Yıllar önce gebe kalmak, doğum yapmak normal bir durumdu. Günümüzde ise gebe kalmak, dokuz ay süren gebelik sürecini problemsiz tamamlamak, komplikasyonsuz doğum yapmak, sağlıklı bir bebek sahibi olmak mucize gibi…
Yaklaşık yirmi yedi yıldır bu mesleğin içerisindeyim. Yıl 1998-2003 arası, asistanlık yıllarım… İnternet yok, cep telefonları yeni yeni yaygınlaşıyor, insanlar sağlık ile ilgili bilgileri televizyon, radyo ve sağlık çalışanlarından öğreniyordu. Gebe hastalarımızın çoğunluğu Sağlık Ocaklarında takip edilirdi, ilçelerde doğum yaptıran ebe hanımlar vardı, problemli doğumlar hastaneye gönderilirdi. Hastaneye yakın merkezlerde yaşayan gebe hastalarımız sancı şikâyeti ile geldiğinde muayenesini yapar, bebeğin kalp seslerini dinler, doğumun başlamadığını veya henüz hastaneye yatış için erken olduğunu düşündüğümüz hastaları bilgilendirir, evlerine gönderirdik. Hasta birkaç saat veya bazen birkaç gün sonra sancılar iyice sıklaşmış olarak gelir, 1-2 saat içinde vajinal doğum yapardı. Sezaryen ameliyatı yapığımız hasta sayısı çok azdı o dönemler… Hastaların hekimlere güveni tamdı, az sayıda da olsa doğuma geldiğinde bebeği anne karnında ölmüş gebelerimiz, gebelik zehirlenmesi nedeni ile hayatını kaybeden annelerimiz, anne karnında oksijensiz kalıp hipoksik doğan bebeklerimiz olurdu. Bu problemli durumlarda bile hasta yakınları bizlere teşekkür eder, ‘Siz elinizden geleni yaptınız, gerisi Takdir-i İlahi’ diyerek sessizce hastaneden ayrılırdı.
Yıllar geçti, teknoloji ilerledi, insanlar vajinal doğumu ve sezaryen doğumu canlı olarak izleme imkânını buldular. Gebe hastalarımız internette gebelik takiplerini öğrendi, gebelik süresince başlarına gelebilecek tüm olumsuz durumlardan haberdar oldular, okudukça daha çok okudular, instagramdan olumlu ve olumsuz doğum hikâyelerini dinlediler. Whatsap gruplarından birbirlerinin kafalarını karıştırdılar, hatalı bilgiler doğum korkularını artırdı, doğumda tüm problemlerin kendilerini bulacağı hissine kapıldılar, korktukça strese girdiler, iki farklı hastanede ve iki farklı hekimde gebelik takiplerini yaptırmaya başladılar. Diğer taraftan evlilik yaşı ilerledi, ileri yaş gebelikler arttı, ileri yaş gebelikler ile birlikte gebelikte ek hastalıklar arttı, diyabetik ve hipertansif gebelerin sayısı arttı. İlerleyen teknoloji ile birlikte çevresel faktörlerin gebelikler üzerine olan olumsuz etkileri arttı. Cep telefonuna fazla maruziyet, tarım ürünlerindeki yüksek miktardaki pestisit kalıntıları, radyoaktif maddelere maruziyet, dondurulmuş gıda tüketimi derken bebekler anne karnında iken sağlıksız büyümeye başladı, anne karnında bebek ölümleri ve gelişme geriliği olan bebek sayıları arttı. Gebe kalmak zorlaştı, çocuk sahibi olamayan çiftlerin sayısı arttı, tedavi gebelikleri, aşılama gebelikleri ve tüp bebek yöntemi ile elde edilen gebelikler arttı. Yine yaklaşık son on yıldır paramızın değer kaybetmesi, doların hızlı artışı ile ciddi maddi sıkıntılar yaşayan insanlar, tek çocuk sahibi olma yolunu seçtiler. Tek çocuk sahibi olmak isteyen anne-babalar doğumda hiçbir risk almak istemediler. Peki ya sonrası…
Sonrası malum… Bir an önce bebeğine sağlıklı olarak kavuşmayı arzu eden aileler ve herhangi bir şikâyete maruz kalmadan bebeği ve anneyi sağlıklı olarak eve göndermeye çalışan hekimler… Sonuç tabi ki artan sezaryen oranları…
Doğum eylemi kendiliğinden başlarsa, yani herhangi bir müdahale olmadan hasta sancıları başladığında hastaneye gelirse ve rahim ağzı 4-5 cm ve üzerinde açıldığında hastaneye yatırılırsa doğum çok kolay gerçekleşir. Ancak günümüz pratiğinde işler farklı yürüyor, hamileliğinin son ayındaki hastalarımızı her hafta kontrole çağırıyoruz, ultrason ile bebeğin durumunu değerlendirip, bebeğin kalp atışlarını takip ediyoruz. Hastalarımızın büyük bir çoğunluğu gebeliğin son ayında aşırı stresli oldukları için sürekli bebeklerine bir şey olacağı endişesini taşıyorlar. İzledikleri olumsuz doğum hikâyelerinin başlarına geleceği korkusu ile sezaryen ameliyatıyla bir an önce bebeklerine kavuşmak istiyorlar. Bu durum hekimleri de strese sokuyor, hekimde dokuz ay süresince takip ettiği hastasının isteğini yerine getirmek zorunda kalıyor.
Sezaryen oranlarını azaltmak için çözüm yolları var mı? Gebelerimizi vajinal doğuma teşvik etmek, doğumda ebe ve doğum koçu desteğini artıracak düzenlemeler getirmek, sadece gebelerimizi değil eşlerini ve ailelerini de vajinal doğumun olumlu etkileri açısından bilgilendirmek faydalı olabilir. Hekimleri vajinal doğumda oluşabilecek komplikasyonlardan sorumlu tutmayacak yasalar çıkarmak, şikâyetleri hekime yansıtmadan çözmek faydalı olabilir. Ailelere çocuk bakımı için yeterli maddi destek sağlamak, çalışan anneler için çocuk bakım imkânlarını artırmak etkili olabilir.
Sonuç olarak, mevcut şartlarda sezaryen oranlarını azaltmak zor. ‘Sezaryen oranlarının düşük olması bir ülkenin gelişmişlik düzeyini gösterir mi?’, tartışma konusudur. Belki de günümüz şartlarında sezaryen oranlarının neyi ifade ettiği tekrar gözden geçirilmelidir. Tüm doğumların problemsiz gerçekleşmesi, annelerin ve bebeklerin sağlıklı olarak evlerine ulaşması dileklerimle…