Hocalarımızın hocası rahmetli Astronom Prof. Dr. Nüzhet Gökdoğan Cumhuriyetimizin ilk yaşında ilk kafile ile Fransa’ya matematik öğrenimi için gitmişti, yanına fizik eğitimini de katarak nihai kararı “matematiği ve fiziği birleştiren astronomi” olmuştur. Yakın bilim tarihimizde öne çıkanlarımıza baktığımızda hali vakti yerinde olanlarımızın ilgisindeki de yine temel bilimler olmuştur. Bilimsel tatminin adresi temel bilim gözüküyor; evrensel doğa kurallarına bir ömür vermeye değer, yolun sonunda Nobel var, temel bilim güçtür sahibini tepeden baktırırcasına… Yanına temel bilimci danışmanı alan her yönetici sağlam bir kılavuz sahipliğidir, içerisinde temel bilimler olan her disiplin çözüme, ilerlemeye ve açılıma koşar… Hava ve su gibi her yerde ve onsuz olamaz… Mühendislere verdiğimiz ilk fizik dersindeki ilk sorum “bana bir şey söyle ki içinde fizik olmasın?” Öğrencilerimiz düşünürler ama bulamazlar çözümü ancak “rüya” ifadesiyle yetinirler… Her türlü platformda olayların yorumlarına temel bilim en geniş spektrumdan yön verecek güçtedir… Mühendislerimizin dudak uçuklatan parmak ısıttıran ileri teknolojilerine temel bilim formüllerinin üzerine kaporta geçirerek ulaşabilirler ancak… Adli Tıp Kurumunda olay günü tekrarı belirlemelerinde ve Diyanet İşleri Başkanlığımızda vakit hesaplamalarında astronomlar, mahkemelerin bilirkişiliklerinde fizikçiler vb. mutlaka temel bilimcilerin kadroları vardır veya görevlendirilirler… Temel bilim yeraltına yapılan yatırımlar gibidir, göze gelmeyebilir ama onsuz içte ve dışta hayati derecede önemli hiç bir hizmet sağlanamaz, devletler sağlam, güvenli sürdürülebilir kalamazlar… AR-GE yani temel bilimler yatırım gördükçe sahiplerini, şirketlerini ve ülkelerini süper güçler ligine taşırlar… Bir bilim disiplini söyleyin ki temel bilim olmasın diyecek kadar kucaklayıcı görüldüğü gibi…
Evrenin işleyişi kimya ve mekanik yani hareket üzerinedir, formülleri de ışığın sabit yani sonlu olması ile çalışır… Kapalı sistem vücutlarımızın da işleyişi benzer şekilde sıvılar için sıvı hal fiziği ve akışkanlar mekaniği ve termodinamik ile yumuşak ve sertgiller için de hareket ve katı hal yasaları geçerlidir… Yıldızları incelemek nispeten kolaydır çünkü maddenin sadece plazma hali ile sınırlı sadeliktedir… Ancak gezegenleri araştırmak hiç te kolay değildir çünkü maddenin bu sefer katı-sıvı-gaz halleri içeriklidir ve her biri kendi yasalarında süreçtirler ve dolayısıyla daha karmaşıklık söz konusudur tıpkı vücudumuz gibi… Soyut olmayan tanısı konmuş maddesel hastalıkların önüne ve/veya arkasına yerleştirilecek temel bilimciler hekimlik bilgisine ve tedavisine neden, niçin ve nasılların anlaşılır dilin geniş açıklaması ile sürdürülebilir sağlıklı yaşama katkı sunabilirler ve böylesi çoklu disiplin anlayışı kalıcı çözümlere yeni bir pencere açabilir… Buradaki amaç “en iyi doktor kişinin kendisidir” kılmak olmalıdır… En geçmişten günümüze istisnasız ülkemizin ilk yüzde onluk başarı dilimindeler, sınıf arkadaşları her biri pozitif rakipler, iyi eğitim, çalışkanlık, disiplin, iyi hocalar ve imkanlarla hekimlerimiz küresel ölçekte Türkiye adresli eli kulağında Tıp Nobel’i adayıdırlar, bizler de onlara isteklendirme (motivasyon) sağlayalım… Ha gayret diyelim…
