Hayatımızın her alanında yetersiz eğitimden kaynaklanan sorunlarla karşılaşıyoruz. Bu bazen mesleki yetersizlik olarak ortaya çıkarken bazen günlük yaşama dair basit nezaket kuralları olabilir, bazen de “kendini bilmezlik” olarak gözlenebilir. Öyle insanlar vardır ki tek harf bilmezler ama kendilerini bilirler. Öyle davranışlar ortaya koyarlar ki değme profesöre taş çıkarırlar. Üniversiteye gittiği, epeyce mektep gördüğü hâlde hâlâ eğitimden nasiplenmemişlik nedendir?
Üniversite eğitiminde sadece mesleki eğitimden söz edemeyiz. Bu zaten mutlaka olması gereken ve yeterlilik alanları tanımlanmış bir eğitimdir. Üniversite eğitimi hayata geniş bir perspektiften bakmayı ve sorgulamayı gerektirir. Kimi zaman da toplumsal olaylarda görev almayı mutlak kılar. Toplumsal olaylara, dünyada, şehrinde, çevresinde olup bitenlere kayıtsız kalan bir bireyin eğitilmişliğinden söz edilebilir mi?
Hayatımın yarısı YÖK yasası ile kavga etmekle geçti. Darbe Yasası sonucu ortaya çıkmış bir kurum olması ve sadece düşüncesi, inancı nedeni ile çok değerli insanların üniversitelerden atılması beni daima çok üzdü ve öfkelendirdi. Daha da acı olan, üniversitede sadece bilimsel temellere dayalı evrensel düşünce ile hareket etmesi beklenen insanların hiç de öyle davranmamalarıydı.
Agnodice,eski Yunan’da yaşamış bir kadın hekim. Öyküsü muhteşem. İlk kadın hekim olduğu rivayet olunur. Agnodice, kadınların tıp okuluna gitmesinin yasak olduğu bir dönemde erkek kılığında okula gider ve hekim olur. Kimse kadın olduğunu bilmez. Günün birinde zor bir doğuma yardım eder ve sonunda kimliği ortaya çıkar. Önce erkek olarak kadınlara müdahale ettiği için; daha sonra da erkek rolü yaptığı, yani kadın olarak tıp okuluna gittiği için. Her iki durumda da cezası ölümdür. Ancak tedavi ettiği kadınlar ayaklanır ve Agnodice’i kurtarırlar. O gün bugündür, Agdonice “Adalet namustan önce gelir.” söylemiyle özdeşleşir. Adalet nasıl olur da namustan önce gelir? Adaletin olmadığı yerde namustan nasıl söz edilebilir ki? Hak yenen, hakkın korunmadığı yerde ne yeşerebilir ki?
Tekrar üniversitelere ve yapılanmaya dönmek istiyorum. Üniversitelerde aslında her şey yerli yerinde. Bilim dalı, ana bilim dalı, bölüm yapılanması fakültelerde çok iyi bir yapılanma. Sorun nerede o hâlde? Sorun yok, diyemeyiz. Emir komuta zinciri içinde yürüyen bir üniversite varsa, her şeye tek adam karar veriyorsa, birçok üniversitede her şeye sadece ve sadece rektörler karar veriyorsa burada bir sorun var demektir. Yapılanma, demokratik ve ana bilim dalı akademik kurullarının kararlarını her şeyin üstünde tutmaya dayalı bir yapıdır. Benim ana bilim dalımda kadro gereksinmesini en iyi akademik kurulum bilir. İstisnalar olamaz mı? Şüphesiz, her aşamada istismar şansı vardır. Bir ana bilim dalı iki öğretim üyesinden oluşsun ve yeni kadro istemesinler; üstelik iki hoca da emekli olmak üzere olsun. Bu durumda bölüm akademik kurulları veya dekanlar karar merci hâline gelir. Ama dediğim gibi istisnadır. Yani üniversiteler akademik kurullarca yönetilir. Kadrolar ilan edilir. Çünkü en iyi kimse, o gelsin diye. İşler üniversitelerde iyi yürümüyorsa ve kan kaybı artıyorsa suç kimin?
Hem demokrasiden dem vuracaksın hem de demokrasiye kendin bile inanmayacaksın. Ne yaman çelişki bu! Profesör, her ne kadar her şeyi bilen demekse de gerçek böyle değildir. Bazı konularda çok bilgili iken, bazı konularda hiç bilgi sahibi olmayabiliriz. Üniversitede olmanın en büyük avantajı, her konuyu en iyi bilen insanların bulunmasıdır. Eğer bu insanlardan yeteri kadar yararlanamıyorsak bunu da sorgulamak zorundayız.
Eğer yeteri kadar iyi eğitilmiş olsak, neyi bilip bilmediğimizi biliriz öncelikle. Yeteri kadar iyi eğitilmiş olsak, yasalarla sınırlı olduğumuzu ve de başkalarının da yasalarla sınırlı olduğunu biliriz. Eğer yeteri kadar iyi eğitilmiş olsaydık, bugün gelişmekte olan değil, gelişmiş ülke statüsünde olurduk!
Üniversiteler ve tüm öğretmenler, benim kişisel kanaatimce bu işteki en büyük sorumluluğa sahiptir. Hayatımıza yön veren herkes bir şekilde ülkemizdeki bir okula gitti.
Üniversitelerde en büyük sorun, denetim ve bunun sonucunda yaptırım sorunudur, diye düşünüyorum. Ben çok umutluyum, iyi olacak her şey.
Yeter ki “Adalet namustan önce gelir.”, daha da iyisi “Adil olmak en büyük ahlaki niteliktir.” diyebilelim.
Saygılarımla…