Doğu Akdeniz’de Yeni Dönem: Türkiye’nin Enerji Jeopolitiği
Doğu Akdeniz’de yeni krizlerin arifesindeyiz. Yine benzer senaryolar hayata geçirilmeye çalışılıyor. İsrail-Yunanistan-Güney Kıbrıs arasında işbirliği geliştirilmeye çalışılıyor. Saflar netleşti. Amaç, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de yalnız bırakmak. Antalya Körfezine hapsetmek. Çünkü, Doğu Akdeniz, enerji kaynaklarıyla birlikte küresel ve bölgesel güçlerin çıkar çatışmalarının merkezine yerleşmiştir.
İsrail, Yunanistan ve GKRY arasında geliştirilen üçlü iş birliği mekanizması, AB ve ABD’nin de desteğiyle Türkiye karşıtı bir blok oluşturmaktadır. EastMed Doğalgaz Boru Hattı Projesi, bölgedeki enerji kaynaklarını Türkiye’yi dışarda bırakacak şekilde Avrupa pazarına ulaştırmayı hedeflemektedir.
Ancak Türkiye, bu oyunun farkındadır. Türkiye’nin 2019 yılında Libya’daki Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile imzaladığı Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması (MEB) bu stratejiye güçlü bir yanıt niteliğindedir. Bu anlaşmayla Türkiye, Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığı ve MEB haklarını uluslararası hukuka uygun şekilde tescillemiştir. Aynı zamanda, Yunanistan’ın Girit üzerinden kurmak istediği deniz yetki alanı zincirini fiilen kesmekle kalmamış AB’nin Doğu Akdeniz ile olan bağını da kesmiştir.
Türkiye’nin “Mavi Vatan” doktrini de bu süreçte belirleyici bir stratejik vizyon olarak öne çıkmıştır. Bu doktrin, Türkiye’nin denizlerdeki egemenlik haklarını ve çıkarlarını korumayı temel almaktadır. Doğu Akdeniz’de yürütülen sismik arama ve sondaj faaliyetleri ise bu vizyonun sahadaki uygulamalarıdır. Dönemin enerji Bakanı Berat Albayrak’ın yoğun gayretleri sonucu satın alınan Barbaros Hayreddin Paşa, Oruç Reis, Fatih, Yavuz, Kanuni ve Albdülhamid Han araştırma ve sondaj gemileri ile oluşturulan Türk enerji filosu ile sahada var olduğumuz net bir şekilde gösterilmiştir. 2025 yılında satın alınan 2 yeni sondaj gemisi ile birlikte dünyada ilk 4 modern deniz filosu seviyesine yükseldik.
Unutmamak gerekir ki, Doğu Akdeniz’deki gelişmeler sadece enerji eksenli değildir. Aynı zamanda Türkiye’nin denizlerdeki egemenlik alanlarını, güvenliğini ve bölgedeki jeopolitik denklemlerdeki yerini de doğrudan ilgilendirmektedir.
Bugün geldiğimiz noktada, Doğu Akdeniz’de tansiyon yeniden yükselmektedir. Türkiye bir yandan diplomasi kanallarını açık tutarken, diğer yandan sahadaki caydırıcılığını da sürdürmektedir. Yunanistan ve GKRY, Türkiye’nin sinir uçlarıyla oynayarak gerginliği olabildiğince tırmandırmaktadır. Ancak Türkiye’nin, uluslararası hukuktan doğan haklarından ve “Mavi Vatan” vizyonundan taviz vermesi asla düşünülemez.
Son Söz
Tüm bu gelişmeler ışığında, Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi çevrelemeye yönelik kurulan yapı adeta bir Dar Açılı Şer Üçgeni şeklini almıştır. Üçgenin köşelerini İsrail, Yunanistan ve GKRY oluşturmaktadır. Doğu Akdeniz’deki bu yapı, sadece bugünün değil, önümüzdeki on yılların da jeopolitik yönünü belirleyecektir.
Bu dar açılı şer üçgeninin stratejik amacı, AB ve ABD desteğiyle Türkiye’yi Antalya Körfezi’ne hapsetmek, deniz yetki alanlarımızı sınırlamak ve enerji koridorlarının dışında bırakmaktır. Bu nedenle, Doğu Akdeniz’de şekillenen Dar Açılı Şer Üçgeni, sadece bölgesel değil, aynı zamanda küresel ölçekte stratejik bir kuşatma hamlesidir.
Türkiye, hem sahada hem de masada sağduyulu, kararlı ve etkili adımlar atarak bu kuşatmayı kırmalıdır. Bu üçgen ne kadar dar ve keskin olursa olsun, Türkiye’nin haklı ve meşru duruşu karşısında kalıcı bir yapı oluşturması mümkün değildir.
Türkiye’nin denizlerdeki egemenlik haklarını, enerji güvenliğini ve ulusal çıkarlarını koruması elzemdir. Bu noktada artık mesele teknik değil, doğrudan jeopolitik bir varlık mücadelesine dönüşmüştür.
Bunun için, Türkiye’nin “Mavi Vatan” vizyonunu sürdürülebilir ve kalıcı bir devlet politikası haline getirmesi, bu yeni jeopolitik çağda sadece bir tercih değil, jeopolitik bir zorunluluktur.
Bu sebeple, denizlerde daha etkili ve kurumsal bir yönetim için Denizcilik Bakanlığı’nın kurulması, gecikmeksizin atılması gereken stratejik bir adımdır.