Son günlerde haberlere düşen sosyolojik hadiselerden ele almak istediğimiz cinayet suçlarında 16 yaş olgusu tartışmaları dikkatlerimizi çekti. Son olarak İzmir’deki bir polis karakoluna yapılan saldırıda şehit olan ve yaralanan (cirah) polislerimize karşı bu suçu işleyen failin yaşının 16 olması belki de bardağı taşıran son damla oldu (Şehit polislerimize Allah’tan rahmet geride kalanlara sabır diliyorum.). Bunun öncesinde topluma mal olan katl olaylarının, saldırılarının faillerinin yine 18 yaş altında gençlerin olması kanunkoyucuyu cezai sorumluluk yaşı ile ilgili düzenleme yapmaya itti.
Okul bahçesinde öldürülen Liseli Muhammed, kendisini uyaran 81 yaşındaki yaşlı adamı öldüren 16 yaşındaki genç, Samsun’da aralarında husumet bulunan 16 yaşındaki bir gencin 29 yaşındaki kuzenini öldürmesi, çeteler arasındaki savaşta yer alan gençler, parkta dalga geçti diye 17 yaşındaki genci öldüren 16 yaşındaki yine bir genç. Yine İzmir’de “kız meselesi” yüzünden 16 yaşındaki gençlerin kavgasının cinayetle bitmesi. 17 yaşındaki bir gencin ailesini katletmesi.
Tüm bu tartışmaların ateşlenmesinde belki de en büyük etkiye sahip cinayet ise Mattia Ahmet Minguzzi vakası. Mattia Ahmet Minguzzi cinayeti, İstanbul’un Kadıköy ilçesinde 14 yaşındaki bir çocuğa yönelik ölümcül saldırı olayıdır. 24 Ocak 2025 tarihinde gerçekleşen olay, uluslararası basında yer bulmuş ve Türkiye’de gençlik şiddeti üzerine yoğun bir kamuoyu tartışmasını başlatmıştır.
Adalet Bakanlığı, tüm bu cinayet vakaları karşısında harekete geçmiş ve 16 yaş ve üstüne ağır yaptırımların getirildiği düzenlemelere giderek TCK’nın 31. Maddesinde yapılacak bir değişiklikle, 19 yaşını doldurmuş veya doldurmamış çocukların kasten öldürme suçlarında ceza indirimi almalarını önüne geçilmesini Kanun koyucuya teklif etmiştir. Bu, ‘Suça sürüklenen çocuklara’ yönelik ceza indirimlerinin yeniden değerlendirilmesi anlamına gelmektedir. Özellikle de kamuoyunda oluşan “cezasızlık algısının” bütünüyle ortadan kaldırılmasının önemli olduğu ortaya çıkmış oldu.
Çocuktan katil olmaz gibi, katil veya teröristin çocuk olarak tavzih ve tevili ise çetin bir yanlış mıdır? Suç işleyenlerin, bunu azmettirenlerin, ihmal ve kayıtsızlık gösterenlerin gözünün yaşına bakılıp bakılmayacağını ise zaman gösterecektir.
Burada dikkatimizi çeken farklı diğer bir husus ise şu şekilde dile getirilmiştir: “Son günlerde çocuk tetikçi, çocuk katil, çocuk suçlu, çocuk terörist gibi rahatsız edici tanım ve tasvirlere olağan dışı şekilde temas ve tesadüf edilmektedir. Meselenin can sıkan bir diğer püf noktası çocukla suçun devamlı yana yana getirilerek sistemli ve şiddetli propaganda taktiklerinin kesintisiz devreye sokulmasıdır. Bu durum esasen müstakbelin beşeri varlığını bilinçli veya bilinçsiz olarak karalamak, bu çerçevede muhtemel özgüven kayıplarını maskeli kavramlarla temin etmektir. Bir defa çocuk demek gerçek ve geniş manasıyla masumiyet demektir…..” devamını basından okuyabilirsiniz. Burada bu ifadelere yer vermemizin sebebi övmek adına değildir, aslında, bir siyasetçinin toplumun bu noktadaki hassasiyetlerine dikkat çekmesindeki düşünceyi ve içeriğindeki kıymeti dile getirmeyi önemsiyoruz.
1.Çocuk Kimdir?
Çocuğun tanımına su soruyla başlamak isteriz: Suçu nasıl işleneceğini bilen kişiye çocuk denilir mi? Örneğin bıçağı tutmayı tabancayı ateşlemeyi bilen kişiye çocuk diyebilir miyiz?
Çocuğu, hukuken tanımlamak için önce ehliyetin tanımına, ehliyetle birlikte çocuğun sorumlu olduğu veya olmadığı hususların tespitini, kusur yeteneğiyle bağlantılı çocuk ya da yaş küçüklüğü ile müessir fiilde etkili suçun basamaklarının neler olduğunun dile getirilmesi gerektiğinin önemini hatırlatmak isteriz.
