Acil durum deyince fakültede öğrenci iken aklıma hocalarımızın verdiği örnek gelir hep. Hani şu klasik malum hikaye vardır ya; arkasından bir kocaman köpek kovalayan bir insanın o ilk kaçış anındaki beş duyusunun ve kalp ve beyninin uyarılması ile vücudunda oluşan hormonal aktivasyon olan stres tepkisi silsilesi….
Her hangi bir acil durum esnasında insanın beyninde ADH, ACTH salınımı ile başlayan ve aldesteron, anjiotansin I_II mekanizmalarının inervasyonu ile böbreklerin, akciğerlerin harekete geçmesi ile ve karaciğerde oluşan, kalbin pompa gücünün artması ile hızlanan glikoneogenezis mekanizmasını düşünmek beni hep hayrete düşürür.
Acil durumlara hazırlık konusu ülkemiz için bir sorun yumağı diyebiliriz. Afet ve toplumsal olayların aniden hareketlendiği bir ülke olmamıza karşın, toplumsal, kurumsal, yönetimsel, kültürel ve eğitimli olmaklık açısından eksiklerimiz var ve bu zaaflar çok can kaybına yol açıyor ne yazık ki.
Peki ne yapmalıyız çözüm için? Gelişmiş ülkeler ne yapıyorsa bakalım beraber.
Acil durumlara hazırlıkta; planlamalar, döngü yönelimli bir süreç, eylemlerde süreklilik ile güvenlik yönetimi ve ayrıca risk yönetimi gibi pek çok faktörleri bir arada koordine etmeyi içeren yöntemleri uyguluyor diğer ülkeler. Bu etapta risk tanımlama ve ek olarak risk sıralaması ile değerlendirmelerin yapılmasını içeren geniş perspektifli bir prosedür sürecinin işletilmesinin etkin bir acil durum yönetimi sağladığı, tecrübeler sonucu görülmüştür.
İşte tam da bu noktada ani bir acil durum anında yukarıda bahsettiğim insan bedeni fizyolojik süreçlerinde oluşan hormonal tepkiler ile beraber yukarıdaki diğer ülkelerin serin kanlı bir vaziyette hızlıca eyleme döktükleri acil durum iş akış şemalarını harekete geçirmek aslına bakılırsa etik bir ikilem oluşturuyor diyebiliriz. Zira planlı programlı bir sistematik dahilindeki işleri yürütmek ile insan psikolojisinin doğal yapısı gereği oluşan stres tepkisi süreçleri arasında bir tezatlık arz etmektedir. Nitekim geçmişte yaşadığımız olaylar bize göstermiştir ki duygusal bir toplum olarak biz acil durumlarda afallıyoruz, aniden planlı hareket edemiyoruz, bu sebepten can kayıplarımız çok oluyor maalesef.
Bu etik ikilemin çözümünde neye başvuracağız öyle ise? Tabi ki de eğitime!
Acil durum eğitimlerinin geniş yelpazede olması icap ediyor. Ta küçük yaşlardaki çocuklarımızın eğitiminden, yaşlılarımıza kadar ve tüm eğitim kurumlarımızdaki eğitimlerden, çalışma ortamlarımızdaki hizmet içi eğitimlere kadar, yönetim organizasyon ortamlarından, ev içi ortamlara kadar, iletişim teknolojilerinden, üretim teknolojilerine kadar, araştırma süreçlerinden, mevcut olanakların tanımlanmasına kadar planlamalar ve stratejiler geliştirmeliyiz.
Sonuç olarak her şeyden önemlisi insancıl olmaklığı öğrenmemiz gerekmekte. Psikolojimizin sağlam olması için gerekli olan kaliteli bir ahlaki değerler eğitimi sağlama ise, eski atalarımızın en temel yöntemi geçmişe baktığımızda. Özetle insanın özüne bakması, dünyayı yöneten nitelikte yaratılmışlığını yıkıcı değil de olumlu yönde kullanması ve doğayla bir bütün olduğunun farkında olmayı kavraması ile ani durumlarda bireylerin zihnini açık tutarak, hızlı hareket edebilmesi için, insanlığa faydalı tutumlarda bulunabilmenin yolunun Yunus Emre Hz.’nin kalbe ve vicdana odaklanma yöntemi yani eski büyüklerimizin sevgi ve yardım temalı duruşlarından geçtiğini anlamayı toplumca fark etmeliyiz artık sanırım.