Psikiyatri polikliniği kuyrukları geleneksel diğer anabilim dallarındakileri bekleyenleri kat ve kat geçti gözüküyor… Elbette hasta sayısı arttı bununla birlikte şunu da ifade etmeliyiz ki insan vücudunun ne kadar karmaşık olduğuna ek olarak en bilinmez bölgesi herhalde psikiyatrinin ilgilendiği organlarımız olması da bir o kadar doğaldır… Hastaların çoğalması yanında şimdilik soyut görünümlü psikiyatri biliminin inkişafındaki gecikmeyi de buna yani kuyrukların uzamasına katabiliriz… Sözlerimizde yanlış anlamaya meydan vermeyelim; doğa kendisini bazı alanlarda hala gizemli tutuyor, veri alınması güç olan tüm alanların öğrenilmesi de sınırlı kalıyor, yorumlarımızla süreci götürmeye çalışıyoruz… Keza koku bilimi de öyle, insanlık hala teknolojiden üstün yanı olan koku duyusu için eğitimli köpekleri kullanmaya devam ediyor… Mutlu anlarımda günlerce devam eden içimde aldığım sevimli bir koku peydah oluyor tıpkı kedilerimizi sevdiğimizde memnuniyetlerinin ifadesi olarak gırgır motorlarını çalıştırmaları gibi… Bir anda tüm bilinmezliklerin anlaşılacağını beklemeyelim, üzerine koyabileceğimiz tuğlalarla ancak insanlık mirası olan bilgi binasını yükseltmeye çalışıyoruz…
Bir kaç temel bilim örneklerini en son ürettiklerimizden verelim;
1) İstek üzerine popüler bir makale: Uzay Sanayide Temel Bilimlerin Yeri,
2) İslam Ansiklopedisine iki temel bilim maddesi sunuldu: ilki TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi ve ikincisi temel bilimci Prof. Dr. Nüzhet Gökdoğan,
3) Bugünün küçükleri için “ASTRONOMİ Denen Şey” editörde yayına hazırlanıyor ve
4) Uzay ve yaşam içerikli yine bir istek üzerine uzunca bir yazımız da GazeteBilim’in Yazı İşlerine “Gezegenler Arası Yaşanabilir Alanlar Oluşturma Teknikleri” başlığı ile gönderilmiştir.
“Gelecek farklı disiplinlerin birlikteliğinde” ifademiz şimdilerde daha iyi bir anlamını buldu, bugüne kadar farklı disiplinlerden bilim insanlarımız ile grup çalışması yaparken artık yapay zekâyı bu yolda ilk kez kullanmaya başladık; sonuç mükemmel gözüküyor ve bundan sonra kim tutar bizleri… Bilim insanlarımızı bir araya getirmek zaman almakta oysa yapay zekâ bilimleri önümüze seriyor saniyeler içerisinde… Sanal gerçeklik bir asistanımız oldu, çok güçlü metinlerimizle yapay zekâyı adeta koşturuyoruz… Her isteğimiz ve sorgulamalarımız insanlığın bilgi birikiminden alıntılanarak sunuluyor, akla gelebilecek her türlü akademik istemler referansları ile birlikte yerine getiriliyor… Bizlere gerçek anlamda düşünme zamanı bırakıyor ve hedeflerimize ulaşmaya da ramak kalıyor. Kariyer basamaklarında, akademik yükseltilme ve atama kriterlerinde yer alan makale şartı yapay zekâ ile kolaylaşıyor…
