Okumak ve yazmak, insanoğlunun bilgiye ulaşma, düşünceyi ifade etme ve kültürel hafızayı aktarma yollarının başında gelir. Ancak bu eylemler, her medeniyette aynı biçimde anlaşılmamıştır. Batı medeniyetinde, yazı ve okuma çoğunlukla bireysel ifade, bilimsel düşünce ve entelektüel özgürlük bağlamında şekillenmişken; Türk-İslam medeniyetinde, bu edimler ilahi vahiy, hikmet, ahlak ve maneviyat , kültür ve bilim temellerinde anlam kazanmıştır.
I. Batı Medeniyetinde Okuma ve Yazma Anlayışı
1. Felsefi Temeller: Antik Yunan’dan Moderniteye
Batı’da yazı ile ilgili düşünsel tartışmalar Antik Yunan’a kadar uzanır. Platon, Phaidros diyaloğunda yazının hafızayı zayıflattığını, sözlü geleneğin ise bilgiye daha doğrudan ulaştığını savunur (Platon, Phaidros, 275a). Buna karşın öğrencisi Aristoteles, yazıyı bilimsel ve sistematik düşüncenin aracı olarak görür.
Orta Çağ ve Skolastik dönemde yazı, dini metinlerin yorumlanmasıyla sınırlı kalmış; ancak Aydınlanma Çağı ile birlikte bireysel akıl, sorgulama ve ifade özgürlüğü temelinde yüceltilmiştir. Descartes, “Düşünüyorum, öyleyse varım” (Cogito ergo sum) derken düşünceyi, yazının en yoğun ifadesi olarak ele alır. Bu noktadan itibaren yazmak, Batı’da özne-merkezli bir anlam üretme biçimine dönüşür.
2. Modern Literatür ve Eleştirel Okuma
- yüzyılda Roland Barthes, “yazarın ölümü” kavramını ortaya atarak, anlamın yazarın niyetinde değil, okuyucunun yorumunda yattığını ileri sürer (Barthes, 1967). Hans-Georg Gadamer ise okumanın bir “yorumbilimsel diyalog” olduğunu ve anlamın okurla metin arasında kurulan ilişkiyle oluştuğunu savunur (Truth and Method, 1960).
Batı geleneğinde yazı, özellikle bilimsel düşüncenin, bireysel yaratıcılığın ve entelektüel özgürlüğün aracı olarak konumlandırılır. Yazmak, aynı zamanda bir varoluş biçimi, bir özgürleşme eylemidir.
II. Türk-İslam Medeniyetinde Okuma ve Yazma Anlayışı
1. Vahiy Merkezli Okuma: “Oku!” Emri
İslam düşüncesinde okumak, vahyin ilk emriyle doğrudan kutsallık kazanır: “İkra’ bismi rabbikellezî halak” (Alak, 96:1). Bu emir, yalnızca yazılı metinleri okumayı değil; aynı zamanda kâinatı, insanı ve hakikati okumayı içerir. İbn Arabi, “varlık kitabı” kavramıyla, her şeyin okunabilir olduğuna işaret eder. Bu, okumanın kozmik bir boyut kazandığını gösterir. Bu anlayışın, Türk-İslam toplumlarında okuma-yazma kültürünü bir ibadet ve ilim sorumluluğu haline getirmesi beklenir. Tarihsel süreçte ne yazık ki dalgalı bir seyir olmuştur.
Yazmak ise sadece bilgi kaydı değil, aynı zamanda bir emanet, bir şahitlik eylemidir. Kalem Suresi’nde yer alan “Kaleme ve yazdıklarına andolsun” (68:1) ifadesi, yazının kutsallığını ve sorumluluğunu vurgular. Yazmak, bu anlayışta kulun ilim ve hikmetle Rabbine yönelmesi için bir araçtır.
2. Tasavvufi ve Edebi Anlayış: Kalpten Kalbe Bir Yazı
Tasavvufî gelenekte, yazı kalpten çıkmalı, kalbe ulaşmalıdır. Mevlânâ’nın Mesnevîsi sadece yazılı bir metin değil, manevi bir yolculuğun rehberidir. Aynı şekilde, Yunus Emre okumayı sadece kitapla sınırlamaz, “ilim kendin bilmektir” diyerek nefsi okumanın gerekliliğine vurgu yapar.
