Güneş ışıklarının ortalığı kasıp kavurduğu bir öğle vakti, Kötülükler Kralı Yerlik Han, sarayının ihtişamı ile göz kamaştıran yemek salonunda zengin bir sofrada ileri gelen devlet adamları ve komutanlarıyla hem yemek yiyor hem de gündem hakkında konuşuyordu. Sofrada bulunan vezirlerinden Hırscan, Aşkıİktidar, Şevkimenfaat, kumandanlarından Öfke, Kindar ve İntikam, danışmanlardan Paracan, Hilebaz ve Fitne; gözlerini hanın gözlerine dikmiş, serapa dikkat kesilmişlerdi.
Yerlik Han; kendisinden emin ve gür bir sesle sözlerini sürdürdü : “Sizlere nice zaman her vesileyle söyledim, durdum. Bizlere masa başında, rahat koltukta iş yok, hep insan içine karışacaksınız, her kapıdan duhul edeceksiniz. Her bedeni ele geçireceksiniz, sizden daha fazla emek, daha fazla destek bekliyorum, derdim demesine ama devran bize çalıştı, rüzgar tersine döndü. Hayallerimiz bir bir zahmetsizce kucağımıza düşüyor, hükümranlığımızın gün günden artmasından mutluluk duyuyorum. Hepinizin bu gelinen noktada ziyadesiyle payı var, minnet borçluyum. Bir durum değerlendirmesi yapalım bir araya gelelim istedim, bugünkü toplantımızı bu maksatla tertip eyledim” dedi.
Hırscan söz aldı, fehametli efendimiz paydaşlarım Aşkıiktidar ve Şevkimenfaat ile birlikte her daim ölesiye çalıştık, ama bağışlayın, şu gerçeği dile getirmek zorundayım. Hiçbir devirde işimiz bu kadar kolay olmamıştı. Kapitalizm dünyayı kasıp kavuralı; bizler, neredeyse bütün gönülleri ele geçirdik. Yediden yetmişe her üçümüze de muhabbet bağlamayan kimse yok, o sebepten bizim bir işaretimizle her talebimizi bin can ile yerine getiriyor; her sözümüzü emir sayıyorlar. Ömrümüzün en kısmetli, en bereketli devresindeyiz. Paracan, Hilebaz ve Fitne ile işbirliğimiz sayesinde hızla yol alıyoruz. Zaten muhterem vezir ŞevkiMenfaat’ın adı geçince bile akar sular duruyor. Sevgili Hilebaz’ın, yalan üstüne yalan, düzen üstüne düzen kurmakta doğrusu eşsiz bir deha olduğu tartışılmaz bir gerçek. Ele geçirdiğimiz insanları, fırıldak gibi avucumuzda döndürmekle kalmayıp; egoları bir takım parlak sözlerle, düzmece vaatlerle şişirdikçe şişirip; bu şişkin benlere “her nimet benim hakkım, ben bu dünyaya yaşamak için geldim” dedirtiyoruz. Bu dakikadan itibaren işler zaten kendiliğinden yürüyor. Bu kibire batmış obez benleri birer birer avlayıp köle yapıyoruz. Ama onlar köle olduklarını fark edemeyecek kadar şaşkın ve teferruata boğulmuş oluyorlar, o sebepten aslı göremiyorlar. Ondan sonrası bu azgın egoyu tut tutabilirsen. Yardımcılarımız Nefret, Hiddet, Şiddet de Kabakuvvet denilen yoldaşlarının yardımıyla bu pusulasız benleri “pire için yorgan yakar, bir bardak suda fırtına koparır” hale getiriyor. Hal böyle olunca bizler; uzağa çekilip sigaramızı tüttürüp, kahvemizi yudumlayıp bu sağduyusunu yitirmiş kölelerimizi zevkle seyrediyoruz” dedi.
