Allı turnam ne gezersin havada,
Kanadım kırıldı kaldım burada
Gülüm gülüm
Kırıldı kolum tutmuyor elim turnalar hey
Ne onmamış kulumuşum dünyada
Akşam oldu allı turnam dön geri
Gülüm gülüm kırıldı kolum tutmuyor elim turnalar hey…
Muharrem ERTAŞ’ın öğrencisi, Neşet ERTAŞ’ın “Hacı Emmim” diye bahsettiği Keskin/Kırıkkale’li ses ustası Hacı TAŞAN’a ait bu türküyü sanırım birçoğumuz biliriz. Allı turnalar tekrar dönerler mi bilmiyorum fakat dönmeleri için bir şeylerin yapılması gerektiği kesin.
“Seyfe Gölünü” tam 8 kez anlatmış rahmetli Bekir COŞKUN köşesinde ve gölün kuruma tehlikesine dikkat çekmiş.
Bir tanesinde (10 Ağustos 2008); “Gölü arayan kuşlar… demiş.
O kuşları ben Seyfe Gölü’nde görmüştüm…
O sabah uzun bir yoldan geldiler, her sene yuvalarını yapıp yavrularını büyüttükleri göle doğru şarkılarını söyleye söyleye alçaldılar. Gölün üzerine geldiklerinde orkestra şefi ’sus’ işareti vermiş gibi bir anda sustular. Çünkü orada göl yoktu.
Göz alabildiğince çatlamış toprak, kurumuş bir sazlık, bir su kaplumbağasından geri kalmış kabuğu ve kuş iskeletleri… Gelen düzenli kuş grupları bir anda karıştı. Şaşkındılar, ne yapacaklarını bilemediler. Çığlıklar ata ata gölün boş çukurunun üzerinde dönmeye başladılar.
Ve gittiler…
1960’tan sonra DSİ sulak alanları kurutmaya başladı. Her seçim yaklaştıkça sazlıklar, sulaklar kanallarla kurutulup yerleri köylülere “tarla” olarak dağıtıldı.
Fabrikaların yağlı-paslı atıkları nehirlere, kentlerin kanalizasyonları denizlere çoktan bağlanmıştı.
Şimdi?..
Şimdi insanın suyu yok…
Doğanın ceza yasasıdır bu.
Kentlerde su biterken, dört bir yandan yurdun kuruduğu haberleri geliyor. İnsanlar o kuş sürüleri gibi şaşkın.
Göçmen kuşlar gittiler, siz nereye gideceksiniz?” (https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/bekir-coskun/golu-arayan-kuslar-9623827).
Yalnızca Seyfe gölü mü peki?
Konya havzası, Sakarya ovası, Kızılırmak deltası, Göksu deltası, Manyas gölü, Bafa gölü, Çıldır gölü, Van gölü, Amik ovası
Hepsi için çanlar çalıyor ve güvenlik önlemleri alınmalı diye düşünüyorum. Bu doğal sulak alanlarımızda yaşayan bitki ve hayvan varlıkları, gen kaynaklarımız için ciddi tehditler oluşturmakta iklim değişikliği ve kuraklık. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Şırnak’ın Silopi ilçesinde 25 Temmuz’da 50.5 dereceyle tüm zamanların sıcaklık rekorunun kırıldığını bildirdi (https://csb.gov.tr/tum-zamanlarin-en-yuksek-sicaklik-rekoru-kirildi-bakanlik-faaliyetleri-41746).
Yalnızca Türkiye değil tüm Dünya yanıyor.
2023 yılı boyunca aylık sıcaklık ortalamaları birçok kez 1.5 °C’nin üzerine çıkmıştır. 2023 yılı insanlık tarihinin en sıcak yılı olarak kayda geçmiştir. Bu durum, tarım gibi iklime bağımlı sektörlerde hem biyolojik hem ekonomik kırılganlığı artırmaktadır (World Meteorological Organization-WMO, 2024).
Dünya, her geçen yıl daha fazla ısınıyor. Artık bu sadece çevrecilerin uyarısı değil; tarladaki çiftçinin, bağdaki üreticinin, hatta pazardaki tüketicinin doğrudan hissettiği bir gerçek. İklim değişikliği artık soyut bir çevre sorunu değil; günlük yaşamın ve üretimin tam merkezinde, özellikle de tarımda.
Türkiye gibi iklim kuşağında çeşitlilik gösteren, tarımın ekonomik ve sosyal yaşamda büyük yer tuttuğu bir ülkede, bu değişim çok daha hızlı ve etkili hissediliyor.
Bunu tartışmayacağım bugün.
Bugünkü yazının ana konusu iklim değişikliğinin Seyfe Gölü üzerindeki etkisi ve ne yapılabilirliği üzerine.
1971 yılında İran’ın Ramsar şehrinde Ramsar Sözleşmesi imzalandı. Sözleşmede, sulak alanların çok önemli doğal zenginlikler olduğu dünyaya ilan edildi. “Sulak alanlar insanın hayatta kalması için kritik derecede öneme sahiptir. Bu alanlar dünyanın en üretken ortamları arasında olup sayısız bitki ve hayvan türünün hayatta kalmasını sağlar.” denilmektedir sözleşmede. Türkiye dahil 171 ülke, önde gelen sulak alanlarını korumak adına imzalamıştır bu sözleşmeyi (https://www.tarimorman.gov.tr/DKMP/Belgeler/MEVZUAT/Uluslararas%C4%B1%20S%C3%B6zle%C5%9Fmeler/7%20RAMSAR%20S%C3%96ZLE%C5%9EMES%C4%B0.pdf).
