Geleneksel din anlayışının milli güvenlik sorunu olarak algılanması ve gündem yapılması dikkat çekicidir. Kanaatimce bu meselenin gündemde tutulması, ilim ve kültür çevrelerinde ele alınmaya devam etmesi isabetlidir. Çünkü din anlayışının ülkede yaşayanların huzuru ile doğrudan ilgisi vardır.
Bilindiği üzere din insanlığın iki cihanda huzur ve mutluluğu yakalaması için gönderilmiştir. Dinin bu işlevini unutturacak her türlü maddi plandaki araçsallaştırma fert ve toplumun zararına olacaktır. Dinin araçsallaştırılması da ancak geleneksel din anlayışının egemen olduğu bir muhitte ya da toplumda olabilir. Zira okuyan ve araştıran çevrelerde bu yanlış hemen fark edilir ve tavır konulur.
Bu yazımızda geleneksel dindarlığın bütünüyle reddedilmesi üzerinde değil, eleştirilmesi ve gözden geçirilmesi gerektiğini savunacak ve anatomisini ortaya koymaya gayret edeceğiz. Bilinmelidir ki geleneğin sağlam, birleştirici ve kolay çözümleyici yapısı geniş halk kitlelerinin ayaklarını sağlam yere basmalarına yardımcı olmaktadır. Bununla beraber, ilmi çevrelerde söz konusu anlayışın çarpıklıkları tüm açıklığıyla da ortaya çıkmaktadır.
Geleneksel din anlayışının ya da geleneksel dindarlığın yapısını kanaatimce şu şekilde ortaya koymak mümkündür:
- Sorgulamaz
Geleneksel din anlayışı, geleneksel dindarlık anlayışının bir yansımasıdır. Bu ise kişisel yorum farkları ile şekillenir. Gittikçe kabul görmeye başlar ve yorum sahibi önderin etrafında kesin bir inanç halini almaya başlar.
Zaman zaman “sorgulanamaz” durumuna da dönüştüğü ifade edilebilir.
- Araştırmaz
Söz konusu anlayışta sorgulama olmaz. Hatta “Sen efendi hazretlerinden daha mı iyi bileceksin” denilerek tüm eleştiri yolları kapatılır. Hatta en temel ilmihal bilgisinden bile çoğu defa mahrumdur. Nasılsa sorunca cevabını alacağına inandığı muteber kişiler vardır. Halbuki sağlığı, imkânı olan her müslüman için, her fert için okumak ve araştırmak en temel öğrenme biçimidir.
- Farklı yaklaşımlara müsamahalı bakmaz
Kendi inanç dünyalarında ma’kes bulan ne varsa onların dışına çıkılmaz. Çıkılmasına da müsaade edilmez. Onların en büyük hedefi mevcut yapıyı, diğer bir ifade ile statükoyu korumaktır. Yeni gelişmeler ancak onlar için tehlike arz ederse tavır alınır ve refleks gösterilir. Aksi halde kalıpsal düşünce, söylem ve tavırlardan sapma gösterilmez, gösterilmesine de müsamaha edilmez. Çünkü bilinçli bir dindarlık söz konusu değildir.
- Fazla soru sormaz
Sorular mevcudu anlamak ve kavramak için sorulabilir. Yoksa sorgulamak ve yanlışların ayıklanması niyetiyle sorulamaz.
- Dini konulardaki öncü isimlerin aşılamayacağını düşünür
“Din otoritesi” olarak bilinen şahsiyetlerin eserleri, görüşleri hatta yaşamlarının aşılamayacağına inanırlar ve tüm ideallerini bunun üzerine kurarlar. Dolayısıyla içtihatlardan olabildiğince uzak durmaya çalışırlar.
Günümüz araştırmacılarına ve yorumcularına kıymet vermez. Onları selefin yolundan sapmakla itham eder. Halbuki her makul araştırmacı geçmiş birikimi, tecrübeyi inkâr edemez. Onlara saygı duyar.