Kindar söz aldı. ” Haşmetli efendim, aziz paydaşlarım Öfke ile İntikam; her vesileyle dört bir yanda salınıyorlar. İnanın gölgeleri bile yetiyor. Zaten basın yayın organları bizleri büyütüp besleme, köpürtme işini gönüllü olarak gerçekleştiriyorlar. Nefret’in harekete geçirdiği insanların imdadına alesta bekleyen ordu komutanlarımızdan Hain, Gaddar ve Zalim yetişiyor. Bu şekilde insanları nereye saplanacağını bilmeyen birer kör kurşuna döndürüyoruz. Zaten çoluk çomak, yaşlı genç memlekette herkes silahlanıyor. Sağ olsun, danışmanınız Hilebaz’ın hakkı hiç ödenmez, tabanca, tüfek almak isteyen her bir kimseye her türlü yolu yordamı öğretiyor, onun hükmüne kanun nizam işlemiyor. Bu bağlamda fazla yorulmadan işler zahmetsizce yol alıyor” diyerek ellerini ovuşturdu.
Hırscan “atifetli efendimiz, Ben, insanların içindeki iktidar hevesini hep zirvede tutmaya çalıştım. Rekabet ve Tahakküm adlı yardımcılarım da var olsunlar beni hiç mi hiç yalnız bırakmadılar. Bunca yüzyıllık tecrübeyle şunu gördüm. En silik, en ezik, en aciz görünen insanda bile dehşetli bir iktidar ve tahakküm arzusu var. Azıcık eline imkan geçen her bir kimse, ali kıran baş kesen mesabesinde oluyor. Dışardaki sünebe bazı babalar, evlerinin içinde birer diktatöre dönüşüyorlar. İşin doğrusu ben, insandaki bu şifa bulmaz, merhem tutmaz iktidar aşkından çok yararlandım. Bu heves, ayağımın altına altından halılar döşedi. Bir adım emek harcayıp bin adım yol aldım, Bizler en şanslı yanımız olan insandaki iktidar hırsını her daim diri tutarsak, gerisi çorap söküğü gibi gelir, fazla çabaya gerek yok diye düşünmekteyim” dedi.
Aşkıiktidar söz aldı, azametli efendimiz ben de her defasında değerli Hırscan arkadaşımızın açtığı kapıdan girerim. Doğrusu ben de onun sayesinde serpilip geliştim. Silah bahsine gelince bütün dünya en acımasız bir şekilde kitleleri yok eden, ülkeleri haritadan silen silah üretmede ve satın almada yarışıyor. En cinse beyinler, en zengin ekonomiler bu bahiste nefes almadan çalışıyor. Aç açıkta ülkeler bile borç harç silah satın alıyor. Kimse bu gidişteki sakatlığı, öldürme sevdasındaki ayıbı görmüyor. Bir de utanmadan medeniyetten, gelişmişlikten, insani kalkınmışlıktan dem vuruluyor. Gözü kararmış, aklı bulanmış insaniyet buradaki trajediyi her nedense göz ardı ediyor. Bu ne yaman çelişki, bu ne Bütün bu gidişat, siz efendimizin gayreti sebebiyle yürüyor. Sayeişahanede insanoğlu; insanı yaşatmaya, iyi yaşatmaya odaklanmıyor da cana kıyma, ülkeleri yangın yerine çevirme yarışında rol kapıyor. Özellikle Menfaatperest adlı arkadaşımın silah tacirlerini hep uyanık tutmak için geceleri bile nöbet tuttuğuna bizzat şahidim” dedi.