Türk-İslam edebiyatında yazı ve okuma; irfan, ahlak, aşk, kültürel derinlik, bilimsel kayıt gibi kavramlarla iç içe geçmiştir. Fuzulî, yazının acıyı taşıyan ama şifa da sunan bir araç olduğunu söyler. İlmin sadece akılla değil, kalp ile birlikte anlam kazandığına inanılır.
III. Karşılaştırmalı Değerlendirme
Konu Başlığı | Batı Medeniyeti Yaklaşımı | Türk-İslam Medeniyeti Yaklaşımı |
Okumanın Temeli | Bireysel akıl, eleştiri, özgür düşünce | Vahiy, hikmet, tefekkür, ilahi çağrı, kültürel derinlik |
Yazının Rolü | Bireysel ifade, bilimsel sistematik, özgürlük aracı | İlmin taşıyıcısı, kutsal emanet, kalpten kalbe ulaşan şahitlik |
Anlamın Kaynağı | Okur merkezli (Barthes, Gadamer) | Varlığın çok katmanlı yorumu, hem akıl hem kalp |
Yazının Ahlaki Boyutu | Göreli, özgürlük temelinde etik | Emanet bilinci, sorumluluk, niyetin önemi |
Okuma-Yazma ve Kendini Bilme | Rasyonalite, bilinçli birey olma | “Kendini bilen Rabbini bilir” düsturu; nefis ve kâinat okumaları |
Edebiyat ve Yazı | Estetik ve bireysel yaratıcılık | Estetik ile irfanın birleşimi, aşk ve ilim temelli yazım |
Yazmak, İslam kültüründe sadece bireysel anlatım değil, ilmin muhafazası ve aktarılması olarak görülmüştür.
- İbn Sina, El-Kanun fi’t-Tıbb adlı eseriyle, antik Yunan tıbbını İslam tıbbı ile harmanlayarak hem Batı’ya hem Doğu’ya yön verecek bir tıp külliyatı yazmıştır.
- Birûnî, astronomi, jeoloji ve eczacılık alanlarında eserler yazarak farklı milletlerin bilimlerini karşılaştırmış; yazıyla bilimsel yöntem kurmuştur.
- Kâşgarlı Mahmud, Divânu Lügâti’t-Türk ile sadece dil değil, kültürel antropoloji çalışması yapmış, yazılı kültürün bilimsel değerini göstermiştir.
Bu yazma eylemleri, bilimsel düşüncenin sürekliliğini ve nesiller arası aktarımını sağlamıştır.
Türk-İslam dünyası, özellikle 9.–13. yüzyıllar arasında büyük bir çeviri hamlesine sahne olmuştur. Bağdat’taki Beytü’l-Hikme’de başlayan bu hareket, Türk-İslam alimleri tarafından sürdürülmüştür.
- Antik Yunan, İran ve Hint bilimleri Arapçaya ve Türkçeye çevrilmiş, yazılı hale getirilmiş;
- Bu metinler üzerinde okuma, yorumlama, geliştirme süreçleri yaşanmıştır.
Bu faaliyetler sayesinde İslam dünyasında gözlem, deney, sınıflandırma gibi bilimsel yöntemler gelişmiş; Batı Rönesansı’na zemin hazırlayan bilimsel birikim oluşmuştur.
Türk-İslam düşünürleri, ilmin ve yazının ahlakî bir temele dayanması gerektiğini vurgulamıştır:
- Gazâlî, “ilimle kibir değil, sorumluluk artar” der.
- Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig adlı eserinde, yazıyı “devleti ve toplumu adaletle yönetme rehberi” olarak sunar.
Türk-İslam medeniyetinde okumak, öğrenmek için ilk adımdır; yazmak ise öğrenileni korumak, yaymak ve sorumluluğunu üstlenmektir. Bu kültürde:
- Okuma, sadece bilgi edinme değil, hikmet arayışıdır.
- Yazma, sadece kayıt değil, emanet taşıyıcılığıdır.