- Güncel meselelere çözüm odaklı yaklaşmaz. Bunların gelenekten sapma sonucunda ortaya çıktığını iddia eder
Güncel meselelerin çözümüne çoğu zaman katkı sağlamazlar. Bunların gereksiz olduğu üzerine kurgusal yaklaşımlar dile getirirler.
- Toplumsal dinamikleri dikkate almaz
Toplumun dinamikleri ile değil, kendi önceliklerine göre toplumu değerlendirme eğilimindedirler. Çoğu defa toplumsal olaylara ya duyarsız, ya da çözümsüz yaklaşırlar.
- Kur’anı anlamaya yönelmez. Tekrarı ile yetinir
Kur’an’ı anlama gayreti zayıftır. Bu da onlarda dini zaaflar meydana getirir. Bunun ötesine geçemezler. Tefekkürü Kur’an perspektifinden ele almazlar. Kur’an’ın niçin gönderildiğinin farkında değildir.
- Din anlayışının bir milli güvenlik sorunu olduğunun bilincinde değildir
Dinin barışın ve güvenliğin teminatı olduğunu dile getirirler ama bağnaz bir dindarlığın güvenlik sorunlarına yol açabileceğinin farkına varamazlar.
- Aileye önem verir ama kadına o kadar saygı göstermez
Aile hayatına önem verirler ama kadını “değerli”, “hanımefendi” olarak görmek yerine onu hizmet görevlisi gibi görerek hayata yardımcı bir unsur olarak dahil ederler.
- Çocuklara fazla değer vermez
Çocukların görüşlerine kıymet vermezler. Onların akıllarının ermediğini iddia ederler. Baskı ve aşağılayıcı bir tavır gösterirler. Sevgilerinden mahrum ederler. Hatalarını gördüklerinde acımasız davranırlar. En aşağılayıcı söz ve fiillerde bulunmaktan çoğu defa sakınmazlar.
Sonuç itibariyle dini bilinçli değil, aileden gelen bir mirasın kullanımı gibi görerek hareket ederler. Her bir eylemin ardındaki parametreleri görmek yerine örf ve adetleri din gibi algılarlar. Diğer bir ifade ile ibadeti âdet gibi yerine getirirler.
Yukarıda ifade ettiğimiz maddeler aslında fert toplumu geri bırakmaktadır. Üstelik bunun vahim bir sonucu olarak suç dine atılmaktadır. Oysa ki gerek İslam olsun, gerekse başka dinler olsun hiçbir din insanı geri bırakmaz. Geri kalan fikretmeyen, harekete geçmeyen miskinlerdir. Bu miskinler her dinin mensupları arasında bulunabilir. Son dönemde müslümanlar arasında da bulunması ne yazık ki İslam dininin bilinçsizce geri bırakan bir faktörmüş gibi itham edilmesinin nedenlerinden biri olarak değerlendirilebilir.
Yine yukarıda belirttiğimiz çekinceler ortadan kalktıkça “ayağı yere basan” bir geleneksel din anlayışı ya da diğer ifade ile “geleneksel dindarlık” sağlıklı bir kıvama erişecektir.
Dini hassasiyetler sadece kalıplarla sınırlı olup, içerik ve öz gündeme gelmez.
Bağnazlığın doğurduğu sonuçlar kişileri hoşgörüsüz ve fanatik yapacağından güvenlik sorunlarına neden olacaktır. Diğer taraftan gerek ülkemiz ve gerekse tüm İslam dünyasının fitnelerden kurtulması için “tevhit” anlayışıyla birbirlerine yaklaşmaları gerekmektedir. Tevhit yaklaşımı toplumda güven tesis edecek, önyargıları kırarak sağlıklı bir ortamın şekillenmesine katkı sağlayacaktır. Böylece gerçek dindarlığa diğer bir ifade ile bilinçli bir dindarlığa kavuşulabilir ve dini-darlıktan uzaklaşılabilir.
Özetle geleneğe saygı olmakla birlikte yeni gelişmelere çözüm üretmek için araştırmacı ve ufku açık olmalıyız.