Gazze, Ölüm ve Açlık
İsrail Müslümanların kutsalı olan Ramazan, bayram ve hac günlerine saygı duymadan Gazze’de katliama ve zulme hız kesmeden devam etmektedir. 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde yaşanan bu vahşete karşı, genelde insanlığın özelde İslam dünyasının tarih önünde kabul edilebilecek hiçbir mazereti yoktur. Şu ana kadar 55 bin insan öldürülmüş, enkaz altında kalanlarla cezaevlerinde kaybolanların sayısı ise tam bilinmemektedir. Sağ kalanlar da açlık ve çaresizlik içinde ölümlerini beklemektedir. Altmış kadar İslam ülkesi, şu ana kadar ekonomik, siyasi, diplomatik veya eylem olarak caydırıcı bir önlem alamamıştır. Bu tutumuyla İslam dünyası 1967 yılındaki Filistin İsrail savaşının gerisinde kalmıştır. O yıllarda uygulanan ekonomik ambargo ve müeyyidelerle önemli sonuçlar alınmıştır.
Uzun süre Ermenistan’ın işgalinde kalan Karabağ’ın acısını yaşayan Azerbaycan dost ülke ilan ettiği katil İsrail ile petrol ağırlıklı ticari ilişkilerini sürdürmektedir. Ayrıca 2025 Eurovision Şarkı Yarışmasına katılan bu Siyonist ülkeye nihai olan 12 tam puanı vererek dereceye girmesini istemiştir. Peki diğer İslam ülkeleri masum mu? Hayır bunların da bir bölümü doğrudan veya dolaylı olarak İsrail ile ticari faaliyetleri devam etmektedir. Olağanüstü hallerde İslam dünyası için bir umut kaynağı ve güç olması gereken “İslam İşbirliği Teşkilatı” da bir varlık gösterememiştir. Gazze adım adım haritadan silinmek istenirken bu teşkilatın güçlü ve caydırıcı bir tepkisini duyamadık. Oysa ki Müslüman devletlerin ve halkının siyasi, diplomatik hassasiyetleri doğru yönetilmesi hayati öneme arz etmektedir. İsrail’e ve ona destek veren ülkelere karşı uluslararası düzeyde konjektürel önlemler alınabilirdi.
Körfez Ülkeleri ve ABD Yakınlaşması
İslam coğrafyasının hassas bölgelerini paylaşan körfez ülkelerinin zengin ekonomilere sahip oldukları tartışmasızdır. Lüks ve israf ağırlıklı bütçeleriyle savaş sürecinde adalet, özgürlük ve insan hakları ekseninde Filistin/Gazze yanında yer almaları beklenirken, İsrail’i öncü karakol gibi kullanan ülkelerle ilişkilerini dahi gözden geçirmediler. Aksine bu ülkelere yaklaşarak içli dışlı oldular. Bu bağlamda ABD seçimleri beklendi. Sonuç belli olduğunda seçimleri kazanan irade, önceki yönetimi aratır mahiyette Gazze’yi tatil köyü yapmak gibi akla ve hayale sığmayan bir görüş açıkladı. Ne yazık ki Filistin halkını “tehcir” ile tehdit eden yeni yönetimle 2,5 trilyon dolar hacminde antlaşmalar imzalayarak mutluluklarını kutladılar. Kısaca sinir uçlarına işaret ettiğimiz bu ve daha nice meseleler düşünüldüğünde İslam dünyasının dağınık haline ve duruşuna üzülmemek elden değildir. Bu nedenle İslam dünyasının problemlerinin görüşülmesi gereken hac buluşmasını açıklarken İslam ülkelerinin bu “acınır haline” birkaç cümle ile dikkat çekmek istedim.
Uluslararası Hac Buluşması
İslam dünyası hicri 1446, miladi 2025 yılı hac mevsimine girmiş bulunmaktadır. Mekke vadileri, dünyanın dört bir yanından kara, deniz, hava yoluyla akın akın (fevc fevc) gelen ırkı, rengi ve dilleri farklı, inançları aynı insanlarla dolup taşmaktadır. Bir zamanlar şirk, küfür, zulüm ve cahiliye adetlerinin yaşandığı yerler hac günlerinde tekbir ve telbiyelerle yankılanmaktadır. Bu evrensel konferans/buluşma Müslümanların birlik/beraberlik ve problemlerini çözmeleri için önemli bir fırsattır. Her kıtadan gelen milyonlarca Müslüman ile birçok bakan ve devlet yöneticileri bir araya gelmektedir. Çünkü hac, semboller (ayetler ve hikmetler) ekseninde evrensel bir buluşmadır. Hacılar kutsal topraklara gelen Allah’ın misafirleridir. Bu vesile ile Mikat, Telbiye, İhram, Kâbe, Sa’y, Arafat, Müzdelife ve Mina gibi mekanların her biri müminlere anlam ve işaretler hatırlatmaktadır.
