Yüzyılın dinamikleri, devletlerin güvenliğini yalnızca askeri güçle değil; bilgi, eğitim, teknoloji ve insan kaynağı ile ölçer hale getirmiştir. Bu nedenle, liyakatli insan yetiştirmek, artık sadece eğitim veya yönetim değil, doğrudan bir milli güvenlik meselesi haline gelmiştir. Zira kalkınamayan, bilim üretemeyen, krizleri yönetemeyen ya da adil sistemler kuramayan toplum ve ülkeler, iç ve dış tehditlere karşı daima hem güçsüz hem de savunmasız kalırlar.
Liyakat Neden Stratejik Bir Konudur? Liyakat, bireyin bir göreve bilgi, beceri ve deneyimiyle uygun olması anlamına gelir. Liyakat sisteminin olmadığı bir toplumda, yönetimden adalete, eğitimden ekonomiye kadar her alanda çöküş baş gösterir. Bu çöküş, sadece toplumsal huzuru değil, devletin beka sorununu da tetikler. Niteliksiz kadrolarla yönetilen devlet kurumları, dış müdahalelere açık hale gelir; bilgi üretemeyen eğitim sistemleri, teknolojik bağımlılığı artırır; liyakatsiz güvenlik bürokrasileri ise istihbarat zaafları doğurur.
Eğitim Sisteminin Kritik Rolü: Liyakatli insan yetiştirmenin ilk adımı eğitimle başlar. Sadece sınav başarılarıyla şekillenen değil, düşünebilen, sorgulayan, araştıran bireyler yetiştiren bir sistem, geleceğe güvenle bakmamızı sağlar. Eğitimde fırsat eşitliğini sağlayamayanv ve sadece ezberci yaklaşımlara saplanan ülkeler; liyakati değil, ezberi ödüllendirir hale gelirler. Bu da uzun vadede kurumsal yozlaşmayı ve entelektüel çölleşmeyi beraberinde getirir.
Kurumsallaşma ve Liyakat : Kurumlar, toplumun omurgasıdır. Bu omurgada görev alacak bireylerin, siyasi sadakatle değil, mesleki yetkinlikle seçilmesi son derece önemlidir. Bunun tersine durumda, kurumlar kriz anlarında refleks veremez ve cevap üretemez hale gelir. Bu tür zafiyetler, sadece yönetimsel aksaklıklara değil, dış politika ve güvenlik alanlarında da kırılganlıklara neden olur.
Liyakatsizlik, Zafiyet Üretir. Tarih boyunca görülen pek çok devletin çöküşü, dış düşmandan çok, bizzat kendi içindeki zafiyetlerden kaynaklanmıştır. Rüşvetin normalleştiği, hak edenin değil “yandaş olanın” kazandığı sistemlerde güvenlik açıkları büyür, sosyal adalet yara alır ve toplum giderek devlete olan inancını kaybeder. Bu durum, yalnızca iç huzuru değil, ülkenin dışa karşı caydırıcılığını da azaltır.
Geleceğe güvenli yürüyüş, ancak liyakatle mümkündür. Bugünün dünyasında bir ülkenin en büyük silahı; iyi eğitilmiş, adaletli, üretken ve sorumluluk sahibi bireylerinin olmasıdır. Bu bireyleri yetiştirecek ortamın sağlanması, liyakatin esas alınması ve sistematik bir şekilde korunması; yalnızca kalkınmanın değil, milli güvenliğin de teminatıdır. Dolayısıyla, liyakat meselesi lüks değil, bir beka meselesidir. Ve bu meseleye gereken önemi vermek, gelecek nesillerin güvenliğini sağlamakla eşdeğerdir.
Türkiye’de Liyakat ile İlgili Uygulamalar:
Kamu Personeli Seçme Sistemi (KPSS): Devlet kadrolarına girişte objektif bir ölçme-değerlendirme sistemi olarak kullanılması.Adayların bilgi düzeyine göre sıralanmasıve fırsat eşitliği sağlaması, olumlu yönleridir. KPSS puanı yeterli olsa bile, mülakat sistemi çoğu kadrolar için belirleyici olmaktadır. Mülakatın şeffaf ve denetlenebilir olmaması, liyakat ilkesine zarar verdiği yönünde eleştirilmektedir.
Görevde Yükselme ve Atama Süreçleri: Kamu kurumlarında görevde yükselme için yönetmelikler hazırlanmıştır; çoğu zaman yazılı sınav şartı aranır. Yazılı sınavların ardından yapılan mülakatlarda liyakat dışı atamalar yapıldığı yönünde yaygın kamuoyu algısı vardır. Kurumlar arası atamalarda veya “makam değişikliği” gibi işlemlerde, liyakatten çok aidiyetin etkili olduğu öne sürülmektedir.