Çocuk henüz bedensel, ruhsal ve sosyal yönlerden erginliğe ve olgunluğa ulaşmamış bireydir. Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde “Çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır” tanımı yer alır (U.N. General Assembly, 1989, madde 1).
TDK’da ise çocuğun tanımıyla ilgili getirilenleri maddeler halinde ifade etmek gerekirse;
- İsim olarak, bebeklik ile erginlik arasındaki gelişme döneminde bulunan oğlan veya kız;
- İsim olarak, soy bakımından oğul veya kız;
- İsim olarak, genç erkek
- İsim ve mecaz olarak, büyükler arasında daha az yaşlı olan kişi
- Yine isim ve mecaz olarak, büyüklere yakışmayacak, daha çok küçüklerin yapabileceği gibi davranan kimse
- İsim ve mecaz olarak, belli işte yeteri kadar deneyimi ve yeteneği olmayan kimse şeklindedir [1]
5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun (ÇKK) 3. maddesine göre “çocuk”, daha erken yaşta ergin olsa bile, on sekiz yaşını doldurmamış kişiyi ifade eder. Ortada suça sürüklenen çocuk olgusu sorunu olduğuna göre, aynı maddede suça sürüklenen çocuk (SSÇ) ise şu şekilde tanımlanmıştır: “Suç teşkil eden bir fiili işlediği iddiasıyla hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı güvenlik tedbiri uygulanan çocuktur” [2].
2. Yaş Küçüklüğü
TCK’nın İkinci Bölümünde, Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler başlığı altında Yaş Küçüklüğünden bahseden 31. Maddesi şu şekildedir:
Madde 31- (1) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.
(2) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/5 md.) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan onbir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz.
(3) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/5 md.) Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde onsekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası oniki yıldan fazla olamaz [3].
Bu cinayetlerdeki sorun yaş küçüklüğü ve kusur yeteneği ile ilgili ehliyet sorunudur. Çocukların cezai sorumluluğunun tespiti, yine çocukların adalet sistemiyle ilgili temel konularından birisi olmalıdır. Yaş küçüklüğü, kusur yeteneği, ceza sorumluluğuna etki eden hukuki faktörlerdir. Tıbbi ve psiko-sosyolojik verilen ışığında kusur yeteneğinin tespiti gibi süreci etkileyen bu durumla ilgili noktalar olmalıdır. Belki de kanun yapıcının görüşüne etki edecek adli tıp ve sosyolojik veriler ciddi bir biçimde kanun yapıcıya etki edecektir. Çocukla ilgili hukuk düşüncesinde yer alan şu düşünce acaba İslam ceza hukukunda ve İslam hukukunun diğer alanlarında ne kadar kıymetlidir, bunun tartışılması gerektiğini düşünüyoruz: Yaş küçüklüğü ya da çocuğun ceza sorumluluğu bulunsa da bulunmasa da yine çocuğun adalet sistemi dışında tutulması mı söz konusudur? Ceza sisteminin içinde kalan çocuklar için kovuşturma ve cezalandırma seçeneklerinin son çare olması mı esastır. Çocuk hukukuna ilişkin mevzuatımız ve İslam hukukunun çelişkisiz ve ödünsüz bir biçimde bu anlayışları yansıttığı söylenebilir mi? Çocuk hukukuna ilişkin hâkim olan ilkelerin temelinde sade, hızlı ve kolaylaştırıcı olmak mı esastır? [4]
12-15 ile 15-18 yaş grubu çocukların suça karışması ile ilgili Yargıtay kararlarında suça karışmış çocukların hukuk adına himaye, korunma ve hukukun uygulanması adına değerli yorumları mevcuttur ve onlara bakılabilir. Adli tıp ve hekimlerin raporlarına binaen ortaya konan bakış açılarının çocuğun kusur yeteneğinin tespitine yönelik olduğu göze çarpar. Hekim ve sosyal inceleme raporlarıyla ilgili, çocuğun kusur yeteneği hakkında yargısal takdir ve değerlendirme gerektirdiği ortadadır. Ancak etkili olduğu da bir gerçektir.
Mer’î mevzuatımızda çocukların haklarını ve çocuğun üstün yararını koruyan düzenlemelerin olduğu muhakkaktır. Ancak ortada toplumun güvenliğini ciddi bir şekilde sarsan çocuk cinayetleri söz konusudur.
Kaynakça
1.TDK, (https://sozluk.gov.tr/.).
2. 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu (ÇKK)
3.5237 Sayılı Sayılı Kanun (TCK)
4.Süleyman ÖZAR. “Suça Sürüklenen Çocuğun Ceza Ve Güvenlik Tedbiri Sorumluluğu” TAAD Yıl 14 . Sayı 55 . Temmuz 2023, ss. 111-134.