Toplumsal hafızamız ile mümkün mü?
İnsanoğlunun dünya yaşamı her gün ayrı bir sürprize gebe. Olması gereken de bu galiba. Ancak zekası, kendisi için bu serüvenini daha istikrarlı hale getirmeye çalışıyor. Bireysel olarak tüm çabalar bu yönde. Ancak her bireyin kendi ufku ile sınırlı olan bir çaba. Bazen sadece bireyin çabası da yetmiyor. Tüm toplum öyle istemeli ve o olgunluğa erişebilmeli. Bu yüzden her toplumun yaşam kalitesi birbirinden çok farklı. İki yıldır evleri yakılıp yıkılan Gazze’deki insanlar için bu dünyada bir geleceğe izin verilmediği gibi. Bizler o farkındalığa erişemez isek bizlerinde sonu benzer olabilir. Benim güzel ülkemde daha çok gerçekleşen bin bir çeşit kazalar, depremler ve yangınların olması bizleri giderek daha çok üzüyor ve ders alamıyorsak daha da çok üzecek.
Günümüz dünyasında beklenmedik afetler, kazalar ve krizler yalnızca bireylerin değil, tüm toplumların da kaderini şekillendirmektedir. Yangınlardan depremlere, salgınlardan ekonomik dalgalanmalara kadar her olay, bizlere aynı soruyu hatırlatır: “Hazırlıklı mıydık, yoksa hazırlıksız mı yakalandık?” Oysa gerçek güvenlik yalnızca önlem almak ya da hazırlıklı olmakla sınırlı değildir. Sağlam yapılar, doğru şehir planlaması ve etkin denetimler felaketleri önlemeye hizmet ederken; eğitimli bireyler, örgütlü topluluklar ve kriz yönetimi kültürü de yaşanan olayların etkisini en aza indirir. Bunun ötesinde, toplumların en büyük gücü, yaşananlardan ders çıkarıp geleceği daha dirençli bir şekilde yönetebilme kapasitesinin oluşmasıdır. Yani asla tam hazırlıklı olmak mümkün olmaz ama toplum kültürel olarak eğitilebilir ve hazırlanabilir. Nasıl ?

Toplum hafızası yaşananlardan dersler çıkarabiliyor mu?
Toplumun yeni benzer olaylara bakışını değiştirilebilir. Böylece toplumu kuşatan katı kurallar ile tüm insanlık korunabilir ve beklenmedik gün geldiğinde en az hasar alınır. Hatta örneğin deprem tatbikatları ile olaylar karşısında sergilenecek reaksiyonlar şekillendirilebilir. Mutlaka savaşı yaşamak gerekmez. Tatbikat bize yapılabilecek hamleleri gösterir, öğretir. Tabi Kartalkaya’daki gibi bir otel yapılmasa idi veya düzgün denetlenseydi ya da tatbikatlar yapmış organize bir personeli olsaydı tüm otel yanmadan hepsi kurtulacak, hiç böyle acil bir durumla insanlar karşılaşmayacaklardı ve bugün aramızda olacaklardı. (Söylemesi bile çok acı. Kader mi? İhmal mi?) Ya da arabamıza bindik şubat ayında Bolu Kartalkaya’ya ulaşmak için yola çıkacağız ama yol şartlarını öğrendik. Kar ve buz var. Yolda kar lastiğimiz yok ama olsun eski şoförüm birşey olmaz dedik ve yola çıktık. Acil bir durum oldu, yolda önümüzde bir kaza oldu ve acilen frene bastık, aracımız kaydı ve yoldan çıkıp bişeye çarptık. Arabamız hasar gördü. Böyle bir senaryoyu ille de yaşamak mı gerekirdi, ya da gerçekten olgun aklı başında bir insan yol şartlarına göre öngörüsünü çalıştırıp kararını öyle mi verirdi. Ya da bu tip kazaları test etmiş bir sürücü ders çıkartmayı ve asla kar lastiksiz yola çıkmamayı, hızlı gitmemeyi mi tercih ederdi. Tüm alternatifler kişinin zekası ile mümkün. Eğer tüm toplumun canı yanıyorsa nasıl bir reaksiyon geliştirmeli? Kolektif bilinç nasıl oluşur..

Sonuç olarak hiç kimse acil bir durumla karşılaşmayı asla istemez ama karşılaşmamak içinde çabalar. Bazı meslek grupları belki daha şanslı, (örneğin benim gibi doktor olanlar..) bunları çok sık yaşadığı için nerede ne yapacağını bilir. Dersler çıkarır ve her yenisi ile karşılaştığında biraz daha hazır hisseder. Çünkü her hamlesini çalışmıştır. Mesela bir kanamayı durdururken neyi nerde bulup yakacağını bilir. Hazırlık işte böyle birşeydir. Kanama ile karşılaşan hekim daha farkındadır, tamir etmeye tedavi etmeye çalışan için insan hayatını kurtarmaya yönelik hayati bir acildir. Her meslek için belki buna benzer acil durumlar vardır. İnşaat mühendisi için binanın kolonlarının yıkılmasını istememesi gibi.. Bir doktor olarak ben hazırım da, asıl varmamız gereken tüm toplumu yıkan felaketlere hazırlıklı mıyız? Kader olarak basite indirgediğimiz durumlara aslında bizler mi sebep oluyoruz. Yani hakkıyla yapılmış bir hazırlık ve önlem olmadan sürprizlere daha çok kırılgan olmaya sadece ve sadece kader demek yeterli midir. Ahlaki midir? Kader her şeyin yeterince düşünülüp yapılmasına rağmen aslında engel olunamayan mıdır? Bir toplumun kaderini bir insanın nasıl değiştirebildiğini, Türk toplumu çok kereler yaşamıştır. Yine de her bireyin elinden gelenin en iyisini yapmadan, tüm potansiyel ortaya çıkarılmadan Kurtuluş savaşı kazanılmamıştır.
Tabi editörün sorusunun cevabını vermek gerçekten zor. Bunun kararını detaylı düşünebilen beyinlere bırakıyorum. Çünkü cevaplar bakış açılarına göre değişebilir. Saygılarımla.