187 kuş türüne ev sahipliği yapan Seyfe gölüne şimdilerde uğrayan yok. Ne allı turnalar-namı diğer adı ile filamingolar- ne de diğerleri. Son yıllarda gölü besleyen su kaynakları ile ilgili hatalı uygulamalar gölün büyük çapta kurumasına neden olmuştur. Kuraklığın devamı halinde bölgeyi terk eden çok sayıda kuş türünün uluslararası kuş göç yolu üzerindeki bu bölgeye bir daha uğramayabileceği endişesi var (http://www.kirsehir.gov.tr/seyfe-golu-ve-kus-cennetimiz).
Kırşehir’in Mucur ilçesi sınırlarında yer alan Seyfe Gölü ve civarında ciddi kuraklık sorunu yaşanmakta.
Gölü besleyen sular kurumuş ve kirlenmiş vaziyette.
Çöl misali.
Göl çevresinde ve yörede illegal açılan derin su kuyuları yeraltı sularının azalmasına sebep olmakta.
Tarımsal faaliyetler konusunda çiftçinin çok bilinçli olduğunu düşünmüyorum.
Özellikle sulama konusunda.
Sulama teknikleri konusunda bilgilendirmeler kısmen de olsa gelinen sonucu olumlu yönde etkileyebilecektir kanaatindeyim.
Tarımsal faaliyetler yalnızca sulak alanlar civarında değil tüm yörede, ülke genelinde daha bilinçli yapılmalıdır.
Son zamanlarda ülkemizin birçok şehrinde olduğu gibi Kırşehir’de de tarım arazileri maden işletmelerinin tehdidi altında maalesef. Koruma alanı olmasına rağmen maden arama ruhsatı almış ya da almayı bekleyen şirketler bugünlerde iş başında Kırşehir’de. Biran önce bu tip faaliyetlere dur denilmelidir. Çünkü tüm hepimizin geleceği söz konusudur. Sadece filamingolar, yaz ördeklerinin değil.
Tarım sektörümüz için, sulak alanlarımızın korunması için samimiyetlikle acil önlemler alınmalıdır.
Halkanın her zincirindeki herkes bu anlamda sorumludur ve üzerine düşeni yerine getirmelidir. Bekir Coşkun’un dediği gibi kuşlar gittiler gidiyorlar, peki ya bizler, bizler nereye gideriz, nerelere gidebiliriz…
Ülkemizin hiç olmadığı kadar, gerek bilimsel verilerle yönlendirilen politikalara, gerek çiftçinin/halkın bilgiye ve teknolojiye erişimine, gerekse karar vericilerin sahaya yakın durmasına çok büyük ihtiyacı var.
Zaman daralıyor. İklim değişiyor, kuraklık gümbür gümbür kapımızda. Tarımın en büyük handikapı iklime müdahil olamayışı. İyi ve saf niyetlerimizle yağmur duasına çıkarız, ellerimizi açar yalvarırız ki yağmur yağsın. Toprağın suya hasretliği bitsin, yangınlar sönsün, tarlamız bahçemiz kurumasın, karnımız doysun.
Bazen dualarımız kabul olur, bazen de olmaz, Allah bilir. Ama yapılmış olanlar var, yapılabilecekler var.
2011–2015 yılları arasında “Seyfe Gölü Sulak Alan Yönetim Planı” çerçevesinde, ruhsatsız kuyuların kapatılması, kaçak avcılığın engellenmesi, kuş kurtarma merkezinin kurulması ve Seyfe Gölü festivallerinin düzenlenmesi gibi uygulamalar belirlenmiştir bir kısmı hayata geçmiş ancak tam anlamıyla soruna çözüm olamamıştır.
Ulusal Sulak Alan Komisyonu (USAK) tarafından Seyfe Gölü için 2025–2034 dönemi revize Sulak Alan Yönetim Planı onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Plan, sulak alanların yaşadığı sorunlara çözüm üretme ve alanların daha sürdürülebilir şekilde geliştirilmesini hedefliyor.
2024 yılında Seyfe Gölü Tabiatı Koruma Alanı sınırları daraltılmıştır. Bu değişiklik özellikle çevresindeki altın-gümüş madeni arama çalışmaları ile ilişkili midir, başka bir sebeple midir, bilmiyorum???
İklim değişikliğinin Türk ve Dünya tarımına etkilerini, sulak alanları, alınabilecek önlemleri daha fazla konuşmalıyız.
Bugün 30 Ağustos. Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin 103. Yıldönümünü kutluyoruz.
Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve kahramanca savaşan tüm şehit ve gazilerimize, yürekli Türk halkına, Şerife bacılarımıza, Halime Çavuşlara, isimsiz tüm kahramanlara çok teşekkür ediyorum.
Zaferimiz bir kez daha kutlu olsun…