50 yıl kadar önce tıpta hedef sadece hastanın ömrünün uzatılması değil, aynı zamanda hastanın yaşam kalitesi ( Quality of Life – QOL)nin de en az bunun kadar önemli olduğu anlaşılmıştır. Bundan yola çıkılarak Sağlıkta Yaşam Kalitesi (Health Related Quality of Life – HRQL) kavramı ortaya atılmıştır. Günümüzde tıbbın hemen her bölümünde uygulamalarda bu konu yerini almıştır. HRQL kısaca söyle tarif edilmektedir: Huzur ve iyilik hissinin yaratılması, kısaca hasta için önemli ve değerli olan şartların sağlanmasıdır. Hasta açısından gerçek fiziksel, ruhsal ve entelektüel fonksiyonların sağlanması anlamındadır. Aile, iş ve toplumsal ortamlarda önemli gördüğü aktivitelere katılabilmesidir. Bu nedenle yaşam kalitesi çok boyutlu olup birçok parametreyi kapsamaktadır. Yaşam kalitesinin bir başka özelliği de kişiye özgü olmasıdır. Şahsın kendi şartları ve tercihlerine göre değişiklikler gösterir. Kişisel ve kültürel değerler, inançlar, benlik, amaçlar, yaş ve hayattan beklentilerine göre kapsamı değişir. Dolayısıyla yaşam kalitesi sübjektif bir kavram olarak ortaya çıkar.
İyilik hali, yaşam kalitesi ve mutluluk görüldüğü gibi çok boyutlu sübjektif kavramlar içermektedir. Bu konuda ölçütleri nelerdir, kişilerin, daha da önemlisi toplumların değerlendirilmesi nasıl yapılmalıdır?
Dünya Sağlık Teşkilatı (World Health Organization – WHO) sağlık tanımını söyle yapmaktadır: Fiziksel, ruhsal (emosyonel) ve sosyal iyilik halidir. Sadece hastalık veya sakatlığın olmaması sağlıklı olma anlamına gelmez. Sağlıklı olabilmek için gerekli şartlardan biri ruhsal ve sosyal yönden iyi olma, huzurlu olmaktır. O zaman biz toplum olarak huzurlu muyuz? Bu konu ile ilgili verilere baktığımız zaman farklı sonuçlar ve yorumlarla karşı karşıya kalmaktayız. Değerlendirmelerin bir kısmının araştırma şirketlerinin anket sonuçları ile yapılmakta olduğunu görüyoruz. Ayaküstü alınan cevaplarla, genelde 2000-3500 kişinin yanıtlarından oluşan bu verilerle ne kadar sağlıklı bir sonuç elde edilmektedir? Ülke halkının durumunu ne kadar sağlıklı olarak yansıtabiliyorlar? Her şeyden önce verilerin toplandığı grubun sayısı ve seçimi çok önemlidir. Bu konu ile ilgili Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine baktığımızda; 2023 Yılında mutlu olduğunu beyan edenlerin oranı %52,7 iken 2024 yılı verisinde oran %49,6 olarak bildirilmektedir. 20 Yıl geriye gittiğimizde ise yine TÜİK’e göre mutluluk oranı %59,6 idi. Günümüzde nüfusumuzun yarısı mutlu mu?! Anketlerde “mutluyum” diyenler veya “mutsuzum” diyenler gerçek bir değerlendirme yapabiliyorlar mı? Anketlerde veya herhangi bir şekilde veri toplarken araştırma grubunun büyüklüğü ve özellikleri uygun olmalı, ayrıca soruların hazırlanması ve soru sorma şekli de son derecede önemlidir.
Mutlu, huzurlu olmak için her şeyden önce karnımızın tok olması gerekir. Başta barınma olmak üzere temel ihtiyaçlar karşılanmalıdır. Bu durumda ekonomik şartlar ön plana çıkıyor. İş, güç sahibi olmak, hatta yaptığımız işten memnun olmamız gereklidir. Ülkemizde işsizlik oranları ortadadır. İşsizlik sadece ekonomik boyutu ile değil, ruhsal ve sosyal yönü ile de önemli bir sağlık bozulma nedenidir.
Kendimizi güvende hissediyor muyuz? Serbestçe düşüncelerimizi ifade edebiliyor muyuz? Sağlık sorunumuz olması halinde, sağlık sisteminden faydalanma olasılığımız nedir? Sağlıkla ilgili sistem ve sisteme ait yönetim kararları güven veriyor mu? Sağlık çalışanları mutlu mu?
Sosyal yönden iyilik hali ölçütlerine gelince, insan ilişkileri, aile bağları, gelenekler, ortak değerler gibi çok daha karmaşık konularda kişinin mutlu olması, sağlıklı ilişkiler içinde olması gereklidir. Ayrıca bireylerin çalışma şartları dışında tatil yapabilmeleri, sinema, tiyatro, konser gibi sosyal ve kültürel faaliyetlere katılabilmesi gerekir.
Kısaca mutlu kişiler geleceğe umutla bakabilenlerdir. Toplum, her yönü ile gelecek kaygısı yaşamamalıdır. Daha 1943’lerde önerilmiş Maslow ihtiyaç piramidine bakmak gerekir.
1 yorum
Önay hocam elinize sağlık. Gelecek yazınızda Maslow ihtiyaç piramidini de paylaşıp yorumlarsanız, okurlarımız da faydalanmış olurlar.