Coğrafyaların insana sunduğu en değerli nimetlerin başında yeşil tabiat örtüsü ve orman ürünleri gelmektedir. Kur’an-ı Kerim bile cennetin nimetlerini, güzelliklerini ağaçlar, sular ve nehirler üzerinden bize tanıtmakta ve müjdelemektedir. (Bakara 2/25, Mutaffifin 83/25-26) Bugün ülkemizin tamamında olmasa bile bazı bölgelerinde gözlerimizi kamaştıran, gönlümüzü ferahlatan yeşil tonlarla kaplı ormanlara sahibiz. Daha da önemlisi bu ağaç kümelerinin içinde tabiatın doğal dengesine katkı sağlayan, sesleriyle bir çeşit musikiyi yansıtan canlılar yaşamaktadır. Diğer bir ifade ile yangınlarda sadece ormanlar değil onlarla birlikte nice ruh taşıyan çaresiz hayvanlar de felaketle yok olmaktadır. Bu nedenle kültürümüzde yangın afetlerine yönelik üzüntü belirtilirken “ciğerlerimiz yanıyor” ifadesi kullanılmaktadır. Ne hikmetse son yıllarda yaz mevsimine girerken orman yangınlarına maruz kalan bir toplum haline geldik. İster istemez bu konuda sabotaj, ihmal, kasıt, yeterli önlem almamak gibi hususlar akla gelmektedir. Sonuçta sebep ne olursa olsun bu tür felaketlerin öznesi insan unsuru ve onun çalıştığı kurumlardır.
Doğal Afetler ve Etkileri
Çağımızda sosyal hayatımızı etkileyen olağanüstü olayların başında deprem, tsunami, sel, heyelan, maden göçükleri, orman yangınları, bulaşıcı hastalıklar, iş ve trafik kazaları gibi felaketler gelmektedir. Ne var ki korku, yıkım ve ölümlere yol açan bu afetlerin nerede ve ne zaman meydana geleceği bilinmemektedir. Bir bakıma bu gayb hali, her çeşit felakete karşı sürekli tedbirli, hazırlıklı olmamızı hatırlatmaktadır. Özellikle yılların birikimi ve kazanımı olan ormanları muhtemel risklere karşı koruma görevi, ilgili kurumlar başta olmak üzere bütün milletimiz için hayati bir meseledir. Aksi halde ihmal ve gaflet sonucu bir kıvılcımla başlayan yangın, kısa sürede büyük bir felakete dönüşmekte insanın ve tabiatın hatıralarını/hafızasını silip götürmektedir. Yakın geçmişte deprem felaketini yaşayan halkımız şimdi de yaz mevsiminde tekrarlanan yangınlarla imtihan edilmektedir.
Oysa ki tarihi süreçte karşılaşılan olay ve kazanılan tecrübelerle doğal afetlerin sebepleri, sonuçları bilimin ışığında yapılacak çalışmalar ve araştırmalarla can ve mal kaybını asgari düzeye indirmek mümkündür. Zira insanın kendi elleriyle katkı sağladığı olumsuzluklara rağmen Yüce Allah, evreni ve onun bünyesine yerleştirdiği ilahi kanun ve sebepleri hem insanların yaşama kalitesini iyileştirmek hem üzerinde gezerek ondan faydalanmayı güvence altına almak için imkânlar vermiştir(Mülk 67/15).
Önce Önlem Sonra Tevekkül
Çoğu zaman tedbir ve tevekkül anlayışımız pratik hayatta yer değiştirmektedir. Bazen şartları yerine getirilmeyen bir tevekkül ile doğal afetlere maruz kaldıktan sonra herkes tedbir ve çözümlerde uzman olmaya başlar. Oysa ki tevekkülün hikmet ve anlamı insanın günlük hayatıyla iç içedir. Bugün, yarın ve daha sonra yapılacak işlemlerle ilgili gerekli önlemlerin önceden alınması şarttır. Hz. Muhammed (sav), ziyaretine gelen bir heyet başkanına, devesinin güvenliği ile ilgili sorduğu soruya, “önce bağla, sonra tevekkül et”(Tirmizî, Ḳıyâme, 60) şeklindeki cevabı, günlük hayatımızda alınacak pratik önlem ve sorumluluğu vurgulamaktadır. Zihinlerde yer etmesi ümidiyle yakın tarihimizin kıymetli bilim insanı Ahmed Hamdi Akseki’nin (1887- 1951) tevekkül anlayışını paylaşmak istiyorum:
Tevekkül, “Maksada erişmek için, lazım gelen maddi ve manevi sebeplerin hepsine yapıştıktan ve başka hiçbir şey kalmadıktan sonra Allah’a itimat etmek ve ötesini O’na bırakmaktır.” Akseki bu özet tanımı yaptıktan sonra iş ve davranışlarımıza ilham kaynağı olacak şu örneği vermektedir: “Yapacağımız şeyi, yapmadan önce tasarlamak, üzerinde düşünmek karar verdikten sonra onu yapabilmek için bütün gücümüzü seferber ederek çalışmak, daha sonra da “işte bu işi meydana getirebilmek için her çareye başvurdum. Bütün sebeplere yapıştım” diyerek sonucu Allah’a bırakmaktır. Akseki tevekkül inancının güncel hayatımıza yansımasını bir ziraat ve tarım örneği üzerinden şöyle izah etmiştir: “Bir tarladan iyi mahsul elde edilmek isteniyorsa; önce tarlayı yabancı ot ve tohumlardan temizler, toprağın ihtiyacı olan gübreyi verir, mevsiminde sürer, iyi cins tohum atar, suyunu eksiksiz verir sonra yeşermeye bırakır. Bundan sonra tarladan mahsul alınıncaya kadar gerekli hizmetlere devam eder ve gerisini Allah’a bırakır.” Artık o mahsulü afetlerden korumak, büyütmek, bereketlendirmek ve kat kat arttırmak veya eksiltmek Allah’a aittir.
