Gelişmekte olan ülke demek, dün geçtiğiniz yolda bugün bir bina yükselmesi veya çocukluğunuzda yaşadığınız mahalleye gittiğinizde oturduğunuz evin, okulun yerinde bambaşka bir yapının yer alması gibi bir şey olsa gerek. İngilizler A to Z London isimli bir kitabı uzun yıllar önce turistler için hazırlamışlardı. Bir gün A to Z İstanbul formatını gördüğüm zaman çok şaşırmıştım. Zira nasıl olabilirdi ki? Kitap yılda birkaç kez güncelleniyor olsa gerek. Bizim elbette çokça sorunumuz var. Sorun varsa çözüm de vardır!
J. Anesthesia’nın son sayısında bir editorial yayımlandı. Okurken çok sevindim, garip bir huzur kapladı içimi. Aslında çok da sevinilecek bir şey değil ama. Japonlar da artık özellikle anestezi alanında pek yayın yapamaz olmuşlar. İşler artmış. Aynen ABD’de, İngiltere’de olduğu gibi. Ben sorunun bize özgü olduğunu sanıyordum. Meğer neredeyse evrenselmiş. Ancak önemli olan gerekçelerin de evrensel olması. Dünyanın en stresli, insanı en kolay tüketen, kendi sosyal ortamı, kuralları ve gelenekleri olan ameliyathanede yaşamak öyle kolay iş değildir. Hasta elinizde ya ölür ya kalır! Düşünün bu işin stresini. Bana soruyorlar “Hocam yöneticilik stresli değil mi?” “Evet” desem, yalan olacak. “Hayır” desem, makama ayıp olacak. Ben de durumu açıklamaya çalışıyorum. Düşünün şimdi, 750 g prematüre uyutacaksınız; yeminle bundan daha kolay. Anladığım kadarıyla anestezide çalışmanın stresi evrensel. Zaman yokluğu da öyle. Hele bir de asistan yokluğunu eklersek…
Akademi demek, araştırma yapılan, bilginin öğretildiği, yayıldığı yer demektir. Ama günümüz koşulları, geleceği yeni sorunlarla şekillendirmeye başladı. Asistan yok! Bu bir gerçek. Ancak, ülkenin gelecekte de akademisyene ve yetişmiş insana ihtiyacı olacak. Nasıl bir çözüm bulacağız? Aslında rutin işlerin bir kısmı profesyonel olarak yapılmalı. Akademisyenler araştırma ve eğitim için mutlaka zaman bulmalı. Sağlık iş gücü planlandığına göre, asistan sayılarımız artmayacak. Yakın bir gelecekte öğretim üyesi, eğitim ve kurum akreditasyonu yapılarak bazı kurumlar gerçekten eğitim alanları hâline getirilebilir mi?
Üniversitelerin son zamanlarda yaşadığı ekonomik zorlukların üzerine bir de asistan yetersizliği eklenince öğretim üyeleri için buralar artık cazibesini kaybetmekte olabilir. Tüm zorluklara rağmen üniversiteler akademik kariyeri bir içsel motivasyon ürünü olarak gören kimselerce hâlâ çok cazip de olabilir. Yükseköğretim politikalarımızı araştırmaları teşvik edecek yeni bir modele evirmek belki de tükenmişliklere de iyi gelebilir.
Ancak, herşeye rağmen ameliyathanede haftanın her günü uzun saatler çalışmak zor bir iştir. Her sabah en kolay giyilip çıkarılan giysilerle gelirsiniz ameliyathaneye. Öğlenleri yemekhaneye gitmezsiniz. Üst değiştirmek zor gelir. Üniversitedeki pek çok etkinliğe bu yüzden katılamaz veya katılmak istemezsiniz. Güneş yüzü görmezsiniz. Eminim çoğumuzda D vitamini düşük düzeydedir. Daha da kötüsü, sürekli aynı kapalı sosyal çevrede yaşamak başkaca sosyolojik, psikolojik ve fiziksel sorunlara da yol açacaktır. Kapalı toplumlar bir süre sonra kendi kurallarını oluşturacaktır. Belki de bu kapalı ortamlarda yaşayan insanlar için motivasyonu artırıcı yöntemler geliştirilebilir. Haftada dört gün yoğun çalışma planı ardından, bir gün bilimsel toplantılar ve eğitimi güçlendirici aktiviteler yapılabilir.
Bilim insanları bilimsel üretimden, eğitmekten ve eğitilmekten büyük mutluluk duyacaktır. Bu alanda yapılan epeyce çalışma var. Çünkü sadece para kazanmak için akademisyen olunmaz. Zaten akademide pek para da kazanılmaz. Bizi yakın gelecekte bekleyen en büyük tehlikenin -özellikle kendi branşım için-, bilimsel çalışmaların azalması olduğunu öngörüyorum. Belki de öğretim üyelerinin akademik çalışma yapmalarının önündeki özellikle bürokratik engellerin azaltılması, yabancı dil yardımının kolaylaştırılması yayınların artmasına katkı sağlayabilir.
Çalışma yapmanın sadece gençlerin değil, her kıdemdeki öğretim üyesinin işi olduğunun da hatırlanması gerekiyor. Kıdemin tek ayrıcalığı gençlerden daha fazla yayın yapmış ve bu işi kolaylaştırmış olmamızdır kanaatindeyim. Belki de saygınlığımız da buna bağlı olarak artar ve azalır. Yayının niceliği kadar niteliği ve sahip olunma ölçütleri de gençler önünde değerimizi belirleyici bir etken olabilir.
Aristoteles, “Bilim, iyi zamanlarda servet, kötü zamanlarda bir sığınak ve iyi bir yol göstericidir.” derken, benim söyleyemediklerimi çok güzel söylemiş asırlarca önce.
Bol ve kaliteli yayınlarla dolu, içimizde bilim aşkının yandığı esenlikle dolu yeni bir yıl dilerim.
Saygılarımla…