Son noktanın asla söz konusu olmadığı bilim, her zaman değişime ve tekamüle mahkumdur. Düzenli ve birikime bağlı gelişmeler, ürettiği bilgi oranında değerli ve etkin sayılabilecek olan bilimin özelliğidir. Belki de, bilimdeki son nokta, bilimin, hayatın ve insanlığın da sonudur. Bilimi, bir başka ifade ile, kendini bulma, evreni ve gerçeği tanıma ve keşfetme, tutarlılık ve tecrübelerle yanılgı ve yanlışları ayıklayıp, hangi yöntemle olursa olsun, doğruyu bulabilme ve kişilik arayışı olarak da tanımlayabiliriz. Bilim, semavi dinde olduğundan farklı olarak, \"yanılgısız, duru ve gerçek\" kavramından yoksundur. Bir anlamda, özü eleştirilerle dolu ve ondan kesinlikle tamamen arıtılmamış, bir deneme-yanılma sürecinden ortaya çıkan, geçici ya da kalıcı olduğunu bilemediğimiz ilkelerdir.
Sanatla iç içe olmasına karşın, bilimde yaratıcılık, inanç sistemlerinin temelini oluşturmasına rağmen, bilimde yanılmazlık prensipleri yoktur. Yenilenmeye açık ve özlem dolu dinamik bir yapısı vardır. Konservatif düşünceden sıyralabilen geleneklerini, ilmi çalışmalarının dışında tutabilen ve en acımasız eleştiri ve cezalardan yılmayan bilim adamlarının, bilim tarihinde en büyük atılım ve devrimsel buluşlarını gerçekleştirdiklerini görüyoruz. Sezgi enginliği, fütursuz hayal gücü, sınır tanımayan ve merak dolu şüphecilik, gerçeğe giden yoldaki bireysel kilometre taşlarını oluşturan özelliklerdir. Hele bilimde şüphecilik, duru gerçeğin, sarsılmaz kuralların ve aydınlık geleceğin ağaran tan yeridir.
Azmi elden bırakmayan, oluşturduğu plan çerçevesinde hedefine ulaşmak için inatla merhaleleri başarı ile geçen bir bilim insanının kaybetmesi olağan değildir. Aslında bu yolda elde edilen kötü sonuçlar bile büyük başarıların ışığı olabilir. Zekasına güvenip, azim, hırs ve sebatı gözardı edenlerin, ışığı görebilmesi, ufka yürüyebilmesi, yolun sonuna ulaşması ve bunun tahayyülü imkansız hazzını yaşayabilmesi mümkün değildir. Zira, “Başarı, başaracağım diyenlerindir“ özdeyişi, bunun çok açık bir ifadesidir. Plansız, programsız, heyecansız ve istikrarsız çalışmalar hüsranla biter. Bu tip insanların gaipten ilham beklemeleri safdillik olur. Çünkü ilham, bu yolda azim, hırs, gayret ve sebatla kutsal ter dökenleri arar.
Bu çerçevede, Mevlana’nın, “Suya hasretten çatlamış dudaklar, dünyada bir damla su arar. O bir damla su da, cihanda kendisinin hasreti ile yanan dudakları arar” mealindeki beyti, fazla söze gerek bırakmamaktadır.