının itibar etmeyeceği bir tanım olarak tarih sayfalarında kaybolmuştur. Son yıllarda akupunktur ile ilgili deneysel çalışmaların sonuçlarının bilimsel yayınlarda yer bulması ise bu konuda iddialı ve yeni bir tabloyu gözler önüne sermektedir.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 1979 yılında akupunkturu bilimsel bir tedavi yöntemi olarak kabul etmiş ve alt başlıklar halinde sıraladığı hastalıkların tedavilerinde uygulanabileceğini onaylamıştır. 1997 yılına gelindiğinde Dünya Sağlık Örgütünün desteğiyle Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü bünyesinde Akupunktur Konusunda Uzlaşma Paneli (NIH Consensus Development Panel on Acupuncture) gerçekleştirilmiş ve akupunkturun uygulama alanları güncellemiştir. Belirlenen 40’a yakın endikasyon alanı ve sonuçlar bilimsel bir dergide yayınlanmıştır (JAMA, 1998; 280: 1518-1524).
Akupunktur eğitimi, Sağlık Bakanlığının yetkilendirdiği üniversitelerin tıp fakülteleri bünyelerinde açılan kurslar vasıtasıyla verilmektedir. Halihazırda Gazi Üniversitesi ve Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakülteleri Akupunktur Birimi Koordinatörlükleri bu konuda yetkilendirilmişlerdir. Aynı görevi bir ara İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Akupunktur Birimi Koordinatörlüğü de yürütmüştür. Sağlık Bakanlığı ve Akupunktur Tedavi Yönetmeliği’ne göre, ülkemizde akupunktur uygulayabilmek için, Akupunktur Bilim Komisyonunun kararları doğrultusunda en az 480 saat teorik ve pratik eğitim verilen bir akupunktur kursunu tamamlamış olmak gereklidir. Bu eğitim sonrasında ise Sağlık Bakalığı Bilim Komisyonu yetkililerinin de katıldığı sınav komisyonu huzurunda yapılan sınavda başarılı olmak gerekmektedir.
Akupunktur birimlerinin hangi anabilim dalı denetiminde çalışması gerektiğine dair çok değişik uluslararası uygulamalar bulunmaktadır. Sadece ağrı tedavisine yönelik akupunktur uygulama merkezlerinde anestezi anabilim dalları etkin olmaya çalışırken, uygulama alanının özelliğine göre endokrin, ortopedi ve travmatoloji, spor hekimliği, anatomi, fizyoloji, fizik tedavi anabilim dalları bünyelerinde de uygulama merkezleri oluşturulabilmektedir. Ülkemizdeki tıp fakülteleri içerisindeki akupunktur uygulama merkezleri de benzer klinik dayanışmalar sergilemektedirler.
Bununla birlikte, ameliyat veya kemoterapi sonrası bulantı ve kusmalar, ağrı tedavisi, ilaç ve nikotin bağımlılığı, fibromiyalji, myofasiyal ağrılar, osteoartrit, obezite, nörotik hastalıklar, kronik obstrüktif akciğer hastalıklarında ve son olarak bilimsel verilerle ortaya konan, akupunktur tedavisi sonrası endojen opioidlerin üretim ve salınımlarını ve uterusun kan akımını arttırarak tüp bebek uygulamalarında kullanılan akupunktur tedavilerinin belli bir disiplin altında kısıtlanması çok akılcı bir yaklaşım olamaz.
Dolayısıyla hizmet alanının zenginliği doğrultusunda akupunktur uygulama merkezlerinin tıp fakülteleri ve devlet hastaneleri başhekimliklerine bağlı bağımsız birimler olmaları ve bu merkezlerde değişik uzmanlık alanlarına sahip ama aynı zamanda bu konuda Sağlık Bakanlığı akupunktur uygulama sertifikası bulunan akupunkturistlerin multidisipliner çalışabilmeleri gerekmektedir. Diğer bir ifade ile, kimsenin inhisarında olamayacak çeşitlilikte klinik sonuçlar alınabilen bir yöntemin en adil hizmet sunma şekli bağımsız birimler oluşturularak yürütülmesidir.
Güncel uygulamalarda ve deneysel amaçlı olarak çok farklı endikasyonlarda geniş uygulama alanı olan akupunkturu tıp camiamızda hem destekleyen hem de şiddetle karşı çıkanlar bulunmaktadır. Karşı çıkanlar akupunkturun etkisini psikolojik olarak nitelemekte ve bazı kontrollü çalışmalardan alınan plasebo etkilerini ortaya koyarak eleştirmektedirler. Klinik çalışmalarla akupunkturun çok çeşitli endikasyonlarda işe yaradığını, bazı hastalıkların çözümlenmesinde anlamlı katkı sağladığını gösteren hekimler de bu tedavi yöntemini elektrofizyolojik ve hormonal etkilerini bilimsel yöntemlerle ortaya koyarak savunmaktadırlar.
Akupunktur eğitimlerinin ve bazı endikasyonlarda tedavi başarısı yadsınamaz olan uygulamaların öncelikle yurt dışındaki örneklerine benzer şekilde üniversitelerimizin tıp fakülteleri bünyesinde, deneysel araştırma merkezlerinde gerçekleştirilen hayvan deneyleriyle de desteklenerek yapılmaları uygun olacaktır. Sağlık Bakanlığının sorumluluk denetiminde eğitimler ile ilgili bir sorun görülmemekle birlikte, eğitim programlarının içerisindeki anatomik yaklaşımların daha gerçekçi modeller yani kadavra üzerinde bizzat uygulamalı olarak yapılmasının tartışılmayacak kadar değerli olacağını belirtmek isterim.
Akupunktur uygulamalarının üniversite ve araştırma uygulama hastanelerinde etik kurullardan onay alınarak ve hasta sağlığını da riske atmadan, bilimsel kurallara uygun kontrollü çalışmalar desteğinde ve tamamlayıcı tıp uygulamaları şeklinde bilimsel tıbbın etik şemsiyesi altında başhekimlikler denetiminde bağımsız birimler bünyesinde gerçekleştirilmeleri gerektiğini bir kez daha vurgulamak isterim.