Mikat, uzak ve farklı yönlerden gelenlerin Mekke’ye belli bir mesafe kala belirlenmiş sınırlarda ihrama girdikleri ve ön hazırlıklarını yaptıkları yerlerdir. Bir bakıma harem bölgesine girerken, canlılara hatta yeşilliğe zarar vermeyecek bir teslimiyetle ölmeden önce ölümü, hesaba çekilmeden önce, hesap vermeyi hatırlamaktır.
İhram, İmam Gazali’nin ifadesiyle müminin telbiye ve tekbir eşliğinde haccın sözleşmesini imzalamasıdır. Makam, mevki ve gururdan uzaklaşarak Allah’a dönüşü hatırlamaktır. (Maide; 5/48) Kişinin bu teslimiyeti, yalın ayak, başı açık ve beyazlara bürünmüş haline takva elbisesi diyenler de vardır.
Telbiye ise, Allah’ın davetine icabet etmek, emrine boyun eğmek, hüküm ve kudretine inanmak, birliğini tasdik etmek, nimet ve hamdın O’na ait olduğunu kabul etmektir. (Müslim, Hac, 3)
Kâbe, Hz. İbrahim ve oğlu İsmail’in aracılığıyla inşa edilen ilk ibadet evidir. Müminler için burada Makam-ı İbrahim, güven/emniyet ve apaçık semboller (deliller) vardır. (Al-i İmran; 3/96–97) Uzaklardan yaya veya binekler üzerinden argın yorgun gelenler (Hac, 22/ 26–27) tavaf mahalli, rükû ve secdeye varanlar için ortamın tertemiz tutulması istenmiştir. (Bakara 2/125)
Sa’y, Safa ile Merve arasında yapılan bir umut yürüyüşü ve koşuşturmadır. Hz. İbrahim, eşi Hacer ile oğlu İsmail’i Mekke’de bıraktıktan sonra geçici bir süre için ayrılmıştı. Hacer, oğlu İsmail için ıssız vadide su aramak üzere Safa ve Merve tepeleri arasında bazen hızlı bazen koşar adımlarla yedi kez gidip gelmiştir. Sonuçta Beytullah’ın yakınında yerden fışkıran zemzem suyu ile önce Hacer’in ihtiyacı karşılanmış sonra da hacca gelenlere ikram etmek gibi tarihi bir hizmet geleneği (Sikâye) oluşmuştur. Böylece Safa-Merve bir sembol/Şeâir olarak haccın dini vecibeleri arasına girmiştir. (Bakara 2/158) Diğer taraftan insanın en zor anlarda bile umudunu kaybetmeden çalışmak suretiyle amacına ulaşmanın güvencesi verilmiştir. (Necm; 53/39)
Arafat, hac ibadetinin en heyecanlı ve doruk noktasıdır. Peygamberimiz (sav) “Hac Arafat’tır” buyurmuşlardır. (Tirmizî, Tefsir, 3) Yüce dinimizin kemale erdirildiği, nimetin tamamlandığı ve din olarak İslam’ın seçildiği müjdesi, (Mâide 5/3) veda haccında ve Arafat’ta verilmiştir. Ayrıca Allah Resulu veda hutbesinde yüz bini aşkın sahabeye özetle şu evrensel değerleri açıklamıştır:
“Ashabım herkesin canı, malı, ırzı, hayatı korumuştur. Kimin yanında bir emanet varsa sahibine iade etsin. İslam’da haksızlık, zulüm ve fitne yoktur. Cahiliye döneminden gelen faiz ve kan davaları kaldırılmıştır. Kadınlar size Allah’ın bir emanetidir. Onların erkekler, erkeklerin de onlar üzerinde hakları vardır. Müslümanlar birbirlerine kardeştir, kendilerine “Kur’an ve Sünnet” emanet olarak bırakılmıştır. Allah’ın eşi ve benzeri yoktur. İnsanlar Hz. Adem’den o da topraktandır aralarındaki gerçek üstünlük ırk ve renkte değil Allah’ın emir ve yasaklarına karşı duyarlı (takva sahibi) olmaktadır. (Buhari, Hac, 134)
Müzdelife, hacıların Allah’ı telbiye, tekbir ve zikirle çokça anmaları istenen “Meş’ar-i Haram” dır. Sahabeden Cabir (r.a) veda haccında Müzdelife’ki manzarayı şöyle tasvir etmektedir: “Resûlüllah (sav) Kasva üzerindeydi, ben onun önünde gidiyordum. Başımı kaldırıp gözümün yetiştiği kadar uzaklara baktığımda sanki o geniş vaha, atlı veya bir insan meşceri/ağaçlığı olmuştu. Hac kafilesinin sağına soluna geçip tekrar baktım. Her tarafa bir insan deryasının/denizinin dalgalanarak akıp gittiğini gördüm” (Tecrid-i Sarih Terc.10/ 393)
Mina, Hz. İbrâhim rüyasında gördüklerini gerçekleştirmek amacıyla oğlunu kurban edeceği sırada Allah tarafından gönderilen kurbanlığın kesildiği ve kabul edildiği mekandır. Burada yapılan bir mescit, halk arasında “Mescid-i İsmâil” olarak anılmaktadır. Kur’an’da da Hz. İbrahim ile oğlu İsmail’in imtihana tabi tutuldukları, babasının rüyasında oğlunu kurban niyetiyle boğazladığını görünce, emri/hükmü yerine getirmeye teşebbüs etmek üzere iken, büyük bir kurbanlık hediye edilerek Hz. İsmail’in kurtarıldığı açıklanmıştır. (Sâffât 37/102-108) Mina’da bayram günlerinde Şeytan taşlama olayı da haccın derin ve anlamlı bir sembolüdür. Asıl maksat insanın ruhunda, nefsinde, davranış ve eylemlerinde ön plana çıkan kötülükleri, hileleri, vesveseleri, şüpheleri güçlü bir iman ve irade ile taşlamaktır.