Derslerimizi tamamladık, yaz modunda temel bilim araştırmalarımız da ivme kazandı… Üzerinde çalıştığımız ise yayınlanması hesapta olmayan bir konu oldu; tüm dünya meraklılarının özellikle gök bilimcilerin ilgisindeki yıldızlararası bir nesnenin Güneş Sistemi’ne giriş yapması haber oldu ve her yerde yankı buldu. İnsanlık üçüncü kez Samanyolu’muzun bir yerinden yola çıkmış bir kuyruklu yıldızı tespit etti, teleskoplar buna yöneldi ve veriler alınmaya başlandı… ChatGPT o3 ile başladığımız yapay zekâ asistanımız ile bu olay üzerine akla düşen (yıldızlararası nesnelerin organik ve inorganik kimyasal bileşim oranlarının köken tayinindeki rolü ve hiperbolik yörüngelerin bağlanma olasılığına ilişkin) iki düşünce(hipotezi)mizi tartıştım, mutlu sona az kaldı, elimde veri olmadığı halde kullanıma açık veri kataloglarını ziyaret ettirerek, simülasyonlar yaptırarak, grafikler-çizelgeler oluştutturarak, fikirleri tartıştırarak bir hafta içinde nur topu gibi bir makale meydana geldi. Çanakkale göktaşı için yapılan laboratuvar analizlerini içeren yayınlarımızı da işin içine katarak çalışmanın merkezini buna göre belirlettim… Yapay zekâm beni şimdilerde ChatGPT-5 Thinking/Amiral gemisi modeline de yükseltti… Dergiye göndermeden bu uğraşının olumlu hakem raporunu ve nihayetinde etik olup olmadığını da sorgulatarak tek yazarlı bir taslak makaleye evrildi. Çoklu yazarların yerini belki tek yazarlı çalışmalar da alabilecek yapay zekâ sayesinde… CERN deneylerinin verilerini içeren makaleler saat mertebesinde Q1 çeyreklik dergilerde yayınlanırken yapay zekâ sayesinde makale yayınlanma sürelerinde kısalık, ret edilmeme, akla düşen-olgunlaşan fikirleri özgürce verebilme kolaylaşıyor… On yıllardır gözlem yaparak ilk elden veri sahibiyiz ancak yayına dönüştürme süreci maalesef aksıyordu, bu yeni halde artık yapay zekâ sayesinde yaşadığımız olumsuzluklar geçmişte kalacağa benziyor…
İşimiz düşünmek, bilgilerimiz ile fikir üretmek, akla düşenleri de çevremiz ve davet edildiğimiz ortamlarda paylaşmak oluyor. Bunlardan bir dizi çevremizde yaşananlarla ilişkilendirdiğimiz fizik ve astronomi maddeleri oldu, “Çevremizde Yaşanan Fizik ve Astronomi: Güneş En Tepede Uzun Kalıyor Yaz Tatili Başlıyor Deprem Değinmesi ile Birlikte” başlıklı yazımızda paylaştık. Maddeler konularına göre alfabetik sıralandı ve akla düştükçe sınırlı sayıda da olsa eklemeyi sürdürüyoruz… Bunlardan konumuz ile ilgili olanları burada verelim ve içlerinden birini açalım:
Çözüm üçlüde: tek kullanımlık-sabunla-açık hava (bilim-sağlık, aşağıda açıklandı)
Diş çürümesi fizik ile ne kadar ilişkilidir? (bilim-sağlık-alan)
Yüksek tansiyon için göze bakıldı (bilim-sağlık-basınç)
Konuşurken karın boşluğundaki dar havayı mı kullanalım yoksa göğüsteki geniş havayı mı? (bilim-sağlık-hacim)
Vücutlarımızın karın bölgesi niye yumuşak? (bilim-sağlık-hareket)
Konuşmacılar neden susarlar? Neden su içme ihtiyacı duyarlar ve yakınlarında hep su bulundurulur? (bilim-sağlık-iklimlendirme)
Şehir hatları vapurunda başı döndüren mideyi bulandıran ne? (sağlık-bilim-kuvvet-koroolis)
Eskiyen giysiler ve kalınlaşan derilerimiz (bilim-sağlık-kuvvet-sürtünme)
Gözlük takmada suçlu kim? (bilim-sağlık-yerçekimi)
Uzaktan kumandanın ışığını göz niye görmez? (enerji)
Trafik lambası, ambülans renkleri (enerji)
Göz yeşil(ilkbahar)-sarı(sonbahar) renge duyarlı (enerji)
Dimdik ayaktayız ama yıkılmıyoruz niye? (kütle merkezi)
Çocukların harekete geçmesi-motor gücü, apuldaması-4 ayak, ilk yürüyüş-2 ayak, ilk bisiklet sürme, ilk yüzme (kütle merkezi)
Yere düşenin burnu niye sürtsün? (simetri)
