Kurban Bayramı, insanlık tarihinin en dokunaklı sınavlarından birini hatırlatır bize. Hz. İbrahim’in Rabbine olan tam teslimiyetiyle, Hz. İsmail’in gözünü kırpmadan gösterdiği itaat… Bu kıssa, yalnızca bir baba ile oğulun imtihanı değil; aynı zamanda insanın nefsine ve şeytana karşı verdiği büyük mücadeleyi simgeler. Kurban, bir hayvanın değil, insanın içindeki benlik duygusunun, bencilliğin ve hırsın boğazlanmasıdır belki de…
İmam Gazâlî, kurbanın yalnızca bedensel bir ibadet olmadığını, aynı zamanda insanın iç dünyasında gerçekleşen sembolik bir temizlik olduğunu söyler. Ona göre, hayvanın kesilme sahnesi, insanın içindeki yırtıcılık ve vahşilik arzularını dizginler. Modern psikolojiye özellikle Freud’a göre yırtıcılık, saldırganlık ve şiddet eğilimi insanda içgüdüsel olarak vardır. Araştırmalar; insandaki şiddet eğiliminin kültürlere, sosyoekonomik şartlara göre değişen oranda mevcut olduğunu göstermektedir. İnsan, kurban kesilirken kendi içindeki hoyratlığı görür ve onu dizginleme ihtiyacı hisseder. Kurban böylece bir aynadır; bize kendimizi gösteren, sonra da bizden fazlalıkları alan bir terbiye biçimidir bu gözle bakabilirsek eğer. Nitekim bir kurban bayramı günü Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in, Hz. Fatıma’ya (r.a), “Ey Fatıma! Kalk ve kurbanının yanına giderek (onun kesilmesine) şahit ol! Zira ondan akıp yere düşen ilk kan ile birlikte Allah Teâlâ’nın senin geçmiş günahlarını bağışlaması vardır” demesi de bu durumun bir özetidir.
Bu düşünce biçimi yalnızca ibadette değil, kültürümüzde de karşılık bulmuştur. Osmanlı’da tiyatro, bir eğlence aracı olmaktan öte, insan ruhunu arındıran, içindeki duygusal yükleri dışa vuran bir yöntem olarak görülürdü. İzlenen sahnede kişi, kendinden parçalar bulur; acı çeker, ağlar, güler ama en önemlisi ruhunu hafifletir. Tıpkı kurban kesimindeki gibi, sahnede yaşanan duygusal boşalımla, bastırılmış hisler, saldırganlıklar dışa vurulur. Bu yönüyle kurban ibadet olmasının yanında insanın içsel dengesini bulmasında güçlü bir araçtır.
Zaten tarih boyunca hemen bütün toplumlarda kurban kesmenin görülmesi de yaratılış gereği insanın bir ihtiyacı olduğunu göstermektedir. Bu noktada neredeyse tüm Kurban bayramlarında sosyal medyada İslam düşmanlığı yapmak için sıklıkla geçen ve gençlerimizin kafasını karıştıran bir paylaşıma da dikkat çekmek isterim. “İlkel kabileler gibi tanrılara kurban kesmeyi bırakın artık”. Bu paylaşım sonrasında kurban kesmenin ve İslam dinimizde olan bazı diğer emirlerin de Sümer tabletleri gibi yerlerde de yazdığını söyleyip bu öğretilerin sanki bir gelenek olduğu izlenimini oluşturmaya çalışmaktadırlar. Halbuki kurban kesmek Hz. Adem’in çocukları Habil ve Kabil’in yaşadıklarından da bildiğimiz gibi ilk insandan beri var olan bir ilahi sınavdır. Nitekim Yüce Allah, ilk insandan beri kullarından hep benzer şeyleri istemiştir. Ancak bu emirler Kuran-ı Kerim’e kadar olan kutsal kitapların zaman içerisinde tahrifata uğraması nedeniyle farklı anlam kaymalarına uğramıştır. Dolayısıyla Kuran-ı Kerim’de yazılanların tarihi metinlerde ya da farklı dinlerde de kısmen bulunması Allah’ın olmadığına değil; bilakis Allah’ın varlığına ve insanlardan hep benzer şeyleri yapmalarını istediğine dair bir delil sunmaktadır.
Ve işte bu manevî derinlik içinde, bayram sofralarında etten öte bir şey paylaşılır: sabır, şükür, teslimiyet ve merhamet. Ancak bu bereketli sofraların sağlıkla taçlanması ve kurban etlerinin ihtiyaç sahiplerine ulaşması için bazı önemli hususlara da dikkat etmek gerekir.