Her şeye rağmen hac ibadeti uluslararası bir kongre niteliğindedir. Milyonlarca Müslümanın dua ve göz yaşlarının buluşmasıdır. İnsanların hatası/kusuru olabilir fakat Allah’ın rahmetinden asla umut kesilmemelidir. İnanç, ibadet ve güzel ahlak ekseninde her zaman O’na iyi bir kul olmanın mümkün olduğu unutulmamalıdır.
8 yorum
Fikret Karaman hocamızın bu yazısı aslında Türkiye’deki Müslümanların çoğunun gönlünden geçen duygu ve düşüncelerdir. Haccın da bu anlamda bir tür uluslararası kongre olduğuna dikkat çekilmiştir. Burada, haccın ritüellerini temsil eden kavramlar üzerinden bir araya gelen Müslümanların sahip oldukları imkanlar hatırlatılmaktadır. Ben bu vesileyle kendisini tebrik ediyorum.
Fikret hocam çok isabetli bir değerlendirme olmuş yüreğinize sağlık, bence bir adım ötesi Müslümanların Filistin Özgür oluncaya kadar hac yapmamasıdır. Bu günler de inşallah uzak değildir, Müslümanların yöneticilerinin bu tavrın önünü açması şart oldu artık…,
Sayın hocam emeğinize sağlık bu insanlık ayıbına dikkat çeken yazınız için sizi tebrik ederim
Muhterem Hocam Duygu ve düşüncelerinizin İslam dünyasında tesir uyandırmasını Rabbimden niyaz ediyor Allah sizden razı olsun ve size sağlık esenlik versin diyorum.
Kıymetli hocam duygularımıza tercüman oldunuz.Rabbim razı olsun.En yakın bir zamanda inşallah ümmeti Muhammed’i,Gazze ve Filistin’deki kardeşlerimizi küffarı zalimin üzerine mensur ve muzaffer eylesin.Saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
Fikret Karaman hocamı 1992’den beri tanırım. Samimi ve gayretli bir Mü’min ve iyi bir idareci olduğuna şahidim. Bizim hem müftümüz hem de okulda hocamızıdı. Son derece ihlaslı bir şekilde yazdığı yazısını okudum ve müstefid oldum. Ufuk açıcı ve yol gösterici olarak kaleme alınan yazının 57 İslam ülkesinin idarecilerine ulaştırılmasını ne kadar arzu ederdim. Muhterem hocama teşekkür ediyor ve yazılarının devamını temenni ediyorum.
Erbay Acar
Mutekaid Kur’an Kursu Öğreticisi
BURSA
Eline, yüreğine sağlık hocam. Rabbim sağlık ve afiyet versin. Selam vesaygılar.
Muhterem hocam, hac vesilesiyle yapmış olduğunuz İslam aleminin acınacak haliyle ilgili yorumlarınıza bütün içtenliğimle katılıyorum. Can Azerbaycan ın İsrail hayranlığı, Arap aleminin İsrail uşaklığı ve batı dünyasına olan köleliği ile diğer İslam ülkelerinin dağınıklığı ve çare üretememesi maalesef gazzeli kardeşlerimizin yalnız kalmasına ve katliama uğramalarına vesile olmuştur. İşin en acı tarafı da hamas ile Filistin tarafının bir bütünlük sağlayamaması, Allah gazzeli kardeşlerimizin yar ve yardımcısı olsun demekten başka elimizden birşey gelmiyor maalesef.