Doğal Afetlerde Kader Anlayışı
Kur’an-ı Kerim başımıza gelen iyiliğin Allah’tan, kötülüğün ise nefsimizden kaynaklandığını bildirmiştir: “Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir.” (Nisâ 4/79) Ayetin anlamı hayır, şer, kader ve kaza inancına ışık tutmaktadır. Bununla birlikte “kader ve kaza önceden tespit edilmiştir, artık sonuç değişmez” düşüncesinden hareketle iş ve eylemleri oluruna bırakmak doğru değildir. Aksi halde tembellik, gaflet, cehalet ve sorumsuzluktan kaynaklanan zarar ve yıkımlarla karşılaşılması kaçınılmazdır. Çünkü atomdan güneş sistemine kadar kâinatta var olan her şey ilahi bir programa tabi olarak tayin edilmiş bir hesapla mecrasında akıp gitmektedir. (Yasin 36/38-40)
Buna rağmen insan genellikle başarılarıyla övünür fakat sebep olduğu felaket ve başarısızlıklarla yüzleşmekten hoşlanmaz. Oysa ki “ilim maluma tabidir” prensibi gereğince kişi iradesini hangi fiile sarf ederse, Allah onun elinde o fiili yaratır ve sorumluluğu da bu iradesi sebebiyle başlamaktadır. Böylece Allah’ın bir şeyi ezelde bilmesi, insanı onu yapmaya mecbur etmez. Fakat insanlar yapacağı için onu bilir. Kaldı ki Allah’ın hayra rızası vardır ve teşvik etmektedir. Şerre ise rızası yoktur ve olumsuzluğuna dikkat çekmektedir. Artık kim iradesini hayra yöneltirse hayrı ona kolaylaştırır ve onun elinde yaratır. Kim de iradesini şerre sarf ederse rızası olmamakla birlikte onu da kişinin elinde yaratır. Çünkü kul çalışıp kazanan(kesbeden), Allah ise yaratan (hâlik)dır.
Tedbirler Felaketleri Önler veya Hafifletir
Şüphesiz yaz mevsimi, orman ve arazi yangınlarının en riskli zamanıdır. Esasen yıl boyunca ormanlık alanlarının giriş ve çıkışları kontrol altına alınarak kameralarla izlenmesi önem arz etmektedir. Dış temasa açık ve tehlike arz eden bölgeler tel örgüler içine alınabilir. Aynı şekilde bu mevsimde görevli personel sayısı birkaç kat daha arttırılarak sarı veya kırmızı alarm seviyesine çıkarılabilir. Diğer bir ifade ile yangın anındaki gayret, hassasiyet, tedbirler ve kararlı çalışmalar yangın çıkmadan önce de yapılmalıdır. Yetkililerin açıklamalarına göre kısa süre içinde 624 yangının gündeme gelmesi düşürücüdür. Özellikle İzmir Valisinin “Çeşme, Ödemiş, Seferihisar, Foça ve Aliağa yangınlarının elektrik hatlarından çıkan kıvılcımların, yakınlardaki otları tutuşturarak kısa sürede buradan etrafa ve ormanlara yayılmış” şeklindeki açıklaması önemli ip uçları vermektedir. Keşke bu tespit Basra harab olmadan önce ortaya çıkarılsaydı. Bu durumda elektrik hatlarını kuran ve işleten şirketlerin kim tarafından ve nasıl denetlendiğinin araştırılması şarttır.
Ekiplerin Özverili Çalışmaları
Bir hakkı teslim etmek gerekirse o da yangın söndürmede görev alan personelin hayatları pahasına da olsa başarıyla çalışmasıdır. Nitekim bu zor ve riskli çalışmada üç görevli şehit olmuştur. Allah rahmet eylesin, yakınlarına da sabırlar ihsan etsin. Bu bağlamda çağın teknolojisine uygun kara ve hava söndürme araçlarının yeterliliği, milli bir mesele olarak ele alınmalı varsa eksiklikler mutlaka giderilmelidir. Yüce dinimiz İslam, hiçbir canlının ateşle cezalandırılmasına/ölümüne izin vermezken bu vs. yangınlarda yüzlerce evin kül olması, kapalı mekanlardaki besili hayvanlar ile ormanlarda sayılamayacak kadar canlının telef olması izah edilemez. İdari ve siyasi açıklamalar da bu hüzünlü tabloya kefaret olamaz. Unutulmamalıdır ki hiçbir mazeret/teselli kaybolan maddi ve manevi değerlerin yerine ikame edilemez. Tek çare ve umudumuz artık benzer afetlerin tekrarını beklemeden 7/24 mesaisine göre çalışarak donanımlı olmak ve tedbirler almaktır.
1 yorum
MaşâAllah bârekAllah kıymetli hocam. Çok güzel. Tespit, tedbir ve çarelerini havi enfes bir değerlendirme. Rabbim râzı olsun. İnşâAllah bundan böyle ilgili ve yetkililer, iş işten geçmeden gerekli tedbirleri alırlar. Merhametsizleri merhamete getirmek güçtür amma, en azından akl-ı selim sahiplerini, çeşitli eğitim yollarıyla, özellikle sosyal medyadan yararlanarak bilgilendirmek, milli konularda daha hassas ve duyarlı hale getirmek mümkündür diye düşünüyorum. Kalemize kuvvet, yüreğinize sağlık, ömrünüze berket, emeğinize yüce Rabbimden mükâfatlar temennisiyle; selam, saygı, sağlık ve âfiyet dileklerimle.