Yerlik Han, gülen gözleri ışıl ışıl yanıp sönerek; evet, tarihimizin parlak dönemlerinden birini idrak etmenin mutluluğu içindeyim, ama yine de endişelerim var, meydanı boş bırakmaya gelmez. Siz yine de her dem tetikte olun, Erlik Han’ın çok kaygılı olduğunu, gama yasa battığını biliyorum. Yenilgiyi kolayına kabul etmeyecektir. Eminim, taze kuvvetler toplayıp üstümüze üstümüze gelecektir, aman, sakın ola ki gaflete dalmayın, gevşemeyin. Hedef kitleniz öncellikle medya patronları ile basın yayın organları olsun. Onlar zaten nice demdir bizler için çalışıyorlar. Aman dikkat edin, hızları kesilmesin, onlar sayesinde kansız, kayıpsız zaferler üstüne zafer kazanıyoruz. Çabalarınız her türlü takdirin üzerinde, her birinize medyunu şükranım dedi” dedi.
Sofradakiler, içleri neşeyle dolu olduğu halde, mağrur ve muzaffer bir tavırla yeyip içmeyi sürdüredurdular.
Öte yanda İyilik ülkesinin kralı Erlik Han, sarayının muayede salonunda ellerini arkasında kavuşturmuş olduğu halde sıkıntı içinde hızla adımlarla gidip geliyordu. Yeryüzüne adeta bir cemre halinde düşen ilk insanla birlikte hanedanımız da zorlu bir mukaddimenin içine düştü diye düşündü. O ilk adımla birlikte kötülükler kralı Yerlik hiç boş durmamış; hiç nefes almadan faaliyete koyulmuştu. İşte nihayet nice bin yıl geride kalmış; ama Erlik ve Yerlik hanedanlarının bazen aleni, bazen aşikar savaşı hiç bitmemişti. Kral; dünyanın bu bitmeyen kavgadan bıkıp usandığını biliyorum, ama ne yazık ki, karşı taraf dört bir koldan gece gündüz at koşturmaktan hiç mi hiç vaz geçmedi, bir dem olsun kenarda kalmadı, diye hayıflandı.
Erlik Han, Günün ilk ışıklarıyla birlikte bir kurultay toplamaya karar verdi. Tecrübeli kumandanlarından Şecaat, Cesaret ve Gayret’i huzuruna çağırdı. Bu üç emektar asker, taht salonuna varıp el bağladılar. Başdanışmanlarından Bilgekan, Basiret ve Feraset’le vezirlerinden Sadakat, Adalet ve Pür-Edeb de başları önde gözleri yerde olduğu halde Hanlarını selamlayarak meclisteki mutat yerlerini aldılar.
Kral Erlik Han; “değerli dostlarım, yüzyıllardır; Yerlik hanın gerek orduları, gerek beşinci kol faaliyetleri, gerekse entrikaları ve medya organlarıyla içimize soktuğu Hırs, Kin ve Şiddet adlı çaşıtları canımıza tak etti. Kesintisiz çalıştık, çabaladık, ama Yerlik Han’ın ele geçirip rengine boyamaya çalıştığı halkımızı bir türlü hale yola koyamadık. Yönetimimizde bir zafiyet olduğu açık, ama her ne tedbir aldıysak da bu meselede bir başarı elde edemedik” diye dert yandı.
Kumandan Cesaret ” haşmetmeab, müsaadenizle konuşmak isterim. Malumaliniz insanda doymak bilmeyen bir dünyevi iştah, beslendikçe acıkan bir nefis var. İnsandaki bu nefisi Yerlik Hanı’ın en önemli danışmanlarından biri olan Hırscan ile yardımcıları şevkimenfaat ve Aşkıiktidar yönetiyor. Biz her ne kadar sağlam kaleler, aşılmaz surlar inşa etsek de Yerlik Han’ın kuvvetleri bir yolunu bulup açtıkları gediklerden içeri dalıyor, kolayca kaleyi zapt ediyor. O sebepten işimiz çok zor, zira insan çeşit çeşit zaafla malul. Zevke safaya, mala mülke, mevkie makama pek düşkün. Yerlik Han, günümüzde iyice bilenmiş olan bu keskin zaafları kullanıyor” dedi.
