Üç tarafımız denizlerle çevrili. Ama biz bu denizlerimizden yeterince faydalanamıyoruz. Hala, yüzme bilmeyenlerimizin sayısı oldukça fazla. Daha çok yaz mevsimlerinde Ege ve Akdeniz’de denize giriyor, arta kalan zamanlarda da balıkçılık yapıyoruz. Denizlerimizde balık da kalmadı artık. Karadenizliler olarak artık yeterince hamsi yiyemiyoruz.
Diğer yandan, petrol, doğal gaz ve madenler gibi doğal kaynakları aramak ve çıkarmak için de denizlerimizden yararlanmalıyız. Karadeniz’de ve Akdeniz’de çevresini saran diğer ülkelere göre en fazla sahil şeridine sahip ülkeyiz. Yine de denizlerimizde bu tür enerji kaynaklarını kendi imkanlarımızla arayıp çıkarmamız çok yenidir.
Lozan Barış antlaşması ile Ege Denizinde karasuları 3 mil olarak belirlenmiştir. Ancak 1936 yılında Yunanistan tek taraflı olarak çıkardığı kanunla karasuları genişliğini 6 mil olarak belirlemiştir. Türkiye, ancak 1964 yılında çıkardığı kanunla Ege Denizi’nde karasularını 6 mile çıkararak bu eyleme karşılık verebilmiştir. Şimdi, Yunanistan karasularını 12 mile çıkarmak için işbirliği ortamları ve ortaklıklar yapıyor.
2000’li yıllardan sonra Doğu Akdeniz‘in enerji kaynakları açısından zengin rezervlere sahip olduğu ortaya çıkınca ABD, AB, Çin ve Rusya gibi büyük devletlerin ilgisi bu bölgeye yoğunlaştı. Mısır’ın 2004 yılında, İsrailin 2009 yılında yaptığı doğal gaz keşifleri üzerine enerji şirketleri Doğu Akdeniz’de yoğun faaliyetlerde bulundular.
Karadeniz’de ise Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Gürcistan ve Rusya’nın enerjiye yönelik faaliyetleri oldukça eskiye dayanır. Dahası, Rusyanın 17.yy’dan itibaren sıcak denizlere inme politikası harita yapılması için deniz araştırmalarına yönelik kurumlarını ve deniz gücünü çağdaşlaştırma adımları atmıştır. Bu anlamda ilk olarak etkin bir donanma gücü ile Karadeniz’in haritasını yapmak için özel kurumlar kurmuştur. Bu politika daha sonra gelen Rus Çarları tarafından da devam ettirilmiştir.
Rusya, bu dönemde, karşısındaki en büyük güç olan Osmanlı İmparatorluğunun denizlerdeki etkinliğini kırmak için 1770 yılında Çeşme, 1827 yılında Navarin ve 1853 yılında Sinop baskınlarını gerçekleştirmiştir. Ardından gerçekleştirilen barış anlaşmaları esnasında da boş durmamış Karadeniz’in daha ayrıntılı haritalarını yapmışlardır. Hatta, Karadeniz ve Marmara Denizi’nin haritalarının çıkarılması amacıyla Osmanlı Devletinden izin almışlardır.
1845-1848 yılları arasında Marmara Denizinin batımetri haritası mesaha (ölçüm) çalışmaları Ruslarla birlikte gerçekleştirilmiştir. 6 Kasım 1845 yılında başlayan çalışmalarda Rus heyetine M.P. Manganari isimli bir yüzbaşı komuta etmiştir. Türk heyeti ise Tersane-i Amire kaptanlarından Kaptan Ahmet hoca komutanlığında, Mekteb-i Bahriyeden Yüzbaşı Çuhadarzade Mehmet Efendi, Hasan Kaptanzade Ali Efendi ve Bahriye mektebi son sınıf öğrencilerinden 10 kişi ile birlikte toplam 180 kişiden oluşturulmuştur. Çalışmalar 1831 yılında inşa edilen Gül-i Sefid isimli korvet ve Mistik isimli iki direkli yat ile gerçekleştirilmiştir. 1848 yılında bu ölçümlere Cay-ı Ferah biriki katılmıştır.
Marmara Denizinde Ruslarla birlikte yapılan çalışmalara katılan Bahriye Mektebinden her bir öğrenciye yeni kıyafet almaları için 500’er kuruş verilmiştir. Aylıkları 80 kuruştan 250 kuruşa yükseltilmiştir. Bu öğrenciler içinde 2 Trabzonlu, 1 Oflu, 1 Rizeli, 1 Samsunlu olmak üzere toplam 5 Karadenizli öğrencinin yer alması oldukça manidardır. Tüm tablo aşağıda verilmiştir.