Kurban etlerinde yeşerme, sulanma gibi nedenlerle kalite kayıplarının önlenmesi için kurbanlık hayvanların kesim öncesi ve sonrasındaki uygulamalarda usulüne uygun davranılması gerekmektedir. Ayrıca bu uygulamalara titizlikle riayet edilmesi insan sağlığı açısından da büyük önem arz etmektedir. Kurban etlerinde en çok yapılan hatalardan biri etlerin hayvan kesildikten sonra hemen soğutucuya konulmasıdır. Etler önce güneş görmeyen serin bir ortamda 3-4 saatlik bir süre bekletilmelidir. Bu bekleme süresi içinde ette olgunlaşma meydana gelerek kendine özgü lezzetinin oluşması sağlanacaktır. Kurban etleri için en yaygın olarak yapılan bir diğer hata hayvan kesildikten sonra poşete alınan etlerin uzun süre poşetten çıkarılmamasıdır. Bu durum ette yeşillenmeye neden olmaktadır. Kurban kesim alanlarında poşete konulan etler eve getirildiğinde hemen poşetten çıkarılmalı ve güneş görmeyen serin bir ortamda geniş bir tepsiye serilmelidir. Bu süre içerisinde alt üst yapılarak da etin tüm kısımlarının oksijenle teması sağlanmalıdır. Süre sonunda etler soğutucuya kaldırılmalıdır.
Yapılan diğer bir hata ise hayvan kesildikten sonra etin hemen pişirilmesidir. Etin olgunlaşması ve kolay sindirilebilir bir hale gelmesi için hayvan kesildikten sonra 1-2 gece buzdolabında bekletilmesi gerekmektedir. Hayvan kesildikten hemen sonra hazırlanan etlerin sindirimi çok zor olduğundan hazımsızlık yapabilir ve ayrıca sert olmasından dolayı uzayan pişirme süresi etlerde besin kaybına yol açabilir. Etler kıyma haline getirilmek yerine parçalar halinde depolanmalıdır. Bu şekilde depolama ile besin değerindeki kayıplar daha düşük miktarlarda olmaktadır. Etleri fırında pişirmeye ya da kendi yağıyla düdüklü tencerede pişirmeye özen göstermeli, kızartma ve mangalda pişirme işleminden kaçınılmalıdır. Mangalda pişirme işlemi uygulanacaksa mangal dumanındaki kanserojen maddelerin etkisini minimuma indirmek için mutlaka ateşin köz haline gelmesi beklenilmeli; mangal alevi ile gıda arasında en az 15 santimetrelik bir boşluk bırakılmalıdır. Etten damlayan yağların oluşturduğu dumandaki kanserojen maddelerin etlere yapışmasının önlenmesi için mangalda pişirilecek etler mümkün olduğunca yağsız kısımlardan seçilmelidir. Etler sıklıkla çevrilerek pişirilmeli, kararan yanan kısımlar kanserojen maddeler içerdiğinden kesilip atılmalı, kesinlikle tüketilmemelidir. Mangalın ızgarası her kullanımdan sonra mutlaka temizlenerek, oluşmuş kanserojen maddelerin bir sonraki kullanıma aktarılması engellenmelidir. Kullanım öncesi mangalı bir miktar yağlamak da kanserojen maddelerin pişirilecek gıdalara yapışmasını önlemede etkilidir.
Kurbanlık hayvanlar kesim öncesinde yer değişikliği, nakliye gibi aşamalar esnasında baskı altına girmektedir. Bu tür baskı ile hayvanların hormonal dengesi değişmekte ve salgılanan hormonlar kurban etinin kalitesini etkilemektedir. Eğer hayvanlar en az bir gece dinlendirilmeden kesilirse etleri esmer renkte ve yüzeyleri kuru olmaktadır. Ayrıca kan damarları içinde ufak kan pıhtıları görülmekte; lezzetleri de ekşi olmaktadır. Kurbanlık hayvanların etlerindeki bu tür kalite kayıplarının engellenmesi için hayvanların mutlaka kesim öncesi dinlendirilmesi gerekmektedir.
Bayramlar, yalnızca etin değil, yüreğin de paylaşıldığı zamanlardır. Gönül yorgunluklarını dindiren; küsleri barıştıran, uzakları yakın eden özel zamanlardır. Kurban yalnızca bir kesim değil, bir iç arınmadır. Etin doğru korunması, sağlıklı hazırlanması kadar, onun kıymetini bilmek ve israf etmeden paylaşmak da ibadetin devamıdır. Kurban bayramında Hz. Ayşe validemiz, Efendimiz (s.a.v.)’e “Kurbanın üçte ikisini dağıttık. Üçte biri de bize kaldı” deyince, Efendimiz’ in “Hayır, ya Ayşe. Üçte birini dağıtmışsın. Üçte ikisi ise bize kalmış” şeklindeki cevabı paylaşmanın güzelliğinin adeta kelimelere dökülmüş halidir. Sevdiklerinizle tüm güzellikleri paylaştığınız, yüzünüzden gülümsemenin eksik olmadığı, gönüllerinizin yumuşadığı, sofralarınızın bereketle dolduğu bir bayram geçirmenizi dilerim.
Bayramınız mübarek, kalbiniz ferah, sofranız şifa dolu olsun.