Tek ayak üstü niye ceza olur? (yerçekimi)
“Topuk taşı” ifadesi nereden geldi? (yük-kütle)
Bir kaç gündür burun akıntısı, öksürük ama hapşırma şiddetinde ve elbette vücut enerjisinde bir miktar azalma ve takibinde yorgunluk peydah oldu. Grip olduğumda kullandığım yöntemi uyguluyorum: Çözüm üçlüde, tek kullanımlık-sabunla-açık hava. Burun akıntısını geldiği gibi tek kullanımlık ekonomik peçetelerle alarak ve bunu defalarca tekrarlayarak ağzı kapalı bir poşette sağlığa uygunluk (hijyen) sağlıyorum. Akıntı bölgesi burnumu ve civarını olabildiğince ve sürekli sabunlayarak arınık (dezenfekte) ediyorum… Verdiğim havayı tekrar solumamak için olabiliyorsa açık havada zaman geçiriyorum değilse kapı pencere açık geniş mekânları kullanıyorum. Bu yolla, yatağa düşmeden, ilaca gerek kalmadan rahatsızlık başlangıcı mesela Cuma günü oldu ise Pazartesi mesaime normal sağlıklı olarak başlayabiliyorum… Elbette azalan kinetik enerjimiz ile toplamdaki düşüşü her zaman dinlenme yoluyla potansiyelimizi arttırarak toplam enerjimizi korumayı da bilmek gerekir ki sistem ayakta ve hayatta kalabilsin, sağlık yerine gelebilsin…
Yukarıdaki klişe alıntı söz konusu listeden bir maddeydi, içinde bulunduğumdan ve uyguladığımdan dolayı burada açarak paylaşmış oldum. Listede yer almayan iki maddeyi de vererek yazımızı tamamlamış ve listeye buradan eklemlendirmiş olalım. Güneş Sistemi’nde hacimlerinin büyük bölümünü hidrojen ve helyum oluşturan dev gezegenlerin ortalama yoğunlukları oldukça düşüktür. Örneğin Satürn’ün ortalama yoğunluğu 0.7 g/cm³’tür. Eğer su dolu dev bir kabın içine konabilseydi, Satürn batmaz, yüzerdi. Buradan esinlenerek, insan vücudunun anatomik olarak ortalama yoğunluğu santimetre küp başına yaklaşık 1.06 gramdır (g/cm³). Bu değer, vücut kompozisyonu, yaş ve cinsiyet gibi faktörlere bağlı olarak biraz değişiklik gösterebilir. Mevsimin de gereği sayıları artan boğulma vakaları olmaya devam ediyorsa insanın madde yoğunluğu suyunkinden (1.0 g/cm³) çok az miktar fazla demektir. Değilse tahta gibi suya batmaz yüzerdi ve boğulmaları da görmememiz gerekirdi. Yüzme tekniklerini kullanarak 1.06 – 1.0 = 0.06 g/cm³’lük yoğunluk farkını sıfırlamakla su üstünde kalabiliyoruz ve attığımız kulaçlar süresince de ilerliyoruz. Yüzmede iki kolumuz ile yetinirken dört ayaklı canlarımız belki bizden daha iyi durumdalar ki boğulma vakasına daha az rastlanılır… Elbette akan suya karşı ek bir performans da göstermeliyiz ki her geçen zamana karşı hareketlerimiz kinetik enerji kaybettirir ve toplamda tükenme noktasına vardırır, yani toplam enerjimizi koruyamamak en istenmeyenidir çünkü vücut sistemimiz çöker yani boğulmadır. Acil durumlarda sakin kalmayı başarabilirsek üzerimizdeki yoğunluğumuzu arttıran giysilerden kurtulmak bilimsel bir yaklaşım olur, su yutmamaya çalışırsak kontrollü nefessiz kalmamayı sağlamış ve hafifliğimizi de korumuş oluruz… Benzeri bilinçli hareketlerimizi akıllıca sürdürebilirsek boğulmaktan da kurtulabiliriz. Üzerimizdeki giysiler sünger gibi suyu tutmamalı, vücuda yapışarak da suyu depolamamalıdır… Yüzme öğreticilerimizin yüzmeyi öğrenmek isteyen öğrencilerine önce buradaki gibi temel bilimi vermeleri, sonrasında yüzme tekniklerini öğretmeleri ve suyla pratik yapmaları ufuk açıcı olacaktır ve akla-mantığa yatkınlığından dolayı bir ömür de unutulmaz kılacaktır, kulağımıza da küpe olacaktır…
