Din ve Fıtrat
Din, Arapça bir kelime olup sözlükte millet, adet, hesap, hüküm, kaza, ibadet ve ceza gibi anlamlara gelmektedir. Bütün dinlerin kapsayan ortak bir tanım yapmak oldukça zordur. Batı dillerinde dinin karşılığı olarak “Religion” kavramı kullanılmaktadır. Buna göre din, “bir şeyi vazife edinmek, okumak ve insanları tanrıya bağlayan bağ” anlamına gelmektedir. İslam kaynaklarında ise insan merkeze alınarak; “Din, akıl sahiplerini kendi hür irade ve tercihleriyle bizzat hayırlı olan şeylere götüren ilahi bir kanundur” şeklinde yapılmıştır. Buna göre hak din denildiğinde; kurucusu Allah, muhatabı akıl sahibi insan olması gerekir. Ayrıca peygamberler aracılığı ile tebliğ edilmesi ve insanları her iki dünyada mutluluğa ulaştırması gerekir.
Kur’an-ı Kerim’de doksan beş yerde zikredilen din önce Allah ile insanlar arasındaki ilişkileri, sonra insanın canlı ve cansız varlıklara karşı olan davranışını düzenlemektedir. Bazen “din, görev ve fonksiyonunu tamamladı ve tarihteki ömrü sona erdi” şeklinde açıklama yapanlar olmuştur. Geçmişte de dini insanlığın gündeminden düşürmek isteyen nice rejimler ve otoriteler gelip geçmiş bugün onların adı, şanı unutulmuştur. Şu ayette de belirtildiğiüzere Allah dilediği toplumu ona varis kılar: “Şüphesiz ki yeryüzü Allah’ındır. Kullarından dilediğini ona varis kılar. Sonuç (Allah’tan korkup günahtan) sakınanlarındır.” (A’raf 7/ 128)
Din duygusu, insanın yaratılışında/fıtratında var olan bir duygudur. Tarih boyunca insan, güçlü bir varlığa inanma, ona sığınma ihtiyacını duymuş ve ondan yardım istemiştir. Bu husus Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanmıştır: “O halde sen hanif olarak bütün varlığınla dine tabi ol. Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allah’ın yaratışında değişme olmaz. İşte doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rum; 30/30) Şu hadis meali de bunu desteklemektedir: “Her çocuk (İslam) fıtratı üzerine doğar. Sonra annesi, babası onu ya Yahudi ya Hıristiyan ya da Mecusi yapar.” ( Buhari, Cenaiz, 80-93) İslam bilginlerine göre Allah göze görme, kulağa işitme kabiliyetini verdiği gibi, yaratılışın ilk haline de O’nu tanıma ve kul olma özelliğini lütfetmiştir. Böylece her insanın fıtratında, vicdanının derinliklerinde bir “hak duygusu /marifetullah” bilinci vardır.
Din Hayatın Akışını Kolaylaştırır
Din insanın yaratılışına uygun bir hayat tarzıdır. Onun doğru anlaşılması ve uygulanması toplumun başarısıyla doğru orantılıdır. Bununla birlikte bazen ifrat ve tefrite, bazen de siyasi çıkar ve menfaate yönelik zafiyetler yaşanmaktadır. Oysa ki şu hadiste de vurgulandığı gibi din kolaylıktır. Zorlaştırmak isteyenler mağlup olmuşlardır: “Din kolaylıktır. Dini aşmak isteyen kimse, ona yenik düşer. O halde, orta yolu tutunuz, en iyiyi yapmaya çalışınız, o zaman size müjdeler olsun; günün başlangıcından, sonundan ve bir miktar da geceden faydalanınız”. (Buhârî, İman, 29.)
Başka bir örnekte de Resulullah’ın ibadet hayatını Hz. Aişe’den öğrenen üç kişi gece uyumama, gündüzleri oruç tutma ve evlenmeme gibi kararlar aldıklarında Hz. Peygamber (s.a.s) onları uyarmıştır: “ Ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve O’na en saygılı olanınızım. Fakat ben bazen oruç tutuyor, bazen tutmuyorum. Gece hem namaz kılıyor hem de uyuyorum. Kadınlarla da evleniyorum. Benim sünnetimden yüz çeviren kimse benden değildir.” (Buhârî; Nikâh 1 5) Bu olaydan da anlaşıldığı üzere din için dünya, dünya için din terk edilemez. Zira İslam’da “ruhbanlık” yoktur.
