Tanım olarak: Aile hekimleri, kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri ile birinci basamak teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerini, yaş, cinsiyet ve hastalık ayrımı yapmaksızın, her kişiye kapsamlı ve devamlı olarak vermekle yükümlü, gerektiği ölçüde gezici sağlık hizmeti veren ve tam gün esasına göre çalışan aile hekimliği uzmanı veya Bakanlığın öngördüğü eğitimleri alan uzman aile hekimi tabip veya pratisyen tabiplerdir.
Uygulama olarak: Aile hekimleri, hastaların kendilerine dayattığı özel veya kamu hastanelerindeki hekimlerin reçetelerin yazmakla mükellef, okula ve işe gitmekten imtina eden “rapor benim hakkım ” diyen kayıtlı bireylere, ilk, orta, lise ve hatta günümüzde üniversite öğrencilerine bile hasta olmasalar bile rapor yazması için tahakküm edilen uzman aile hekimi tabip veya pratisyen tabiplerdir. Aslında yıllardır profesyonel yönetici olarak çalıştığım üniversitelerde üniversite öğrencilerinin aldığı raporların işlevsiz olduğunu tespit etmeme rağmen öğrenciler özellikle aile bireyleri ile el ele tutuşup gelmekte ve aile hekimini cebren rapor yazmaya ikna etmeye çalışmakta eğer istedikleri olmaz ise e devletten memnuniyet puanını düşük vermekle tehdit etmektedirler. hastalar tarafından mobbing süreçlerine maruz kalan hekimler hem manevi hem de maddi zararlarını nasıl gidereceklerini bilememektedirler.
Aile hekimleri kendilerine Aile sağlığı Merkezine başvuran kişilerin sağlık ihtiyaçlarını birinci basamak sağlık hizmetleri çerçevesinde çözmeye gayret etmektedirler. Ama görevlerini yaparken aslında başvuran kişiler kendilerinden bu asla hizmeti istememektedirler. Başvuranlar ya ellerindeki reçeteyi SGK ödetmek için aile hekiminin yazmasını istemekte ya da çeşitli istirahat raporları talep etmektedirler.
30.10.2024 tarihinde yayımlanan Resmi Gazete ile Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik yayımlanmış ve Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’nde (“Yönetmelik”) değişiklikler meydana gelmiştir.
Yönetmeliğin Madde 5, 16 no’lu fıkrasında; antibiyotikler başta olmak üzere anti-enflamatuarlar ve PPI (proton pompa inhibitörleri) benzeri ilaç gruplarının yanı sıra, yıllık, dönemlik, birim türü ve/veya bölgesel hedefler ve ödeme ağırlıklarının Bakanlıkça belirleneceği ifade edilmektedir. Söz konusu değişikliğin ise performansa yansıyacağı söylemi sözü ise “Şüyuu Vukuundan Beter ” etki yapmaktadır.
Başvuranlar genelde NSAI lar, antibiyotikler, PPI lar için aşırı talep kar olmaktadırlar. Talepleri karşılanmadığı takdirde başvuran hastalar ne istedikleri ilaçları yazan ne de kendilerine ve çocuklarına rapor vermeyen hekimlere düşük memnuniyet puanları vermektedirler. Bu düşük puanlar hem aile hekimlerinin hem de aile sağlığı merkezlerinde çalışan hemşirelerin gelirleri üzerinde ciddi olumsuz etkiler etkiler yaratmaktadır.
Hizmet Kalitesi ve Müşteri Memnuniyeti ancak hastayı müşteri saymamız ile mümkün olabilir. Bu takdirde birinci basamak hizmetlerinde hasta müşteri midir?
Müşteri ise müşteri asimetrik bilgi sahibi olduğu bir hizmeti nasıl ve neyle ölçebilmektedir? Literatürde araştırmalarda eğer kişiler aldıkları hizmeti değerlendirme konusunda yetersiz ise memnuniyetin performansa etkisi olamayacağını ifade etmektedirler.
SGK ödemeyen bir hastaya dahi hizmet veren aile sağlığı merkezi çalışanları nasıl olurda hastayı müşteri sayabilir?
Her gelen hastanın “siz benim vergilerimle burada çalışıyorsunuz ” diye yıprattıkları aile sağlığı merkezi personeli, hemşire ve hekimleri acaba hiç vergi ödememekte midirler ? Aile sağlığı Merkezi çalışanlarının vergi ödediğini hesaba bile katamayan hastalar nasıl olur da aile hekimlerinden memnuniyeti değerlendirebilmektedirler ?
Her ay yaptığı iş artan ama aldığı ücret azalan aile hekimleri ve KETEM sorunsalına bir sonraki yazımızda değineceğiz