Mevsim gereği yeşil dünyamız yangınlarla boğuşuyor; eskiden sobalarımız olurdu, tutuşturmak için çıra, ağaç yongası, talaş, kâğıt ve gazyağı elde ne varsa kullanılır ama ilk seferde zorlanırdık ve bir türlü olamazdı, üzerine biraz ilavelerle ve üflemelerle ancak yakma başarılı kılınırdı… Olumsuzluğun sebebi belli, kapalı mekânda rüzgârın olmaması ve yeterince kurumamışlıktır… Günümüzün açık hava orman yangınları eski alışkanlıklarımızı yıktı, ilk seferde yanıyor ve arkası da maalesef geliyor… İklim değişikliğinden kasıt sürekli ve aşırı sıcaklıklar yeşilgilleri hızlı kurutuyor, yaprakları dalından yere düşürüyor, toprakta kavrulan yapraklar ince kıyım ufalanıyor, rüzgârla boşluk kalmayacak şekilde araziyi yaprak talaşı tarlasına dönüştürüyor ve en ufak bir kıvılcımla, dağda bayırda yuvarlanarak birbirine sürten çakmak taşlarıyla veya Güneş ışığının mercek etkisiyle yangın çıkması an meselesi oluyor… Eğer yaprak dökümü mevsimlerde yere serpilmişleri ne kadar çok temizleyebilirsek yangın çıkma olasılığını da azaltmış oluruz… Evinin önünü bahçesinin etrafını temizleyenler geniş orman yangınlarında yeşil kalmasının yangının sirayet etmemesinin sebebi de budur… Ekranlarda ellerinde yaprak dallarıyla yangını söndürme görüntüleri ortaya çıkıyor; her sallayış yelpaze gibi yangını körükler ve şiddetlendirir, fayda yerine zarar veririz… Bunun yerine, elimizde kürek benzeri malzemelerle yangının üzerine toprak atarsak bir zaman sonra üzeri toprakla kaplı ateş oksijensiz kalacağından sönecektir… Bilinçli yardımsever vatandaşlar olarak yangın söndürmede bilimsel yaklaşımımız bu olmalıdır tıpkı akıllı binalarımızda yangında kapıların otomatik kapanarak dışarının oksijenini içeriye girmesini kesmesi gibi… Ya da kırmızı yangın tüplerinde içindeki beyaz ince tozun püskürtülmesiyle ateşi oksijensiz bırakması gibi… Temel bilim evrenseldir, tüm zamanlarda ve mekânlarda geçerlidir tıpkı mutfakta ocakta kaynayan tencerenin veya çaydanlığın kapağını kaldırınca damlamaya bakarak gökyüzünde yağmurun inmesini görmek gibi… Her ikisinde de işleyen süreçler aynıdır…
Yıldırım gibi yük boşalmalarına kayaç zeminler direnç gösterirken toprak araziler ise kolaylıkla içine alarak sönümler. Ülkemizin bulutluluk haritası aynı zamanda yıldırım oluşma/düşme bölgeleri olarak da kullanılabilir. Böyle bölgelerdeki ormanlık ve yeşil alanlarımıza yıldırım düşmelerin/çıkmaların etkilerinin azaltılmasında ve sınırlandırılmasında yüksek dağ tepelerinde konuşlandırılmış gözlemevlerimizdeki veya radar bölgelerimizdeki ya da yüksek TV vericilerindeki gibi paratoner teknolojileri kullanılabilir… Yangın konusunda “Halkın Karşısında Hiç Bir Güç Duramaz: Buna Enflasyon da Dahil” başlıklı yazımız da konuyu tamamlayıcı kılacaktır.
Yazımızın başlığı “temel bilim herkese lazım onsuz nefes almak ne mümkün?” ifadesi yüzme ve yangın örnekleriyle anlamını bulsun, boğulmaktan ve yangından kurtarsın ve insanlığı sağlıklı kılsın diyelim.
1 yorum
Harika bir yorum.. Ellerinize sağlık