Eğitim ve Akademik Kadrolar: Akademik yükselme kriterleri (yayın, tez, jüri değerlendirmesi vs.) teorik olarak liyakate dayalıdır. Atamalarda “kişiye özel ilan” açıldığı ve bazı durumlarda akademik unvanların bilimsel değil, ilişkisel temellerle verildiği eleştirilmektedir. Üniversitelerde yönetici atamalarında siyasi yakınlıkların belirleyici olduğu iddiaları yaygındır.
Yargı ve Emniyet Teşkilatlarında Atamalar: Yargı ve güvenlik alanlarında sınav ve akademi süreçleriyle mesleğe alım yapılmaktadır. Atama ve terfilerde çoğu kez, liyakate önem verilmeyip, siyasi ve ideolojik yakınlıkların etkili olduğu yönünde eleştiriler kamuoyunda sıkça yer bulmaktadır. Yargı bağımsızlığı tartışmaları da liyakat konusunu doğrudan etkilemektedir.
Kamu İhaleleri ve Yönetici Atamaları : Kamu ihalelerinde ve üst düzey yönetici atamalarında liyakatten çok “sadakat” temelli tercihler yapıldığı iddiaları yaygındır.Bazı kurumlarda “akraba atamaları” ya da “aynı grup, cemaat ve partiye yakınlık” esasına göre pozisyonların doldurulması ciddi şekilde eleştirilmektedir.
Genel Değerlendirme: Türkiye’de liyakat ilkesini destekleyen yapısal mekanizmalar mevcut olmakla birlikte, uygulamada bu mekanizmaların çoğu kez şeffaflıktan uzak, öznel ve siyasi etkiler altında işlediği görüllmektedir. Bu durum da liyakat algısının zedelenmesine ve toplumsal güvenin sarsılmasına neden olmaktadır.
Sınavı kazanıp Mülakatla Elenmek.
Bir ülkenin gerçek gücü, sadece top, tüfek, uçak ve tankında değildir. En büyük güvenlik duvarı, eğitimli, ehil ve vicdanlı insan kaynağıdır. Bu yüzden liyakat, sadece bir yönetim ilkesi değil, aynı zamanda milli güvenlik meselesidir. Türkiye’de ise bu ilkenin ne kadar yaşatıldığı, her geçen gün daha çok tartışılıyor.
Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) yıllardır gençlerin en büyük sınavlarından biri. Aylarca çalışıyorlar, yüksek puanlar alıyorlar. Ama sonra iş mülakata gelince işler birden farklı yönlere evriliyor. Mülakatta sorulanlar belli değil, kriterler şeffaf değil, sonuçlar tartışmalı. “Sınavla girip mülakatla elenmek” bu ülkede sadece bir deyim değil, bir gerçeklik haline geldi.
Bununla da kalmıyor. Üniversitelerde “kişiye özel ilanlar”, kurumlarda “akraba atamaları”, idari pozisyonlarda “siyasi sadakat”, liyakat yerine geçiyor. Öyle ki, bir kamu kurumunda çalışmanın yolu artık bilgi ve birikimden çok, “kimi tanıdığı, hangi grubun elemanı olduğuna” dayanıyor. Bu da sadece bireysel hayal kırıklıklarına değil, devlet mekanizmasının zayıflamasına yol açıyor.
Peki bu sadece bir adalet sorunu mu? Hayır. Bu aynı zamanda bir güvenlik sorunu. Liyakatten uzak bir sistem, krizleri yönetemez. Bilim üretemez. Dışa bağımlılığı azaltamaz. Adaleti sağlayamaz. Vatandaş, devlete güvenini yitirir, kurumlara olan inanç zedelenir. Bu da sosyal bütünlüğü, iç huzuru ve en önemlisi devletin direncini doğrudan etkiler. Bugün Türkiye’de genç bir mühendis, alanında uzman bir akademisyen ya da idealist bir hukukçu, eğer sistem dışına itiliyorsa; sadece birey değil, ülkenin geleceği de kaybediliyor demektir. Sorun sadece liyakatsiz atamalar değil, liyakatli insanların sistemden dışlanmasıdır.
Güvenli bir gelecek istiyorsak, öncelikle ehliyet ve liyakati savunmalıyız. Çünkü liyakat, sadece hak edenin göreve gelmesi değil; ayni zamanda, devletin ayakta kalma refleksidir.
3 yorum
Çok güzel bir analiz.
Çok güzel, doğru ve gerekli bir analiz olmuş Hocam.
Yorumunuza sonuna kadar katılıyorum,yüreğinize sağlık