Adı | Memleketi | Adı | Memleketi |
Hasan Efendi | Trabzon | Ömer Efendi | Rize |
Mustafa Efendi | Trabzon | Osman Efendi | Canik |
Hasan Efendi | Of | Ali Efendi | Asitane (İstanbul) |
Halil Efendi | Birgi | Hüseyin Efendi | Eyüp |
Hüseyin Efendi | Uzunyol | İsmail Efendi | Kasımpaşa |
Deniz Araştırmalarında Yeni Dönem
2. Dünya savaşından sonra gelişen teknoloji ile birlikte denizlerdeki enerji ve maden kaynaklarının çıkarılması için deniz araştırmaları daha da önem kazanıyor. Bu deniz araştırmaları artık sadece derinliğin belirlenmesi yanında deniz altındaki kaynakların tespit edilmesi gibi Jeofizik çalışmalara dönüşüyor.
1965 yılından itibaren Yunanistan Ege Denizi’nde Petrol aramak için izinler veriyor. Türkiye ise buna 1974 Yılında Dz. K.K., Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığına ait TCG Çandarlı gemisi ile karşılık verebiliyor. Yunanistan bu durumu krize çeviriyor. Kıbrıs Barış Hareketi nedeniyle ortam sakinleşmesine rağmen bir yıl sonra Norveç’ten kiraladığımız gemi Yunanistan’ın itirazları nedeniyle Ege Denizine çıkmıyor.
1976 yılında MTA, Sismik-I hizmete sokuluyor. 1979 yılında Dokuz Eylül Üniversitesine ait R/V Koca Piri Reis gemisi denizlerimizde bilimsel araştırmalara başlıyor. Bu gemiler yakın zamanlara kadar Ege Denizi ve Akdenizi boş bırakmamışlardır. Ülkemizin dış politika faaliyetlerine yönelik çalışmalar yanından bilimsel araştırmalar gerçekleştirmişlerdir.
Yunanistan ve GKRY’nin Akdeniz’de yaptığı hukuksuz girişimlere yönelik olarak 2013 yılında Barbaros Hayreddin Paşa, 2017 yılında Oruç Reis arama gemisi ile Fatih sondaj gemilerinin ülkemiz envanterine katılımı dönemin Enerji Bakanı Berat Albayrak‘ın gayretleriyle gerçekleştirilmiştir. Ardından, 2018 yılında Yavuz, 2020 yılında Kanuni ve 2022 yılında Abdülhamid Han sondaj gemileri filoya katılmıştır. 2025 yılında iki yeni sondaj gemisi ile birlikte dünyanın en modern ilk 4 enerji filosuna sahip ülkesi konumuna yükseliyoruz.
Son Söz
Türkiye olarak denizlerdeki faaliyetlerimize hep geç kaldık. Denizlerimize yönelik politikalar bıçak kemiğe dayandığında günü kurtarmak için oluşturulmaktadır. Denizlere yönelik kurum ve kuruluşlar farklı Bakanlıklar altında faaliyet göstermektedirler. Bunda Osmanlı’dan Tükiye Cumhuriyeti’ne miras kalan Bahriye Nezareti‘nin yani Denizcilik Bakanlığı’nın 16 Ocak 1928 tarih ve 1198 sayılı kanun ile lağvedilmesinin büyük etkisi vardır.
Medeniyet denizle başlar. Osmanlı İmparatorluğunun en güçlü olduğu dönemler denizde güçlü olduğu dönemlere denk gelmektedir. Unutmamak gereki ki “Denizlere hakim olan cihana hakim olur“,
Türkiye geçmişten günümüze büyük badireler atlatmıştır. Türkiye’yi zengin enerji kaynaklarına sahip Doğu Akdeniz’de Antalya körfezine hapsetmek emeli Mavi Vatan ile tersine çevrilmiştir. Ardından, 2011 yılında KKTC ile 2019 yılında Libya ile yapılan Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmaları denizlerimizdeki hak çıkarlarımızın korunmasında büyük adımlar olmuştur.
Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin olmadığı hiç bir proje hayata geçirilemez. Bu anlamda Kıbrıs’ta iki devletli çözüm tek seçenek olarak durmaktadır. Kıbrıs Türkü’nün ve ülkemizin haklarını uluslararası hukuka aykırı olarak çiğnemeye yönelik her türlü faaliyet Mavi Vatan engeline takılacaktır.
Denizlerimizdeki haklarımızın korunmasına yönelik politika oluşturmak üzere ülkemizin denizlere gereken önemi vermesi bunun sonucu olarak Denizcilik Bakanlığı’nın kurulması elzemdir. Bu jeopolitik bir zorunluluktur.
Bizim GKRY’den ne eksiğimiz var.
Kaynakça
Maden, N. (2025), Uluslararası İlişkilerde Bir Dış Politika Aracı Olarak Araştırma ve Sondaj Gemileri: Türkiye örneği (1909-2023), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi – Sosyal Bilimler Enstitüsü.