İlk cinayet bir kardeş eliyle işlendi.
Ve belki de insanlık, o gün “korkudan değil”, utançtan ilk kez başını eğdi.
Ama sonra ne oldu?
Tarihin rotası “haklılık” değil, “güç” üzerinden çizildi.
Ve güç, her zaman en yüksek sesin değil, en çok susturanın eline geçti.
İmparatorluklar kuruldu, imparatorlar değil halklar öldü.
Topraklar paylaşıldı ama açlık bölünmedi, kin unutulmadı.
Türklerle Moğollar, ortak ataların çocuklarıydı.
Ama Cengiz’in çeliğiyle Alparslan’ın duası çarpıştı.
Almanlarla İngilizler, aynı Germen köklerinden büyüdü.
Ama sanayi, sömürge ve ego, onları iki dünya savaşında karşı cephelere fırlattı.
Yahudilerle Araplar, İbrahim’in oğullarıydı.
Ama petrol, sınırlar, ideolojiler ve “tarihin birilerine daha kutsal olduğu” fikriyle kan döküldü.
Kimin Habil, kimin Kabil olduğuna karar vermek artık o kadar karıştı ki…
Modern çağda katil de kurban da maske takıyor.
Ve çoğu zaman biz sadece feryadı duyuyoruz, faili değil.
Teknoloji ve Tanrı Kompleksi
İnsan Tanrı’ya özeniyor artık.
Yeni bir evren yaratmaya çalışıyor.
Yapay zekâ, nükleer enerji, biyoteknoloji, iklim mühendisliği…
Ama Tanrı olmak için yeterli bilgelik olmadan,
kudretli araçlar, insanı felakete daha hızlı götürüyor.
İnsanlık bir “düğmeye basarak” şehirleri yok edebiliyor artık.
Habil’i öldürmek bir taşla değil, bir algoritmayla oluyor.
Kabil’in yüzü şimdi maskelenmiş:
Bir CEO, bir general, bir teknokrat, belki bir sanal karakter…
Peki Neden Durmuyoruz?
Çünkü savaş sadece kurşunla değil, ekonomik bağımlılıkla,
medya propagandasıyla,
kimlik politikalarıyla,
“sen – ben” diliyle yapılıyor artık.
Kolektif bilinçaltımız, “öteki”ne karşı her zaman tetikte.
Barış kültürü öğretilmiyor,
Tarihin barışla kazanılmış dönemleri unutuluyor.
Marshall Planı, Birleşmiş Milletler’in barış gücü, Avrupa Birliği gibi deneyimler,
küresel medya gürültüsünde boğuluyor.
Peki Yol Nerede?
1. Eğitim Devrimi:
Tarih kitapları zaferlerle değil, barışla övünmeli.
Çocuklar düşmanı değil, farklıyı anlamayı öğrenmeli.
2. Kültürel Diplomasi:
Müzik, sinema, edebiyat; barışın en kalıcı silahlarıdır.
Yunanlı bir şairle, Mısırlı bir ressam barış için el sıkıştığında,
siyaset sustuğunda bile sanat konuşur.
3. Ekonomik Eşitlik:
Küresel sömürü sürdükçe barış yüzeysel kalır.
Yeni bir küresel gelir adaleti sistemine ihtiyaç var.
Mesela “Savaş vergisi” yerine “Barış fonu” kurulmalı.
4. Dijital Barış:
Sosyal medya platformları “kin algoritmalarını” değil,
uzlaştırıcı içerikleri öne çıkaracak şekilde regüle edilmeli.
Dijital barış arabuluculuğu gerçek diplomasi kadar önemlidir artık.
5. İnançlar Arası Etik Ortaklık:
Farklı dinlerin alimleri ortak bildirilerle nefretin önüne geçmeli.
İnanç, artık ayrıştıran değil, haysiyetli birleştirici olarak öne çıkmalı.
Ve Belki de… Hâlâ Umut Vardır
Kabil belki hâlâ Habil’i öldürüyor.
Ama Habil’in bir duası hâlâ göğe yükseliyor.
Ve belki de bu dua, bizim ellerimizle gerçekleşecek:
Bir barış cümlesiyle, bir uzlaşmayla, bir empatiyle…
“Kabil” olan yanımızla yüzleşip, “Habil” olan yanımızı yaşatabildiğimiz an, tarih, yeniden yazılmaya başlayacak.
63
önceki yazı