Erlik Han; “evet haklısın, geçenlerde her zaman yaptığım gibi yine halkın içine karıştım. Çarşıda rastladığım Kanaat adlı genç öğretmen “Yüce Hanım, ne yazık ki, sizin bahsettiğiniz iyilik, dürüstlük, fedakarlık, vefa, cömertlik gibi kavramlar birer eski zaman masalı. Yaşamaktan maksat; en güzel yemekler, en güzel evler, en güzel elbiseler, en iyi mevkiler, en yüksek itibar ve zenginliktir, gerisini boş verin, bizleri süslü laflarla oyalamaya kalkmayın, artık zaman o zaman değil” dedi.
Etrafımı saran halktan Ehlinamus adlı hakim, “fehametli efendimiz; bizler modası geçmiş, tedavülden kalkmış kalb para gibiyiz. kimse yüzümüze bakmıyor, zaman bizlerin değil; gemisini yürüten kaptanların olmuş. Uzun lafın kısası vezir Hırscan ile yardımcıları ortalığı tozu dumana katarken, bizim ele aldığımız konular sadece kağıt üstünde kalıyor. Yetmedi, Yerlik Hanın bağlıları da başları her sıkıştıkça bir kurtuluş reçetesi gibi benim ve paydaşlarımın sermayesini bir miri malı gibi eğip bükerek kullanıyor, bizlerin su damlası gibi tertemiz özlerimizi kendi emellerine alet ediyorlar, en çok da bu durumdan muzdaribim doğrusu” dedi.
Kanaat adlı esnaf söze karıştı. “Yüce efendimiz, Bizlere de çok çalışıp çabaladığımız için aptal gözüyle bakıyorlar. Yerlik Hanı’ın danışmanlarından Paracan; medyayı kullanarak insanlara kolay yoldan zengin olmanın, bir yolunu bulup yüksek mevkilere sıçramanın, bu sayede de lüks ve ihtişam içinde yaşamanın kurallarını devamlı belletiyormuş. İnsanların da bu anlatılanlar; hoşuna gidiyormuş. Adı geçen Danışman; kısa ve kolay yoldan, emek ve zaman harcamadan varlık ve bolluk içinde yaşamak varken, hem alın teri dökmek hem de az ile yetinmek ancak akılsızların karıdır diye her yerde her daim ünlenip duruyormuş” dedi.
Sabır adlı vatandaş ” aziz Efendimiz; hele biz iyice yer yüzünden sürüldük, varken yok saydılar bizi. Halimize bakıp da burun kıvıran kıvırana. Bu kısacık hayatta sabır da neymiş. Olsa olsa budala harcı olur diyorlar. Kapı komşum Tahammül de çok dertli, o da zamaneden yaka silkip duruyor. İnsanlar, ona da biz kendi benimize bile zor dayanıyoruz, kaldı ki başkalarına dayanmak, başka kimselere katlanmak ne demek diye çıkışıyorlarmış. Bugünkü günde bit pazarına sürüldük ama orada da yüzümüze bakan yok” diye mahzun mahzun söylendi.
Nezaket adlı müzisyen hanım, söze girdi. “Efendimiz, zarafetle, incelikle ve yumuşak üslupla kırıp dökmeden laf söylemek, başkalarına karşı ölçülü ve nazik olmak meğerse kabahatmiş. Torunlarım bile benim Türkçemle, yaşama üslubumla alay ediyor, varın gerisini siz düşünün” dedi.
Dostluk adlı edebiyat öğretmeni sohbete katıldı. Yüce efendimiz, birbirini garazsız ivazsız sevme ve kollama yani dostluk da artık kenarda köşede unutulmuş üç beş garibanın lügatinde kaldı. Onları da Yerlik Han’ın bağlıları bulup dalga konusu yapıyorlar.” diye söylendi.
Erlik Han; neticeikelam, bu tespitlerin de anlattığı gibi hayatın içinde gün günden erime yok olma sürecinde olduğumuz aşikar. İşte bütün bu ibareler bizlere dar bir boğazda tıkanıp kaldığımızı ifade ediyor. Gününü gün edip keyfince yaşamak fikri, dünya lezzetlerine sonuna kadar gark olmak muradı bir rüzgar gibi her tarafta estiğinden bizim işimiz çok zor. Hanlığımız için tehlike çanlarının çaldığı muhakkak” dedi.
