Yabancı ülkelerle bulunan büyükelçiliklerimizin varlığı, ikili ilişkilerimizin düzenlenmesinde oldukça önemlidirler. Büyükelçiler, bulundukları ülkelerde, en yetkili görevlilerimizdir. Devletimizi temsil ederler, çıkarlarımızı korurlar. Bu yüzden büyükelçi atamaları da son derece önemlidir.
Görevli oldukları ülkelerde, devletimizi temsil ederken, iki ülke arasındaki var olan sorunları düzeltmeye çalışırlar, siyasi, ekonomik kültürel ilişkileri geliştirir ve sürdürürler. Görev yaptıkları ülkelerde, vatandaşlarımızın hak ve çıkarlarını korurlar. Ev sahibi ülke yetkilileriyle resmi temaslar kurar, müzakereler yapar ve anlaşmalar hazırlarlar. İki ülke arasındaki imzalanmış olan anlaşmaların uygulanmasını takip ederler. Bulundukları ülkelerde siyasi, ekonomik gelişmeleri izleyip, hükümetimize rapor ederler. Konferans, toplantı, spor karşılaşmaları, öğrenci ve akademisyen değişimi, burslar, ülkemizi tanıtacak sergiler ve diğer aktivitelere destek olurlar. İki ülke arasındaki ilişkileri düzenlerken, istihbarat yapmak ta en önemli görevleri arasındadır. Büyükelçilerle birlikte çalışan bazı teknik görevlilerimiz de vardır.
Büyükelçiler bu görevleri için önceden çok ciddi eğitimler almış ve en alt kademeden başlayarak, kademe kademe yükselmişlerdir. Ülke ve toplumların, kendine özgü davranış ve farklı uygulamaları olabilir. Göreve başlamadan önce, bunlar hakkında bilgi edinilmesi esastır. Özetle büyükelçilerin, kendi konularında, çalışma ve faaliyetleri, oldukça önemlidir. Büyükelçiler ve çalışmaları, merkezde Dışişleri Bakanlığı yetkilileri tarafından yakından izlenir. Görev sürelerinin sonunda, oradaki başarılarına göre, ya daha önemli bir ülkeye atanırlar, ya da merkeze alınırlar.
Normal dışişleri uygulamalarında, yabancı ülke başkentlerinde görev yapacak olan büyükelçilerimiz, bakanlık içinden terfiyle ya da başka bir ülkedeki görevinden tayinle atanırdı. Şimdi de böyle olmakla beraber bazı önemli ülkelere eski bakan, milletvekili gibi konuyla alakasız olanların atandığını görüyoruz. Büyükelçi olmak için, yabancı dil bilmenin dışında hükümete yakın olmak yeterli sayılabiliyor. (İlk aklıma gelenler, Egemen Bağış, Merve Kavakçı ve Metin Feyzioğlu oldu). O ülkeden yapılan istihbarat, hazırlanan rapor ve kriptolar, bazen üst merkezleri dahi yanıltabiliyor.
Bunu bir örnekle açıklayayım. Bir süre önce Mısır’da askeri darbe oldu. Önceden istihbaratımız var mıydı, bilemem. Müslüman Kardeşeler örgütünden olan, devlet başkanı Mursi görevden alındı, yerine General Sisi geldi. Mursi’ye destek olmak için önceden parasal yardım da gönderen devlet yetkilerimiz, Sisi’yi karşılarına alıp, anında darbeyi sert demeçlerle kınadılar. Ne yazık ki, bu yüzden Mısır ile iyi ilişkilerimiz bozuldu. Amerikan Dışişleri yetkilileriyse, diplomatik bir dille, olaylar ve gelişmelerin Mısır’ın kendi iç işi olduğunu söylediler. Konuşmalarında, diplomatik bir dille, ‘olayları dikkatle izliyoruz’ diyerek, suya sabuna dokunmadılar. Diplomasinin gereği de buydu. Ancak, yöneticilerimiz öyle yapmamış, deyim yerindeyse ‘har diye parlamışlardı’. ‘Öfkeyle kalkan zararla oturur’ diye bir söz vardır. Sonra ne mi oldu. Mısır, İsrail ve Yunanistan, aralarında Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz anlaşması imzalayarak, denizde aramalara başlattılar. Yeni Mısır yöneticiliyle ilişkilerimiz bozulduğu için, ülkemiz bu önemli anlaşmadan dışlanmıştı. Yıllar sonra Mısır devlet başkanı olan Sisi ile barışmak için epeyce gayret etmemiz gerekti. Sonuçta, Katar Emiri sayesinde ancak barışıldı. Şimdi de ilişkilerimiz hala çok düzelmiş değil.
Bu arada, haliyle biz de boş durmadık. Arama gemilerimizi Akdeniz’e göndererek, doğalgaz ve petrol aramalarını başlattık. Libya ile petrol anlaşmaları yaptık. Akabinde birileri, ‘Akdeniz’deki arama gemilerinizi oradan çekin’ dediler. Şimdilerde, al bayraklı petrol ve doğalgaz arama gemilerimiz Karadeniz’de demirli olarak, devre dışı bırakılmış durumdalar.
Doğu Akdeniz’de Gazze açıklarında doğalgaz bulununca İsrail, top, tank, uçak, füze, savaş hazırlıklarını hızlandırdı. İş sadece bir kıvılcıma kalmıştı. O kıvılcım, her zaman olduğu gibi yine Araplardan geldi. Hamas, dünyanın gözü önünde olayları ve kirli savaşı başlatan taraf oldu, İsrail topraklarına girip rehineler aldılar. Fırsat bu fırsat diyen İsrail ordusu, Gazze’yi yerle bir etmeye baladı. Olan elli bine yakın Gazzeli masuma oldu. Hamas liderleri, çoktan Gazze dışına kaçtıklarından onlara pek bir şey olmadı. Bu kirli savaşı başlatmaları için, önceden Yahudilerden menfaat temin edip etmediklerini, ileride tarihçiler mutlaka yazacaklardır. Malum, bu türden işler asla gizli kalmazlar.
Olaylar bize, yabancı ülkelerde görev yapan elçilik yetkililerinin, başta büyükelçiler olmak üzere, ne kadar önemli görevlerde bulunduklarını anlatıyor. Sadece iyi yabancı dil bilmek büyükelçi olmak için asla yeterli olmamalı. Yetkimiz var, istediğimizi yaparız, istediğimizi istediğimiz göreve atarız. Patriot vermezlerse, S-400 alırız. AB ye almazlarsa Şangay dörtlüsüne, olmadı BRİCS’ e gireriz, F-35 ten çıkardılar, F 16 o da olmadı, biz de gider Almanya’dan Eurofighter alırız demekle işler yürümüyor. Görüldüğü gibi, ne alıyorlar, ne de veriyorlar. Liyakatle başlamıştık, bakın nerelere geldik. İlgisiz atamalar, yanlış istihbarat ve yanlış demeçlerin nelere mal olduğunu bilmem anlatabildim mi.
1 yorum
Çok doğru tespitler