Din ve Hayat İç İçedir
Tarihî tecrübelerden anlaşıldığı üzere, dini dışlayan toplumların saltanatları ibret dolu olaylarla sona ermiştir. Hatırlanacağı üzere yakın geçmişte Sovyetler Birliği, halkı ile dini değerler arasına bir mesafe koymuştur. Özellikle Lenin eski Sovyet rejimi ateizmi ve dinin afyon olduğu tezini komünist partilerin resmî ideoloji haline getirmiştir. Din ve onu çağrıştıran kutsal değerler, semboller okul kitaplarından silinmiştir. Bu baskı 20. asrın sonlarında iflas etmiş, tekrar din dersleri okutulmaya başlanmıştır. Şüphesiz bu karada bilim adamları, kamuoyu ve güvenlik raporlarının de katkısı olmuştur. Toplum hayatını tehdit eden ateizm, uyuşturucu bağımlılığı, alkol, terör ve şiddet türü zararları da önlenememiştir.
Karl Marx ve taraftarları da modernleşme ile birlikte toplumların dinden uzaklaşıp seküler hayatı tercih edeceklerini iddia etmişlerdi. Fakat sonuç tahmin edildiği gibi olmamıştır. Din sosyoloğu Alain de Botton dinlerin, “laik toplumun bugüne kadar karşılayamadığı temel ihtiyaçlara cevap verdiğini” belirterek “Dinler, bütün insanlığa aittir. Sadece dindarlara terk edilemeyecek ölçüde yararlı, etkili ve akla uygun değerlerdir” demiştir. Nitekim Rusya, 2012-2013 eğitim yılında, 4. sınıf ve üstü öğrenciler için din ve ahlak dersini zorunlu kılmış ve öğrenciler Ortodoks Hıristiyanlığı, İslamiyet, Musevilik gibi semavi dinler ile diğer din ve ahlak derslerinden birini tercih etmişlerdir. Eğitim ve Bilim Bakanlığı, “Asıl amacın öğrencileri, ahlaki davranışları hakkında bilinçlendirmek, Rusya’nın çok uluslu kültürel ve dini geleneklerine saygı göstermelerini sağlamak” olduğunu açıklamıştır.
Dünya Nüfusu ve Dinler
Bir kanaat sahibi olmak amacıyla dünya nüfusunun tercih ettiği dinlerle ilgili özet bir bilgiyi de paylaşmakta yarar vardır. Merkezi ABD’de bulunan “Pew Araştırma, Din ve Kamu Yaşama Forumu Bölümünün” yaptığı bir çalışma ile “dünyadaki dini grupların büyüklüğü ve coğrafi dağılımı” ile ilgili bir rapor yayımlamıştır. 230 ülkede yapılan anketler sonucunda düzenlenen raporda, dünyada her 10 kişiden 8’inin bir dine mensup olduğu ve dünya nüfusunun yüzde 84’ünün kendi iradesiyle bir dini tercih ettiği anlaşılmıştır:
S.No | Dini | Nüfus | Oran |
1 | Hıristiyan | 2,2 milyar | % 32 |
2 | Müslüman | 1,6 milyar | %23 |
3 | Hinduizm | 1 milyar | % 14 |
4 | Ateist veya dinsiz | 1,4 milyar | % 16 |
5 | Budist | 500 milyon | % 7 |
6 | Geleneksel milli, mahalli dinler, Afrika, ABD, Asya ve Avustralya | 400 milyon | %6 |
7 | Yahudi | 14 milyon | % 0,2 |
Toplam | 6.2 milyar | % 97 |
Hıristiyanların yüzde 26’sı Avrupa, yüzde 24’ü Latin Amerika ve Karayipler, yüzde 24’ü Sahraaltı Afrika bölgesinde, yüzde 20’si ise Kuzey Amerika’da yaşamaktadır. Müslüman nüfusu ise, %62’si Asya-Pasifik bölgesinde, %20’si Ortadoğu ve Kuzey Amerika’da, %4’ü Avrupa ülkelerinde, %15’i ise Sahraaltı Afrika bölgesinde yaşamaktadır. Dünya nüfusunun 0.2 lik bölümünü oluşturan Yahudilerin yarıya yakını (%44’ü) Kuzey Amerika’da diğer yarısına yakını da (%41) İsrail’de geriye kalan %15 kadarının da Avrupa ve Ortadoğu ülkelerinde yaşamaktadır.
Raporda, dünya nüfusundaki yaş ortalamasının 28 olduğu açıklanmıştır. Buna göre Müslümanlar 23 yaş ortalaması ile ilk sırada, Hindular 26 yaş ortalaması ile ikinci sırada, Hıristiyanlar, 30 yaş ortalaması ile üçüncü sırada yer almışlardır. Diğer dünya dinleri üyelerinin yaş ortalaması 32, geleneksel dinlere mensup olanların 33, dinsizler ile Budistlerin 34, Yahudilerin ise 36 olduğu anlaşılmıştır.
Görüldüğü üzere araştırmada temkin payı olsa bile 21. Yüzyılının ilk çeyreğinde din bir güç kaynağı olarak, inanç haritasındaki yerini korumaktadır. Bundan sonra da korumaya devam edeceğinden şüphe yoktur.