Başdanışman Bilgekan; söz aldı. ” Alicenap efendimiz, bu naklettiklerinizden çok daha fazlasıyla bizler de her yerde her vesileyle karşılaşıyoruz, ama yine de insanın mayasındaki o saklı insanlık cevherine güvenmemiz gerekir diye düşünmekteyim. Evet, pusulasını kaybetmiş bir dönemden geçiyoruz, evet insanlık hızla irtifa kaybediyor, kolaya, günübirlik olana, menfaatine pek düşkün, ama yine de o insanı kendisine döndürmek, dünyayı yeniden şekillendirmek siz kudretli efendim, başta olmak üzere hepimizin sorumluluğunda, dik durmak mecburiyetindeyiz” dedi.
Basiret düşünceli bir hal ile “kudretli efendimiz Bizler her ne kadar yüce duyguları harekete geçirelim, insandaki insana seslenelim, beşeri yüksek ideallerle iyiliğe, güzelliğe, doğruluğa diriltelim, sevgiye merhamete şefkate silkeleyeyim desek de kısa vadede yol almak, Yerlik hanın baskın güçlerini bertaraf etmek o kadar da kolay görünmüyor” dedi”.
Feraset; “müsaadenizle atifetlü efendimiz “Öyle de olsa rahlei tedrislerinden geçtiğimiz atalarımız her halükarda insandan, insandaki insan yürekten ümitvar olmayı talim ettirdiler. Pes etme şansımız yok, bizlerin sorumluluk alanlarımıza daha fazla sahip çıkmamız beklenir” dedi.
Erlik Han; “değerli dostlarım bütün eğitim kademelerinde temel insani değerler bahsinin işlenmesi için projeler geliştirmeliyiz. Bizler de bir yolunu bulup medyayla işbirliği yapmalıyız. Şiddet, gasb, yolsuzluk, cinayet gibi kötü havadisleri kamuoyuyla paylaşmak konusuna bir kota getirmeliyiz. Dizilerde de aile, sevgi, dostluk, paylaşma gibi güzel hasletlerin işlenmesini teşvik etmeliyiz. Kötülük de iyilik de sari, yani bulaşıcıdır. Bu kadar çok kötülükle her an toplumu yüz yüze getirmek demek Yerlik Han’ın en sadık destekçisi olmak demektir. Ayrıca toplumda aklen zayıf olanlar, psikolojik sıkıntılara duçar bulunanlar, suç işlemeye eğilimli olanlar önemli bir yekun tutuyor. Medya; intihar, cinayet, gasb gibi hadiseleri yağmur gibi her an başımızdan aşağı indirmek suretiyle böyle kimseleri teşvik ediyor, yol gösterici oluyor. Programların bizlerin sözcüsü, bizlerin temsilcisi olarak düzenlenmesi için mücadele vermeliyiz. Bürokrasiyi harekete geçirmek için uğraşmalıyız. Her bir ferde, her bir sokağa, her semte ulaşıp da oralarda demir atmanın bir çaresini bulmalıyız. Kal ile hali, can ile malı, kitap ile hitabı, eylem ile söylemi kısacası her bir enstrümanı kullanarak; insanlığı iyiye doğruya ve güzele uyandırmak mecburiyetimiz var. Ulu dedem, Hak bildiğiniz yolda yalnız yürüyün, derdi. Sesimize emin zaman içinde ses verenler çıkacaktır. Yeter ki ümitsizliğe düşmeden daha görünür, daha duyulur ve daha aktif olalım dedi. Şimdi. Yeni bir şahlanışla, yerin katlarında mevzi kapma vakti, haydi aslanlarım bir değil; bin can ile iş başına” diyerek söze nokta koydu.