Bu anlayış, bilimsel üretimi teşvik etmiş, bilgiye ve ilme yüksek değer verilmesini sağlamış, medeniyetin yazılı birikimle şekillenmesine öncülük etmiştir.
Kavram | Türk-İslam Anlayışı | Bilime Katkısı |
Okumak | Vahiy, kâinat, nefs, hakikat okumaları | Bilimsel sorgulama bilinci |
Yazmak | İlmin korunması, hikmetin aktarımı | Bilginin kurumsallaşması ve yayılması |
Kültürel Temel | Ahlak, tefekkür, emanet | Bilimin etik temelde gelişimi |
Sonuç: İki Medeniyet, İki Ufuk
Batı medeniyeti okumayı ve yazmayı bireyin akıl ve özgürlük temelinde kendini gerçekleştirme biçimi olarak görürken, Türk-İslam medeniyetinde bu eylemler, kutsal bir sorumluluk, ahlaki bir arayış ve hikmet yolculuğunun temelidir. Bu fark, hem metinlerin doğasında hem de anlam üretme tarzlarında kendini gösterir.
Her iki medeniyetin yazı ve okumaya verdiği değer, farklı şekillerde olsa da ortak bir amaca hizmet eder: İnsanın kendisini, dünyayı ve hakikati daha derinlemesine kavraması. Bugün bu iki bakış açısını sentezlemek, bizi daha bütünlüklü bir düşünce zeminine ulaştırabilir.
Kaynakça
- Platon. Phaidros. Çev. H. D. Poyraz, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2020.
- Gadamer, Hans-Georg. Truth and Method. New York: Continuum, 2004.
- Qur’an. Alak Suresi, 96:1–5; Kalem Suresi, 68:1.
- Gazâlî, İmam. İhya-u Ulûmi’d-Din. Çev. A. Faruk Meyan, İstanbul: Sönmez Yayınları, 1986.
- İbn Arabî. Fusûsu’l-Hikem.
- Mevlânâ Celâleddîn Rûmî. Mesnevî-i Şerif.
- Yunus Emre. Divan.
- Fuzûlî. Leyla vü Mecnun.
- İbn Sina, El-Kanun fi’t-Tıbb
- Birûnî, el-Kanunü’l-Mesudî, Kitabü’t-Tahdid
- Kâşgarlı Mahmud, Divânu Lügâti’t-Türk
- Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig
2 yorum
Kaleminize sağlık.
“‘Nasıl’ ve ‘niçin’ soruları, hem İslam dünyası hem de Batı için belirleyiciliğini korumaktadır. Batı’nın ortaya koyduğu yazılar, nihayetinde insanoğluna ve tabiata nasıl hükmedileceğini, nasıl sömürüleceğini öğretmiştir. İslam dünyasında ise yazılar hakikate hizmet amacıyla kaleme alınmış; ancak bu hakikatleri hayata geçirecek güç zayıflayınca sahne bütünüyle Batı’ya kalmıştır. Daha da acı olan, bugün birçok kişinin Batı’nın kavramlarıyla düşünmeyi ve Batılı düşünürleri sürekli referans göstermeyi bir marifet sanmasıdır.”
Size katılıyorum Abdullah Bey , Ne yazık ki Türk İslam dünyası da her geçen gün sekülerleşiyor. Batı Medeniyeti Tarzı yaşam kriterleri yaygınlaşıyor İnandığı gibi yaşamayan insanlar bir süre sonra yaşadığı gibi inanmaya başlıyor , Dolayısıyla okumaları yazmaları da ana eksen sapması gösteriyor. Sosyal medya, küreselleşme, eleştirel düşünceye erişim, dini kurumlara duyulan güven kaybı gibi etkiler sekülerleşmeyi arttırıyor. Gençler arasında inançlı ama kurumsal dinden uzak bir yaklaşım artmaktadır. Ne yazık ki dinsel aidiyet yerini bireysel ahlak anlayışına bırakmaktadır. Tabii ki bireysel ahlak bir erdemdir olmazsa olmazdır , ancak Allah ve Resül temelli cihanşümül idrak için yeterli değildir.